Deborah yüzündeki utanç ifadesiyle karşısında duvara yaslanıp dikkatle kendisini izleyen çocuğun ayaklarına baktı. Şu durumda lacivert gözleri dışında her yerine bakabilirdi, ve büyük ihtimalle de bakmıştı.
Konuşmanın başında odak noktası çocuğun kendisininkinden şekilli burnu iken, sessizlik ortamı kavururmaya başladığında kahverengi gözleri çocuğun koyu renkli dudaklarına kaymıştı.
Konuşma boyunca -gerçi Deborah tek taraflı iletişime konuşma da demek istemiyordu pek- aşağı ine ine, şimdi gözleri çocuğun parlak ve tertemiz ayakkabılarına kaymıştı.
Eh, inecek nokta kalmadığına göre de Deborah'ın konuşmayı bitirme zamanı gelmişti. Hafifçe boğazını temizleyip ellerini ovuşturdu.
"Pekala Owen, tek taraflı olsa da bu konuşmayı gerçekleştirmek beni rahatlattı--"
"Hayır," çocuk ilk defa araladı dudaklarını, gür ve kendinden emin ses tonunu yaydı havaya. Deborah çocuğun her harfinin kuvvetini, her harfinin özgüvenini karşısındakinin soyut hali şeklinde hissetmişti havada süzülen notalar arasında. "Aksine Deborah, geldiğinden daha tedirgin ayrılacaksın buradan."
"O zaman," Deborah kısa süreli olarak parmak ucuna yükselip işaret parmağını çocuğun göğsüne bastırdı. Bütün konuşma boyunca sessizlik yemini etmiş gibi oturması yeterince gıcık değilmiş gibi şimdi de kendince üste çıkıyordu. Ve bu Deborah'ı çileden çıkarmaya yeterdi. "Şu kutsal sesini ben burada konuşacağım diye ölmeden önce açsaydın gerizekalı!"
Owen gülerek ellerini kusursuz derecede düzgün cübbesinin içinden çıkarıp havaya kaldırdı. Kaşları havaya kalkınca çocuğun yüzündeki masum ifade Deborah'ın öfkesini yatıştırdı.
"Ne yani, elinde Quidditch sopası olsa beni de dövecek miydin onunla, Monica'ya yaptığın gibi?" Owen'ın yüzünde alaycı bir ifade yer almıştı şimdi.
Deborah kinaye ile gülerek cebindeki asasını çıkarıp elinde gezdirdi. "Bir asa yetiyor aslında, güven bana."
Çocuk uzanarak Deborah'ın elindeki asayı kapıp gülümsedi. Kızın boş bulunmuşluğundan faydalandığını farkındaydı lakin karşısında ağzı bir karış açık kalmış Deborah görmek hoşuna gitmiyor değildi. "Bir de Quidditch oyanayacaksın Deborah, bunlar nasıl rezil refleksler öyle?"
Kız koyu saçlarını ittirdi. Bakışlarından bile yayılan çirkefliği saklamak amacıyla kafasını eğdi. "Bana kalsa, sana şuracıkta gösterirdim rezil refleks nedir, ne değildir diye ancak bunu sahaya saklıyorum. "
Deborah yanıt beklemeden asasını kaptığı gibi uzaklaşmaya başladı. Yumruk yaptığı elleri kendisini sinirli gösterse de yüzündeki aptal gülümseme tersini söylüyordu. Bu çocuğu tüm saçmalıklarına karşı samimi buluyordu. Bütün mükemmel düzenine karşı dağınık bir kişiliğe sahip olmasını, Ravenclaw zekasını parlatmak yerine saklamasını, Sirius'a deliler gibi platonik aşık olduğunu söylerken bile başka sevgilileri olmasını samimi buluyordu. Onunla konuşmak, tartışmak bile kendisine iyi hissettiriyordu.
"Sirius'tan hoşlandığımı ona söylediğin için seni affediyorum Deborah!"
Deborah arkasını dönüp ellerinin dış kısmını çenesine yerleştirip gülümsedi arkasından seslenen Owen'a. Çocuk kendisine göz kırptıktan sonra uzaklaşmaya başlarken bile Deborah onun düzenli adımlarını izliyordu ve bunu biliyor, bundan zevk alıyordu.
Owen yeterince uzaklaştığından emin olduktan sonra mırıldandı karşıdan ona gülümseyen sarışın sevgilisine bakarken. "Gerçi bu artık ne kadar doğru veya ne kadar umrumda onu da bilmiyorum ama neyse."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
A Legend Called The Marauders
Fanfiction🍀 Çapulcu olmak bunu gerektirir. 🍀 Çünkü Çapulculuk herkesin altından kalkabileceği bir görev de değil. 🍀 Çapulculuk sadece dört kişinin, o özel dört kişinin bir arada bulunmasıyla gerçekleşecek bir sihirdi. James Potter, Sirius Black, Remus Lupi...