Welcome to the barışma seramonisi. Bunun aynısına benzeyen bir seans daha yaptıracağım, 7.sınıflarında. Merak ettiğiniz birçok şey de büyük ihtimalle o zaman açıklanacak.
Wöh, bu bölümü yazana kadar canım çıktı. Neredeyse 2000 kelime oldu be. Neysecımaaa
O zaman hadi pamuk eller yorumlara, bu bölüm booool yorum bekliyorum isdksisksç,,
🍀
Sekiz genç; aynı ağacın altında, 5 yıldır yaptıkları gibi, aynı pozisyonda, aynı sessizlikte oturuyordu.
Hiçbirinin dudağını aralayıp aşina ses tınılarını havaya yayacak cesareti yoktu o an.
Peter Pettigrew üstüne kolsuz bir tişört geçirmiş, 5 yıldır dibinde toplandıkları ağacın tam altında oturuyor tombul parmaklarının hareketlerini inceliyordu. Son zamanlarda, kimse pek fark etmese de kilo kaybı yaşamıştı; hepsi de durumu giderek kötüleşen eniştesi yüzündendi. Kimsenin yaşadığı kaygılardan haberi olmasını istemiyordu, özellikle de kız arkadaşı Maria Taylor'ın. Onu, sonunda kendisini olduğu gibi kabullenmiş 8 kişiden uzaklaştıracak eylemler korkutuyordu; tekrar bir başına dünyayı sırtlamak istemiyordu, anne ve babasının ölümünde olduğu gibi.
"Annem ve babam birer bitki bilimciydi." Peter derin bir nefes alıp saçlarını karıştırdı. "İkisi de büyücüydü ve başarılıydı iş hayatında. Basit gelecek ama iş rekabeti yüzünden öldürüler; benim gözlerimin önünde; tek tek--" Hıçkırıklar lafını kestiği halde devam etti. "Tek tek bütün uzuvları kesilerek katledildiler. Annemin parmakları tek tek kesilirken hiç ağlamadı biliyor musunuz, bana baktı ve gülümsedi."
"Peter--"
"Bırak bitireyim Deb! Zamanı geldi, geçiyor bile. Gülümsedi bana; halbuki kısacık bir süre içinde kan kaybından ölecekti zaten, bana baktı ve güldü-- ben-- ben hiçbir zaman cesur olamadım sizler gibi, Hareket edemedim, annem ve babam gözlerimin önünde öldürülürken hareket edemedim. O günün sabahı halam olayı duyduğu gibi beni yanına aldı. Halbuki o kadar çocukla maddi geçimini zar zor karşılıyordu, ama teyzemlerin hepsi yas tutmakla ve benden nefret etmekle meşguldü; ben-- ben halam sayesinde hayattayım, ve eniştem-- eniştem ölüyor, halam onsuz nasıl geçim sağlayacak-- bilmiyorum!"
Peter ellerini yüzüne kapatıp tek solukta anlattıklarını kavramaya çalışan 7 arkadaşının önünde durmadan ağlamaya başladı. Hiçbirinin kalkıp onu teselli edecek cesareti yoktu.
Ariel Chase karşısında hıçkırıklarla ağlayan çocuğa bakıp kalbinin yarıldığını hissetti. Gözünden süzülen damlayı silip buğulu gözleriyle etrafı izledi. Uzun sarı buklelerinden ellerini acelesizce geçirdi, giydiği şortun saçaklarını çekiştirdi. Giderek uzayan ve yıpranan saçları belini aşmış kalçasına ulaşmıştı. Asla kesmiyordu ve kesmeyi de reddediyordu bu da sadece babasıyla alakalıydı.
"Babam,-- babam benim hep en kıymetlimdi."
Ariel, Peter'ı izleyen gözlerin kendisine döndüğünü hissetti.
"Babam bana minik denizkızı olan Ariel'ın ismini vermişti, ama kaderimin asla onunki kadar kötü olmamasını tembihlerdi hep bana-- bana onunki kadar özgür dalgalar arasında yaşamanın avuç içi kadar karayla takas edilemeyeceğini, asla özgürlüğümden taviz vermemi, asla kimseye bağlı olmamı söylerdi. Ama beni tamamen kendisine bağlı yetiştirirken bunu hiç düşünmedi sanırım. Ben sorunsuz bir çocuktum, her ailenin sahip olmayı istediği. Babam ne derse onu yaptım, en sevdiğim ise geceler boyu çimenlerde uzanıp babamın saçlarımı okşamasıydı."
Ariel ellerini bir kez daha buklelerinden geçirdi. "Yıllar boyu aynı kalan üç şey vardı hayatımda. Babama olan sevgim, onun nasihatleri ve geceler boyu saçlarımı okşaması.-- Şimdiyse, hastaneye kaldırıldı, tedavi görüyor."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
A Legend Called The Marauders
Fanfiction🍀 Çapulcu olmak bunu gerektirir. 🍀 Çünkü Çapulculuk herkesin altından kalkabileceği bir görev de değil. 🍀 Çapulculuk sadece dört kişinin, o özel dört kişinin bir arada bulunmasıyla gerçekleşecek bir sihirdi. James Potter, Sirius Black, Remus Lupi...