87. Bölüm: Bir Gün Asalar, Diğer Gün Dudaklar

632 51 59
                                    

Lily Evans kırmızı kazağına bulaşmış mürekkep izine bakıp somurttu. Bu kazağını nadiren giyerdi ve açıkçası mürekkebin nasıl olup da kazağına bulaştığını anlayamıyordu. İlk geldikleri gün valizini boşaltmakla vakit kaybetmemek için valizinin tamamını aniden ters çevirerek boşaltmış, daha sonra da basit bir büyüyle hepsini üst üste katlayıp yerleştirmişti. O günden beridir de ilk defa çıkarmıştı kırmızı kazağını, kış bitmeden giymek istemişti. Lily kafasındaki soru işaretleriyle beraber kıyafetlerine yöneldi. Aralarına ders notu karışmış olabilir miydi? Ara tatil sebebiyle sakinleşmiş odalarında ayak seslerini dinleyerek kıyafetlerine yöneldi. Kıyafetlerini bir bir kaldırıp aralarına karışan bir notun olup olmadığını kontrol etmek amaçlı kaldırdığı kıyafetleri teker teker ara tatil vesilesiyle teyzesinin yanına giden Deborah'ın yatağına koymaya başladı.

Lily kıyafetlerini birer birer kaldırırken artık kırmızı kazağını değil, Deborah'ı düşünüyordu.

Deborah'ın babası intihar edeli yaklaşık iki ay olmuştu, aynı şekilde Diana Black hikayesini öğreneli de iki ay olmuştu. Deborah'ın nasıl ayakta durabildiğine aklı ermiyordu. Annesi katledilmiş, babası ise bunca yıl ölü yaşadıktan sonra intihar etmişti. Kimsesinin kalmadığını düşünürken teyzesi ortaya çıkmıştı, hafızasından çalınan bir kuzeni olduğunu öğrenmişti.

Lily öfkeyle eline aldığı bir sonraki pantolonunu yatağa fırlattı. Deborah'ın bu kadar çok şey yaşarken kendisinin yapabildiği tek şeyin kelimenin tam anlamıyla sadece kızın yanında oturmak olduğuna inanamıyor, kabullenemiyordu. En iyi arkadaşının yanında olamasa da şu an emin ellerde olduğunu bilmesi Lily'yi rahatlatan tek detaydı. Teyzesi, Sirius ve James onun yanındaydı. Ona iyi baktıklarına emindi ve Lily, Deborah'ın geri döndüğünde tekrar gülebilmesini umuyordu sadece. Bunu da biri başaracaksa James Potter başarırdı. Diğer bir ismiyle "Lily'nin tatlı belası" olarak adlandırıyordu onu kendisi.

James Potter ile kabul edebileceği üzere ilginç ve deli dolu bir geçmişleri vardı. Lily dışarıya karşı her zaman korku dolu olmuştu ancak korkmadığı nadide insanlar listesinin başını da James Potter çekiyordu. Bir gün asalar konuşmuştu, diğer gün ise dudaklar. James ile olan ilişkisini tek cümleyle özetlemişti bile. Lily'nin tek bildiği kesinlikle çocuğa karşı boş olmadığıydı. Özellikle Diana Black hikayesini öğrendikten sonra James'e karşı saygısı artmış, güçlü duruşunu takdir etmişti.

Lily sessizce küfretti. James Potter, Valeria Alvin ile flörtleşmeye devam ederken Lily fark ediyordu ki; uzun süredir tanışmak istediği Grayden ile tanışmış olduğu halde, ilk buluşmalarından sonra 3 ay boyunca çocuğa yapacak bir açıklaması olmadığı için ondan kelimenin tam anlamıyla kaçmıştı. Bu davranışa o ana kadar anlam konduramasa da bir diğer pantolonunu yatağa fırlatırken anlam verebilmişti.

Lily Evans, 6 yıl sonrasında James Potter kendisinden vazgeçmişken ondan hoşlanmaya başlamıştı.

Son kıyafetini de yatağa attıktan sonra mürekkep izinin kaynağını hala bulamadığını fark edip dağınıklığı düzeltmek için asasına yöneldi. Arka cebinden asasını çıkarırken lacivert kazağının altındaki defter sayfası dikkatini çekti. Bulmayı beklediği şey Muggle defter sayfası değil, parşömen olmasına rağmen Lily kıyafetleriyle uğraştığı bunca süre boşuna zaman harcadıği için üzüldü.

Mürekkep izinin kaynağını bulmuştu fakat kendisiyle neden bir Muggle defter kağıdı getirdiğini anlayamıyordu. Kağıdı açtığı anda kaşlarının hayretle havaya kalktığını hissetti. Bu el yazısının kime ait olduğunu adı gibi biliyordu.

🍀

Ariel Chase kabanının kemerini iyice bağlayıp dışarıya çıktığında karların üzerine oturmuş bir Peter Pettigrew görmeyi beklemiyordu.

"Hey!" Ariel çocuğun yanına ilerlerken seslendi. "Peter, ne yapıyorsun bir başına?"

Peter Pettigrew, Ariel'ın yanına, karların üstüne oturup gözlüklerini ittirmesini izledi. Kızın eskiden hayran olduğu deli bir parıldama ile parlayan mavi gözleri, bugün önceki günlerden daha parlak olmasının yanında eski parlaklığına asla kavuşamayacaktı. Peter bu manzarayla her aynaya baktığında karşılaşıyordu bugünlerde.

"Az önce kalktı Maria, beraber oturuyorduk." Peter, Ariel'ın kafasını onaylama anlamında sallamasını izledi. "Sen ne yapıyorsun? Dolaşmak için hava çok soğuk."

"Evet ama soğuk havayı severim. Yürümek için soğuk olduğunu düşünüp de oturmayı seçmen ironik oldu."

Peter minik bir kahkaha attı. "Ben de tam eski Ariel'ı özlemeye başlamıştım, tam zamanında yetiştin. James devamlı senin beni düzeltmeyi bıraktığından beri git gide salaklaştığımı söylüyor."

"Bu aralar hepimizde bir salaklık var. Sirius her sabah Slyterin binasına nasıl selam veriyordu? Unuttum, Sirius'un cümleyi hatırlıyor musun?"

"Evet, evet. 'Orada havalar nasıl, Merlin kafanıza kara büyü sıçıyor mu?'"

"Onları bilmiyorum ama bize sıçtığı kesin."

Peter başını ağrıtacak bir hızla kafasını aşağı yukarı sallamaya başladı. "Kesinlikle öyle Ari. İşte şimdi aramıza döndüğüne ikna oldum."

"Halan nasıl idare ediyor? Rahatlayabildi mi biraz?"

Kendisine yöneltilen soruyla Peter kafasını aşağıya, karlara bakacak şekilde eğdi. Bu soru kendisini de bir türlü rahat bırakmayan, geceler uyutmamaya yemin etmiş bir şekilde kafasında kalıcı yer edinmişti. Peter sadece bir gün boyunca halasını, ölmek üzere olan eniştesini ve çocuklarının sorunlarını düşünmek istemiyordu ama onu şaşırtmayan bir şekilde yine istediğini elde edemiyordu.

"Keşke rahatlayabilse ama olmuyor ki. Eniştem ölmek üzere ve Cece halam çocuklarını tek başına büyütemez. O, bana bunca sene kendi çocukları gibi bakmışken benim elimin kolumun bağlı olması bana kafayı yedirtiyor Ari. Annem ve babam beni ilk halama emanet ettiklerinde benimle üzüldü. Annemlerin yanına döndükten ve onların ölümüne tanık olduktan sonra ise abisinin yasını bile tutamadı. Beni evine aldı ve bir daha da bırakmamaya yemin etti. Benimse tek yapabildiğim şey elim kolum bağlı oturmak ve bu bana çok dokunuyor."

Uzun süreli bir sessizlikten sonra Ariel paylaşıp paylaşmamakta tereddütte olduğu düşünceyi paylaşmaya karar verdi. Elini beyaz karların içine daldırdı, keskin soğuk cildine işlerken karın parıldamasını izledi. Gözlerini bir süre kardan ayırmadan konuşmaya başladı:

"Bugüne kadar canımı acıtanları düşünüp durdum Peter, babamla ilgili her maddeyi ince ince detaylandırdım. Oysaki doğru çözüm bu değilmiş, Deborah bana ilham veriyor artık. Sirius destek oluyor ve senin eniştenin çözümsüz sorunu benim yalnız olmadığımı hissettiriyor. Başka insanlardan yararlanmakta fayda var. Dene, faydasını sen de hissedeceksin."

Peter kızın dediklerini kafasında tartarken aklına gelen şey üzerine tekrar dudaklarını araladı: "Sirius mektup yollamış, Deborah hakkında da bir şey yazmış. Harold Williams'a ulaşmayacakmış."

Ariel kaşlarını havaya kaldırıp gözlüklerini ittirdi. "İlginç, Deb beni şaşırttı. Yanına kimi aile adı altında çekebilirse çeker diye düşünüyordum. Acaba ulaşmayacak mıymış yoksa ulaşamıyor muymuş?"

"Yok be, Harold daha yeni mezun oldu. Rahatça bulunabilir, özellikle James de iyi tanıyordu onu. Quidditch takımındaydı ya, James nerede olduğuna dair bilgi edinebilir."

Ariel kafasını önüne eğdi. "Deb'in durumu o kadar içimi acıtıyor ki. Korkuyor olmalı Peter, başka sebebi olamaz. Üvey de olsa abisi sonuçta. Onu da anlayabiliyorum gerçi. Aile dediğim herkes benden alınıp durunuyorsa insanları aile başlığının altına yerleştirmekten ben de çekinirdim. Önce annesinin tüyler ürpertici cinayeti, babasının intiharı, James'e dair anılarının çalınması, teyzesinden uzak tutulması..."

Peter ayağa kalkıp Ariel'a elini uzattı ayağa kalkması için. "Doğru mu yapıyoruz bilmiyorum zaman Ari ama gerçekten haklısın. Deb'in yaşadıkları ve yaşamakta oldukları gerçekten bana cesaret veriyor."

A Legend Called The MaraudersHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin