*Bu bölüm tam olarak Deborah ve Remus'un kahvaltıya geri döndüğü andan devam ediyor*
*Vee kapakların mükemmeliği için HelloftheDripIce 'a teşekkürlerimi sunuyorum. Bu bölüm sana ithaf. ♡
🍀
Deborah Remus'un sırtından indiğinde tüm gözler onlara çevrilmişti bile.
Halbuki Remus onları umursamayacak kadar kaybolmuştu düşüncelerinde. Son zamanlarda korkutucu bencilliğini anımsatacak çok olay yaşanıyordu ve Remus artık kendini suçlu hissetmekten sıkılmıştı. Evet, belki Hayley Tate ile olan şansı sönecekti ama arkadaşından göz göre göre takıntılı manyak takipçisini saklamak da zoruna gidiyordu. 5 yıllık arkadaşını basit bir kız hevesi yüzünden yitirmeyecekti. Bu iş hemen bitmeliydi. Kararlı adımları etrafta dikkat çekecek bir kararlıkla yol alırken Remus kafasını özgüvenli adımlarına zıt düşecek şekilde aşağıda tutuyordu.
Remus sert bir şekilde geriye doğru tökezlediğini fark ettiğinde düşünceleri keskin bir bıçakla kesilmiş gibi hissetti. Karşısındakinin öfkeli yüzünün o anda bile meleksi bir güzelliğe sahip olduğunu gördüğünde tüm kararlılığı uçup gitmişti anında, aynı kafasını saran tüm soru işaretleri gibi. Her şey yavaş çekime alınmış gibiydi, Remus o an yemin edebilirdi inandığı ve bildiği her şeye, karşısındakinin düşüşünü bile ağır çekimde gördüğüne.
Tek bir isim vardı kafasında. Ne bir düşünce, ne de bir duyguydu kafasında yankılanan. Tek bir isimdi.
Hayley Tate.
Yaklaşık bir sene boyunca her yemekte büyük bir hevesle izlediği kızdı bu. Son birkaç aydır en büyük bencilliğinin yarattığı vicdan azabını susturamamasının sebebi olan kızdı. Arkadaşlarının önünde kaç kere rezil olduğunu sayamayacak kadar bile aklını başından alan kızdı.
Ama sadece minik bir mimiği bile Remus'un kafasında onun tüm günahlarını silmeye yeterdi.
"Önüne baksam öl-- ah, Remus." diye mırıldandı kız, saatler gibi akan saniyeler sonrasında tökezlediği yerde durup karşısındaki gülen gözlerle baktıktan sonra.
Remus dilini yutmadığını umarak çatlak dudaklarını araladı.
"Hayley." Remus kızın isminin bile kendini bir tür kilit altında tuttuğunu hissediyordu. "Şey-- ben üzgünüm, bakmıyor--"
"Sorun değil." diye heyecanla atıldı kız anında. Daha sonra kafasını hafifçe öne eğerek güldü sessizce. "Kusura bakma, atladım gibi oldum bir anda."
Remus kızın cevap bekleyen nazik bakışlarını yakaladığında gözleri Hayley'in dudaklarından ve hafifçe pembeleşmiş yanaklarından ayrılalı çok olmamıştı.
"Yok, yok, öyle de sayılmaz yani, şey, sorun değil gibi--" Remus derin bir nefes alarak yutkundu. Konuştukça saçmaladığını farkındaydı ama Slytherinli kızın sarı saçlarının havadaki hafif hava akımına karşılık kibar hareketleri aklını başından alalı çok olmuştu. Omzunda hissettiği güçlü kavrayış ile anında kafasını yana çevirip yumuşak bakışlarla karşılaştı.
"Hey, selam Hayley. Nasılsın?"
Remus o anda yanındakinin boynuna atlayıp kendisini rezillikten kurtardığı için teşekkür etmekten başka bir istemiyordu.
Hayley Tate'in yüzündeki gülümsemenin samimiliğinin azaldığını bakan herkes fark edebilirdi.
"Merhaba." Kız gülümsemesini büyültmek istese de başaramıyordu. "İyiyim Sirius, sen nasılsın?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
A Legend Called The Marauders
Fanfiction🍀 Çapulcu olmak bunu gerektirir. 🍀 Çünkü Çapulculuk herkesin altından kalkabileceği bir görev de değil. 🍀 Çapulculuk sadece dört kişinin, o özel dört kişinin bir arada bulunmasıyla gerçekleşecek bir sihirdi. James Potter, Sirius Black, Remus Lupi...