52. Bölüm: Yeter Ariel

1.9K 133 335
                                    

*reklam yapıyorum*

Yeni bir kitap yayınladım. (Sonunda)

Jily texting.

Kitabın ismini söylememe gerek yok, bundan başka sadece o var şu anlık zaten ama içimden geldi, kitabın ismi I Can't Breathe.

Hani bi baksanız iyi olur belki. :))

*reklam bitti*

🍀

Sirius Black elindeki valizini kenara koyup asil bir biçimde ayakta duran ailesine dönerken tüm benliği ile her şeye lanet okuyordu.

Özellikle de annesine.

Bildiği her yolda yalvarmıştı annesine, en yakın arkadaşı ve onun ailesiyle trene gelebilmek için, Olivia ve Charlus Potter çok ısrar etmişlerdi ama annesi Olivia Black-Potter'ı gördüğü anda yüzünü tiksintiyle çevirmiş ve çaktırmadan da olsa tiksindiği kadının oğlunu aramıştı. Herhalde yaşadığından kesin olarak emin olmak istiyordu, sadece tatmin edici bir istekti, daha fazlası değil. Ama Olivia oğlunu yanında getirmeyi reddetmişti, Sirius nedenini anlayamamıştı, sonuçta neredeyse bütün yazı Potterlarda geçirmişti. 11 yaşından beri her sene yaptığı gibi. Ama içindeki bir ses her olay gibi bununda Diana Black'e uzağından emindi.

"... Sirius."

Sirius adını duyduğunda kafasını annesine doğru çevirdi ve şaşırtıcı bir şekilde kendisine yalvarmak üzere olan yumuşak bakışlarla karşılaştı.

"Ne?"

Annesinin yanında duran örnek ve altın çocuk Regulus yüzünü ekşitti.

"Anne dinlemiyor zaten dinlemeyecek de. Ne uğraşıyorsun, ego yığını bir Gryffindor işte."

Sirius yumruklarını sıkarak umursamaz görünümlü kardeşine cevap verecekti ki, babası araya girdi.

"Abine sert yüklenme Regulus. Bırak annen Sirius ile konuşsun."

Sirius şaşkın bir halde kafasını sağa doğru aniden çevirerek babasının gri gözlerine baktı. Regulus da en az onu kadar şaşkındı. Annesi sesini hiç olmadığı kadar kadife tonuna bürüyerek Sirius'a baktı.

"Diyordum ki, beni anlayışla karşılayacağına eminim."

Sirius içinde bulunduğu şoka rağmen anında cevapladı.

"Hangi konuda?"

"Potter çocuğu ile yakın olmaman konusunda." dedi annesi sertçe, yüzündeki tiksinç ifadeyi geri kazanarak.

Sirius bir iki adım gerileyerek arkasındaki duvara sırtını verdi. Hiddetin giderek içinde büyüdüğünü ve kendisini esir aldığını hissediyordu. Her şeyine karışmışlardı zaten, sıra en yakın arkadaşına mı gelmişti?

"Pardon?"

"Gayet açıklayıcı konuştum Sirius. Bunu anlamamak için fazla zekisin."

"James'ten uzak durmamı istiyorsun?"

Annesi ismi duyduğu anda dudaklarını hafifçe yaladı.

"Adı her neyse işte."

"Ah, adının James olduğunu çok iyi biliyorsun. Bana anlatmadığın saçmalıklar yüzünden kaç gün etrafta 'James Potter hayatta.' diye dolandığını sayamadım bil--"

"Sirius! Anladın mı beni?"

Sirius yumruklarını tekrar sıkarak tırnaklarını avucuna geçirdi.

A Legend Called The MaraudersHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin