Jenna biraz tedirgin hissederek ve aklındaki şüpheleri gidermeye çalışarak Deborah ile Büyük Salona yöneldi. Ariel ve Lily'yi önden göndermişlerdi ki durum değerlendirmesi yapabilsinler. Lily'nin tüm gece rüyasında savaş nidalarına benzer tıslayarak anlamsız konuşmaları hepsini germişti.
Jenna boğazını temizleyerek kumral saçlarından ellerini geçirdi. Birinin şu gerginliği birinin çözümlemesi gerekiyordu, neden kendisi olmasındı ki? Yine düşünmeden konuşmaya başladı.
"Ne bok yiyeceğiz?"
Deborah dirseklerine uzanan koyu renk saçlarını ittirdi. Jenna'nın ilk konuşan olması, her ne kadar anlamsız bir cümleyle de olsa, ondaki gerginliği azaltmıştı. Aklında dönüp dolaşan fikri sundu.
"Bir bilsem. Çapulcular biliyordur belki onlara mı sorsak?"
Jenna göz devirdi. Ne diye her konu Çapulculara bağlanıyordu ki?
"Onlar nereden bilsin Deb?"
"Ne bileyim. Hani James ile Lils ruh eşi falan çıktılar ya belki ona sinirlidir."
Deborah kıkırdayarak devam etti.
"Dün akşam Ariel'i James'in yanından çekip ona söylediğimizde verdiği tepkiyi anımsıyor musun?"
Jenna içten bir kahkaha attı.
"En son Lily bağıra çağıra onu susturduğunda yatakta zıplıyordu."
Deborah gülümsedi. Güzel bir andı. Ariel'in mutluluğu hepsininkini bastırmıştı. Kız resmen içindeki canavarı serbest bırakmıştı.
Jenna aniden aklına gelen şeyle olduğu yerde durunca arkasındaki öğrencilerden 'Ne diye yolun ortasında direk gibi duruyorsun?' benzeri homurdanma sesleri yükseldi.
Jenna ise hiçbirini önemsemeyerek Deborah'a heyecanla seslenmeye başladı.
"Deb! Ruh eşi meselesi değil bu! Ari bir şeyden bahsetmişti, hani James ile Lily bir konuda tartışmış gene falan? Hatırladın mı, kesin odur Lily'yi bu kadar geren!"
Deborah da olduğu yerde durup Jenna'ya döndü.
"Evet! Çok mantıklı! Biz neden ilk başta düşünemedik ki? (Biraz durduktan sonra devam etti.) Neyse, hemen gidip bu meseleyi öğrenmemiz lazım!"
"Sevgiline sorsana, kesin yanıtlar."
İki kız arkalarındaki tanıdık ses tonunu duydukları gibi kıpırdamadan durdular. Jenna Deborah'ın sakinliğini fazla ciddiye almayarak yumruğunu sıkıp tırnaklarını avuç içine bastırmaya başladı.
"Ne demeye çalışıyorsun Perk?"
"Sevgili diyorum, kıskanır sonra, bir de hesap vermek zorunda kalmanı istemem."
"Kimmiş şu senin tanıyıp da benim tanımadığım sevgili?"
Çocuğun yüzündeki gülümsemenin genişlemesiyle Jenna asasını kavradı.
"Onu da ben söyleyeyim güzelim?"
Deborah bir anda arkadan yetişen sesin tanıdıklığıyla içinin ürperdiğini fark ederken işler kızışıyordu. Onun burada ne işi vardı?
"Onu da sen söylesene."
Deborah çocuğun sesinden kim olduğunu şüphesiz olarak çıkarsa da hala onun burada onları savunma gerçeğini sinderemediğinden arkasını dönerek sorarcasına seslendi.
"Regulus?"
Çocuğun ifadesi kıza dair hiçbir sinyal vermeyince Deborah yutkundu. Tom ile Regulus birbirlerine hoş olmayan bir biçimde bakıyorlardı. Ve sanki bu işin sonu hoş bitmeyecekti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
A Legend Called The Marauders
Fanfiction🍀 Çapulcu olmak bunu gerektirir. 🍀 Çünkü Çapulculuk herkesin altından kalkabileceği bir görev de değil. 🍀 Çapulculuk sadece dört kişinin, o özel dört kişinin bir arada bulunmasıyla gerçekleşecek bir sihirdi. James Potter, Sirius Black, Remus Lupi...