Kasım ayının bedenin içine doğru sızmaya başlayan soğuk rüzgarları Ariel Chase için paha biçilemez kadar tazeydi. Rüzgarlar kendisini nefes almaya mecburi bırakmıyor, Ariel'a nefes oluyorlardı. Ariel güzel günler geçirmiyordu ama bitirdiği her bir gün diğerinden daha güzel sonlanıyordu. Bu da Ariel'ın meditasyon yaparken şükredebildiği maddelerden birisiydi.
"Ari, duyuyor musun?"
Ariel gelen sesle hafif irkilerek karşısında dikilen Sirius Black'e çevirdi gözlerini.
"Sarı Deli, ders bitti. Az sonra bitkiler bile yürüyerek çıkacak buradan, haydi. Pettigrew birkaç tanesini yürüttü zaten, geri kalanlar da ayaklanmadan gidelim."
Ariel gözlüklerini geriye ittirip çevresine bakındı. Gerçekten sadece ikisi kalmıştı. Dağınık saçlarını yüzünden ittirerek tokasını aradı.
"Tokanı James uçurdu. Saçlarını düzleştirdiğimizde Rem ile benden hızla kaçarken ortak salonda bulmuş."
Ariel, Sirius'un kolunu çekip bileğindeki tokaya uzandı. Tokayı alıp uzun saçlarını tepeden topladı. "Benim tokamı da Ariel çaldı, dersin Potter'a. Göze karşılık göz sonuçta. Haydi, çıkalım."
Sirius abartılı bir reverans ile Ariel'ın göz devirmesine neden olduktan sonra kapıya yöneldi. Peş peşe Hogwarts koridorlarına adım attıklarında Sirius bir süredir yapıp yapmamakta tereddüt ettiği konuşmaya başladı:
"Ari, şey, nasıl söylenir ya da söylenir mi bilmiyorum ama baban hakkında— gerçekten çok üzgünüm, onun sendeki yerinin çok farklı olduğunu da farkındayım ama lütfen ne yaşarsan yaşa paylaş. Git gide içine attıklarının artığını farkındayım." Sirius, kızın yüz ifadesinden bir şey anlaşabileceğini düşünerek göz ucuyla Ariel'ın yüzüne baktı. İfadesizdi, Sirius için en korkutucu olanı da denebilirdi aslında. " Durmadan şişirilen bir balon gibisin, gerçekten bizim için, benim için, değerlisin ve ben seni böyle görmek istemiyorum. Her şeyi paylaş, beraber yaşayalım. Dudaklarını kanatma, gözlerin şişmesin, uykusuzluktan soluk görünme, ne bileyim, saçını taramayı bırakma. Ariel, iyi değilsin. Lütfen izin ver, iyi olmana yardım edelim. Gerçekten eski Ariel'ımıza ihtiyacımız var."
Sirius sustuktan sonra oluşan sessizlikten çekindi. Bir dakika kadar geçtiğine inandığı bir süreden sonra saymaya başladı içinden. Otuz ikinci saniyede Ariel koridorun ortasında durup Sirius'a döndü. Sirius kızın gözünden süzülen parlak damlayı görünce sarf ettiği her kelimeye lanet okudu.
"Eski Ariel'ı kaybettim Sirius. Babam içimdeki beni ben yapan her şeyi siliyor yavaşça. Sadece bu yaz tatilinde değil, en başından beri. Ben— ben duygularımı yitirmeye başladım. Seni öylece terk ettim. Seni düşünmeden, senin hissettiklerini, yaşayacağın şoku düşünmedim Sirius ve biliyorsun, düşünmemek benim gerçekleştirebileceğim bir eylem de değil. En iyi arkadaşlarımdan birisin ve ben, senin bendeki yerine rağmen seni öylece kenara atıverdim. Sadece bu da değil. Yaz boyunca annemle kavga ettim, Linda'yı kullandım. En— en korkunç yanı da ne biliyor musun? Linda bana karşı bir şeyler hissederken ben sadece şüphelerim adına kendimden iğrenmeden kullandım onu Sirius. Böyle yaşayamam ama düzelemez de. Beni tanımıyor, hatırlamıyor, anneme saldırıyor. Onca anı, beni tüm erdemlerle bezeten babam, bugün hepsini birer birer kendisi yıkıyor."
Sirius kızı kollarına çekip sıkıca sardı. Evet, zorlandığını biliyordu ama dile getirilen her sözcük Sirius'un kalbime saplanmıştı birer birer. Yaşadığı acı kendisi için çok fazlaydı. Ariel'ın bunca yükü tek başına kaldırması, kendisinin tanık olduğu en güçlü karakterlerden biri haline gelmişti.
Ariel'ın kollarını kendisinin beline dolayıp hıçkırmaya başladığını duydu. "Sirius, çok üzgünüm. Gerçekten, tanınamaz bir hale dönüştüm ama seni kenara atışım kabul edilemez. Çok üzgünüm."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
A Legend Called The Marauders
Fanfiction🍀 Çapulcu olmak bunu gerektirir. 🍀 Çünkü Çapulculuk herkesin altından kalkabileceği bir görev de değil. 🍀 Çapulculuk sadece dört kişinin, o özel dört kişinin bir arada bulunmasıyla gerçekleşecek bir sihirdi. James Potter, Sirius Black, Remus Lupi...