Lily Evans iç sesinin itirazlarına rağmen uzun boylu çocuğun yanına doğru ilerlemeye devam etti.
Sarı ve siyah bezeli atkısını ekim ayı olmasına rağmen boynuna almıştı. Siyah teni, ela gözleri ve atkısındaki tonlar birebir uyuşuyordu sanki. Sivri hatlı burnuyla Lily'nin erkeklerde en çok beğendiği sert çenesine eşlik eden koyu renkli dolgun dudakları şu an bir kahkaha adına aralanmıştı. Ela gözleri siyah teninin fon olmasından yararlanarak herkesin imreneceği bir biçimde parıldıyor, kıvırcık saçları her hareketinde çocuğa eşlik ediyordu. Atkısının altında cübbesiyle kısmen üzeri örtülmüş bordo renkli kazak vardı, el işi olduğu anlaşılıyordu. Pantolonu siyah renkliydi, ellerini pantolonunun ceplerine yerleştirmişti, konuşma sırası ona geçince ellerini cebinden çıkarıyor, sağa sola savurarak derdini anlatıyor sonra yerlerine geri yerleştiriyordu. Quidditch oyuncusu olmanın verdiği bir fiziği vardı, çocuğun geniş omuzları cübbe ve atkıya rağmen seçilebiliyordu. Sporcuların çoğunda olan hızlı refleksler görünüşe göre onda da mevcuttu, ayaklarını sabit tutamıyor, durmadan yerinde pozisyon değiştiriyordu.
Grayden kendisini görünce gülümsedi. "Hey Lily, gel, benimkilerle tanış."
Lily, Grayden Bundy ile geçen yıl tanışmıştı, aslında uzun zamandır tanışmak istemişti kendisiyle ama onları tanıştırması gereken James Potter ile araları bir türlü normal hale gelemeyince ertelenip durmuş Lily'nin yapması gereken bir iş olarak kalmıştı.
İlk olarak bahçede konuşmuşlardı. Lily ona uzun sayılabilecek bir süredir kendisinden hoşlandığını söylemişti. Grayden nazikçe gülümseyip ona mutlaka tanışmaları gerektiğinden bahsetmişti. Araya giren yaz tatili nedeniyle sadece birkaç mektupla idare etmişlerdi ve Lily uzun zamandır yüz yüze konuşacakları bu anı beklemişti. Eylülden ekime kadar olan bu gecikme zarfı ise Lily'nin nedensizce susmayan iç sesi ve 6. sınıfın beklenmedik zorlu dersleri sonucu oluşmuştu. Yine de tüm her şeye rağmen, karşı karşıya duruyorlardı ve Lily kalbinin hızlı hızlı attığını duyumsasa ve odağını oraya yöneltmeye çalışsa da iç sesi gereksizce kendisini hala rahatsız etmeye devam ediyordu.
Lily, Grayden'nın kendisini arkadaşlarıyla tanıştırmasını izledi. Hiçbiri hakkında dediklerini umursamamış, hatta isimlerini bile dinlememişti. Zaten isim hafızası çok kötüydü hiçbirinin ismini 2 saat sonra anımsamayacaktı, o zaman ne gerek vardı kafasını zorlayıp aklında tutmaya çalışmasına? Grayden 4 arkadaşını Lily'ye tanıttıktan sonra elini cebinden tekrar çıkarıp Lily'nin beline sardı.
"Bu da Lily Evans. Flörtüm diyebilirim sanırım."
Lily gülümsedi. Erkeklerle şansı yaver gitmiyordu bir türlü. Tom Perk ile olan toksik ilişkisi mide bulandırıcıydı ve Tom'dan çok itici bulduğu ise kendisiydi. Devamlı James Potter'dan gördüğü ilgi kulağa şımarıkça gelse de Lily'yi boğmaya başlamıştı o zamanlar, pes etmiyordu ve kendisine nefes aldırmıyordu. Bu da yetmezmiş gibi istemediği bir ilişki isteğine karşı çıktığı için devamlı çevresinden laf işitiyordu ve resmen taciz ediliyor olduğu gerçeğini anlayan tek arkadaşı Severus Snape de her fırsatta James Potter'dan konu açarak yine Lily'yi taciz ediyordu. Lily; Peter Pettigrew, Sirius Black ve Remus Lupin'e arkadaş sıfatını yakışıtıracak kadar güveniyordu ama onların da içten içe arkadaşlarını koruduklarını ve kendisinin arkadaşlarına olan tavrının haklı bir başkaldırı olduğunu göremediklerini biliyordu. Onları bu sebeple suçlamıyordu ama her koşulda Lily erkek arkadaşlarının hiçbirinin durumu tam olarak kavrayamadığını biliyordu. Tam anlamıyla Severus Snape ve James Potter arasındaki ego savaşının ortasında kalmış haldeydi ve devamlı tacize uğradığını hissediyordu. O dönem, belki de yanlış erkeklerle çevriliyimdir, diye düşünüp kendisine ilgi duyan Tom Perk ile yakınlaşmıştı ve bu ilişkinin ne kadar iğrenç ve zehirli olduğunu anladığında ise çıkmıştı ilişkisinden. Böylece bir süre aşk hayatına ara vermeyi tercih etmişti ama hesaba katmadığı bir şey vardı: Devamlı kendisine çeken James Potter.
Lily, James'in giderek sakinlediğini ve kendisini toparladığını farkındaydı. Kendisini her geçen gün ona yakın hissetmeye başlamış ve bir ara ciddi ciddi James'ten hoşlandığını bile düşünmüştü. O sıralarda ilgi duyduğu çocuk Monica Martinez isimli komplike bir karakterle beraber olduğu için ilgisi büyümeye fırsat bulamamış ve sulanmamış bir fidan gibi kurumuştu. Yine aynı dönemler Grayden Bundy isimli Hufflepuff gözüne çarpmış, her geçen gün ona olan ilgisi büyümeye başlamıştı bu sefer. Yine saçma bir zamanlamayla Monica Martinez okuldan atılmış, James Potter ile anlamsız bir yakınlaşma yaşamış ve hemen uzaklaşmıştı. Korkmuştu, hızlı gelişen her şeyden korkması gerektiğini bilirdi.
Bir süre kafa dinledikten sonra bu erkek geçmişine eklenecek en güzel detayın Grayden olduğuna karar vermişti. Belki de yapması gereken sıfırdan bir ilişki kurmaktı.
Lily, Grayden'nın beline yerleşmiş olan eline bakıp gülümsedi tekrar. "Merhaba, tanıştığıma memnun oldum."
🍀
Jenna Dare ekim ayının esintilerinden biri daha vücudunu sardığında gülümsedi. Soğuk hava her zaman beynini uyandıran ilaç olmuştu. Kafası doluyken ya da bir türlü rahat hissedemezken en büyük yardımcısı ezelden beri soğuk havalar olmuştu. Esintiler, ürpertiler, irkilmeler hep Jenna'nın işine yarayanlardan olmuştu.
Bugün de kafasını dolduran yardım eli uzatamadığı hüzünler vardı. Asasını elinde bir kere daha çevirdikten sonra bakışlarını kararmakta olan havaya çevirdi. Her siyahlıkta yeterince baktığın takdirde mutlaka bir umut parıltısı görüneceğini biliyordu. En dip noktalarda bulunduğunu zannetmiyordu ama en dip noktada bile umudun bir yerden kafasını uzatacağına ve kendisine dokunulmayı bekleyeceğini tahmin ediyordu. Sadece onu isteyecek kadar dip köşelere özenle bakmak gerekiyordu. Umut, biraz kendisi gibi, ilgi bekleyen şımarık bir çocuk gibiydi Jenna'nın gözünde. Ona yeterince uzanılmadığı müddetçe asla kendini göstermezdi.
Bu akşamüzeri aklını meşgul eden şey Ariel Chase idi. Ariel'ın bir ayı aşkın bir süredir eskisi gibi bir kere dahi olsun gülmediğini, fazlasıyla dalıp gittiğini, dersleri çoğunlukla dinlemediğini, geceleri uyumadığını farkındaydı. Gözlüklerini takmayı unutup derse geldiği günlerin sayısı az değildi. Oysaki Jenna, Ariel'ın gözlükleri olmadan tahtada yazan tek kelimeyi bile okuyamayacağını biliyordu, demek ki kız okumaya çalışmıyordu bile. Saçlarını taramayı bırakmıştı, eskisi gibi bakımlı değildi. Geceleri uyuyormuş gibi arkasını döndüğünü, diğerlerinin uyuduğunu düşündüğü anda suratını duvardan uzaklaştırıp tavana bakışlarını soğukça diktiğini ve gece boyunca bakışlarını tavandan ayırmadığını, gözyaşlarını silmek için uğraş bile vermemiş olmasını izlemişti Jenna birkaç gece uykusundan taviz vererek. Ariel gibi güçlü bir karakterle tanışmamıştı daha önce. Karşısında duran her engelle Godric Gryffindor'un yapacağı gibi çarpışmış, yaralarını sarabildiği kadar sarıp yoluna soğukkanlılıkla devam etmesini bilmişti.
Oysaki şimdiki durumu, Ariel'ın gözlerinin önünde babasıyla birlikte ölümü Jenna'nın yüreğine saplanan bir ok gibiydi. Devamlı canını yakıyordu.
Bir çözüm bulmalıydı. Arkadaşının ölümünü durdurmalıydı ama nasıl? Ariel'ın asla eskisi gibi olmayacağını o da herkes gibi farkındaydı ama gözlerinin önünde erimesine de izin veremezdi. Bir şeyler düşünmeliydi, kısa süreli bile olsa Ariel'ı güldürmeli, neşenin hayat kaynağı olduğunu, ruhu uyandırmanın imkansız olmadığını, her şey tam olmasa da nefes alınabileceğini hatırlatmalıydı ona. Ona umut parıltısını özenle aramayı öğretmeliydi.
"Jen?"
Jenna asasından ayırdığı bakışlarını karşıya yöneltti. Regulus Black yine en sade hali ile karşısındaydı. Jenna, Regulus'un kendisinin yanında bu kadar rahat olmasını seviyordu. Sonuçta rahatlık güven demekti. Regulus gibi içine kapanık, kendisini pek dışarıyla paylaşmayı sevmeyen bir insan için güven kavramı kelimelerle anlatılamayacak kadar derin ve köklüydü, Jenna bunu biliyordu.
"Reg, hoşgeldin. Seni bekliyordum ben de."
Regulus gülümseyerek Jenna'ya elini uzatıp kızın ayağa kalkmasına yardımcı olduktan sonra elini bırakmak yerine daha da sıkı kavradı. Kısa bir yürüyüş için sözleşmişlerdi. Minik minik birbirlerine zaman ayırmayı, birbirlerinin hayatına dahil olmayı, devamlı paylaştıkça aralarındaki bağın kuvvetlendiğini hissettikçe daha da alışıyorlardı birbirlerinin varlığına. Mutlulardı, seviyorlardı ve onlara göre sakin bir yürüyüşten daha güzeli yoktu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
A Legend Called The Marauders
Fanfic🍀 Çapulcu olmak bunu gerektirir. 🍀 Çünkü Çapulculuk herkesin altından kalkabileceği bir görev de değil. 🍀 Çapulculuk sadece dört kişinin, o özel dört kişinin bir arada bulunmasıyla gerçekleşecek bir sihirdi. James Potter, Sirius Black, Remus Lupi...