James Potter yumruğunu bir kez daha duvara geçirdiğinde Gryffindorlulardan yükselen tiz çığlıklar duyuldu. Karşısındakinin yakalarını kavramıştı, duvara itmiş gözlüklerinin burnuna düşmesini önemsememişti. Vücudunda yükselen adrenalin akıl alır gibi değildi, çok sinirliydi ve daha beteri ise hayal kırıklığıyla dolu olduğunu sonraları fark edecek ve bu onu o anki sinirden daha çok etkileyecekti.
Ne dediğini veya ne yaptığını farkında değildi. Yüzündeki ifadenin ürkütücülüğünü, kalbindeki çöküşü, duygularının birbirine girişini, düşüncelerinin yumak haline geldiğini veya yumruklarının karşısındakine çarpmamak adına duvara geçtiğini farkında değildi.
Kanayan eklemleri acıyla bağırsa da adrenalin onların çığlıklarını geriye itiyor James'i başka bir paralleliğe taşıyordu.
Ve o an, belki de en çok pişmanlık duyacağı eylemi gerçekleştirdi. Son kere salladığı yumruğu duvara değil, karşısındakinin yüzüne geçirdi.
Vücudu o an hissetmeye başladı. Yaptığından anında pişmanlık duydu.
Duvara yaslanmış çocuk ise kimsenin ondan beklemeyeceği kadar sakin, durgun ve düşünceliydi. Karşısındakinden yumruk yemiş olmayı, ya da gözünde belirecek morluğu düşünmüyordu bile. Tek düşündüğü o aptal dilinin her şeye sıçmış olmasıydı.
Her zaman düşünmeden hareket eden olmuştu. Ama bu hatası, bu hatası, akıl alır gibi değildi. Milyonuncu kere küfretti düşünmekten yoksun beynine.
Çocuğun yumruğunun diğerinin yüzüne inmesi ardından saliseler içerisinde üç kız girmişti aralarına.
Jenna, Ariel ve Deborah.
Jenna, hepsinden daha tez canlı olan olarak fırlattı uzun bedenini iki arkadaşın arasına. Bedeni her gün farklı kavga ayırırcasına yerleşti iki bedenin arasına, kolayca. Sırtını duvardakine verip yüzünü kardeşi bildiğine döndü. Elleri James'in kollarını kavradı olabildiğince iteledi çocuğu.
Hepsinden hızlı reflekslere sahip olan Deborah Quidditch oyuncusu olmanın kazandırdığı güçlü bedenle James'i kavradı arkadan ve gücü yettiğince geriye çekerek Jenna'ya yardımcı olmaya çabaladı, ne için kavga ettiklerini bilmese de, şu an öfkeli ve zarar verici olanın James olduğu belliydi, bir Ariel değildi ancak kısa bir matematiksel hesapla onu tutmanın daha akıllıca olduğuna karar vermişti.
Ariel, en soğukkanlıları olarak kavradı duvara yaslanmış çocuğun dirseğini, kendine çekip aralarındaki mesafeyi azalttı. Kavga eden iki beden ne kadar uzağa çekilirse adrenalinin zarar verici etkileri o kadar azalırdı. Çocuğun yüzündeki hafiften oluşmaya başlamış morluğa parmak uçlarıyla dokundu, içindeki duyguların daha da ezilmiş olmasını bekledi.
Ne de olsa sevgilisiydi, ama duyguları asla onu o öyle değerlendiremeyecekti.
"Sirius?" seslendi nazikçe kendisine boş bakışlarla bakan çocuğa. "Bana neler olduğunu anlatır mısın?
"Sıçtım." Sirius olabildiğine kısık bir ses tonuyla fısıldadı.
Aynı saniyede ise Jenna ile Deborah James'i sakinleştirmeye çalışmakla meşguldü. Deborah James kendilerini itmeye devam ettikçe endişe seviyesi artan Jenna'ya göz devirip soğukkanlılıkla sert yumruğunu James'in göğsüne indirdi. Aslında planı Sirius'a vurduğu gibi gözüne yumruk atmaktı ama kolunun uzunluğu çocuğa yetişemedi.
"Kendine gel artık gerizekalı!" Deborah çocuğun yüzündeki şaşkınlık ifadesinin her şeye değer olduğunu düşündü. "Panik atak geçiriyormuş gibi davranıyorsun, sakin ol ve ne diye senden daha gerizekalı olan tek kişiye, ruh eşine, vurduğunu söyle Potter!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
A Legend Called The Marauders
Fanfiction🍀 Çapulcu olmak bunu gerektirir. 🍀 Çünkü Çapulculuk herkesin altından kalkabileceği bir görev de değil. 🍀 Çapulculuk sadece dört kişinin, o özel dört kişinin bir arada bulunmasıyla gerçekleşecek bir sihirdi. James Potter, Sirius Black, Remus Lupi...