Lily Evans Gryffindor Ortak Salonunda döne döne James Potter'ı ararken kalbi vücudundan ayrılmış gibi atıyordu.
Gevşek örgüyle örülmüş kızıl saçları büyük tutamlar halinde açılmaya başlamış, perçemleri dağılmıştı. Vücudundaki adrenalin dehşet bir seviyeye ulaşmıştı, kalbinin atışını her yerinde hissediyor, elleri deli gibi titriyor ve beyni durmadan çalışıyordu.
Her gördüğünü omzundan, kolundan, elinden yakalayıp kendisine çeviriyor; hepsine James Potter'ı görüp görmediklerini soruyordu. Cevapların olumsuz olduğunu karşıdakinin gözlerinden anladığı anda cevabı dinlemekten vazgeçiyor, beynine çocuğu bulduğunda ne söyleyeceğini düşünmesi için zaman tanımaya çalışıyordu.
Ne diyebilirdi ki? James'e sonunda kıvılcımın ateşe evrildiğini, onu sevmeyi en sonunda becerebildiğini, kalbini kırdığı her seferden özür dilediğini, kendisine yönelttiği her cümlenin aslında keşfedilmeyi beklenen bir aşk mısrası olduğunu nasıl açıklayacaktı? Dalgaları saçlarına kafasını gömüp uzun parmaklı ellerini kendi ellerine kenetlemek istediğini; varlığının kendisine güç ve güven verdiğini, o yanındayken dünyayı devirebileceğine inandığını söylemeliydi. Gözlükleri her burnunda kaydığında geri ittirenin kendisinin olmak istediğini, ağladığında yanındaki omuz olmak istediğini, gülüşlerine ortak olmasını istediğini söyleyecekti.
Ya da, bunların herhangi birisini söylemeye cesaret edebilecek miydi?
Etmek zorundaydı, herkesten önce kendisine borçluydu bu itirafı.
"En son Çapulcuları Quidditch sahasında gördüm."
Lily gözlerini kırpıştırdı. "Ne?"
Patricia Gomez sakinlikle cevapladı. "En son diyorum, Çapulcuları Quidditch sahasında gördüm."
Lily kafasını sallayıp birkaç teşekkür cümlesi mırıldandıktan sonra nereden geldiğini anlamadığı bir sarhoşlukla dışarıya yöneldi. Bedenini bir şey kaplamıştı; adlandırmakta zorluk yaşıyordu, aşk mıydı, korku mu, heyecan mı? Yıllarca yanına çekinmeden ve düşünmeden gittiği James Potter'ın çevresinde olmak şimdi tarif edemediği bir heyecanla doldurmuştu içini. Koridorların birinde durup duvara yasladı sırtını. Birkaç tablonun ses etmesine aldırış etmeden derin bir nefes aldı. Çocuğun yanına ulaştığında ne diyebileceğini bilmiyordu, bunca yıl duygularının bastırılmış olduğunu ve bunu birkaç ay öncesine kadar farkında bile olmadığını nasıl açıklayacağını bilmiyordu. Kendi duyguları konu olduğunda nasıl bencilce davrandığını Valeria ve Monica olaylarında belli etmişti aslında kendisine ama kendisine bile itiraf etmeye çekinmişti. Oysaki yıllar boyu James'in duygularını elinin tersiyle ittirmiş, umursamamış, çocuğu her seferinde öncekinden beter kırmıştı.
Şimdi utanmadan ne diyebilecekti ki?
🍀
(Eş zamanlamayla Çapulcular)James Potter ateş viskisinin de yardım ettiği bir adrenalinle Quidditch Sahasının ortasına kadar koştu. Fırladığı soyunma odasından beri kafası deli düşüncelerle meşguldü. Yıllardır vazgeçemediği, yollarını beklediği, gururunu görmezden gelerek aşık olduğu Lily Evans kendisinden mi hoşlanıyordu?
Sirius bunu ilk dillendirdiğinde yine anlamsız şakalardan biri zannedip dinlememeyi tercih ediyordu ki arkadaşının ne kadar emin olduğunu gördüğünde bundan vazgeçmişti.
6. senelerinin bitiminde mucize gerçekleşiyordu. Lily kendisinden hoşlanıyordu.
James 6 yıldır devamlı Lily'nin agresif tavırlarını anlamlandırmaya çalışmıştı, durduk yere kendisine gürlemesinin, sinirlenmesinin ve lanetlemesinin ardında bir şey yattığından emindi ancak daha yeni ne olduğunu idrak edebilmişti. Lily bunca öfkeli zamanlarda hep kendisiyle savaşmıştı. James'ten büyük bir problemi olmuştu bunca zaman. James'ten hoşlanabilme ihtimalinin savaşıydı içinde olduğu. Kendisi için kırıcı gibi gözükse de, James bunun Lily için ne kadar zor olduğunu anlayabiliyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
A Legend Called The Marauders
Fanfiction🍀 Çapulcu olmak bunu gerektirir. 🍀 Çünkü Çapulculuk herkesin altından kalkabileceği bir görev de değil. 🍀 Çapulculuk sadece dört kişinin, o özel dört kişinin bir arada bulunmasıyla gerçekleşecek bir sihirdi. James Potter, Sirius Black, Remus Lupi...