Her yer cesetlerle doluydu. Ayakta olan kişilerin bedenleri ise tamamen kanlarla kaplanmıştı. Havadaki kan kokusu, yeterince midesiz olmayan kişileri sürekli kusturuyordu. Saatler öncesinde onlarca milyon insanı aşkın nefes aldığı Nagobdie Arenası’nda şu anda birkaç yüz bin kişi nefes alıyordu. Büyük bir katliam olmuş, ihtişamlı arena mezhabaya dönmüştü. Yaşayan insanlardan bazıları ağlarken, bazıları boş gözlerle etrafa bakıyordu. Çok büyük acıları birinci elden tatmışlardı. Ömürleri boyunca bu anı unutmayacakları kesinken, arenada olmayanlar konuşacaklardı..
Arenanın ortasında yatan devasa Alfa Komodo Ejderi, hırıltılı biçimde nefes alıyordu. Çok büyük yaralar almıştı ve müdahale edilmezse hayatı birkaç saat içinde son bulacaktı. Kırmızı gözleriyle etrafına çaresizce bakıyordu. Bu halde olmasının sebebi kendisiydi. Öfkesini kontrol edememiş, bu yüzden de yerde birinin onu iyileştirmesini ya da hayatına son vermesini bekliyordu. Fakat şaşırtıcı biçimde bu halde olmaktan pişman değildi. Efendisinin ölümü onu oldukça yıkmıştı. Sadece tek bir şeyden pişmandı, o ise kötülerden çoğunun ölümüne neden olmasıydı…
Koskoca arenada yalnızca dört kişi ayaktaydı. Onlarda bir yandan etrafa bakarken bir yandan da kendi aralarında konuşuyordu. Oldukça hararetli biçimde tartışıyorlardı. O kadar sinirliydiler ki, hepsi de birbirinden ters bir hamle bekliyordu. Tek bir ters harekette birbirlerine saldıracaklardı. Her konuşmanın ardından bir bağırış yükseliyor tartışma daha da hararetli oluyordu..
Arenaya başka şehirlerden insanlar gelmeye başlamıştı. Arenadaki cesetleri birilerini toplaması gerekiyordu. Her geçen saniyede arenaya gelen kişi artıyordu. Ancak arenaya girdikleri anda beş kişiden dördü anında kusuyordu. İğrenç koku arenanın etrafını bile sarmıştı. Bir kilometre uzaklıktan bile koku duyulabiliyordu. Gelen insanlar iyiki de buraya gelmedikleri için tanrılara şükranlarını sunuyordu.
Dört kişi kendi aralarında halen tartışırken arenada yatan kişilerden bir kişi yavaşça doğrulunca, tartışan dört kişi ona doğru baktı. Sarı saçlı genç hızlı ve kısa nefesler alıp veriyordu. Genç adam çok ağır bir şekilde ayağa kalkınca dört kişi tekrar birbirine döndü. Sarı saçlı gencin çok zorlandığı gayet belliydi. Etrafına göz gezdirmeye başladı, baktıkça gözlerinden yaşlar akıyordu. Yüzü çok ciddi olmasına rağmen, ayrıca yüzü ağlar gibi gözükmemesine rağmen gözlerinden durmaksızın yaşlar akıyordu. Kıyafetlerinde ve teninde kırmızı olmayan tek yer bile yoktu. Biraz daha bakınınca yüzündeki ifade bozulmuştu, hıçkırarak ağlıyordu. Yere kıç üstü oturmuş, dizlerini kendine doğru çekip kollarıyla dizlerini sarıp, kafasını kollarının arasına dizlerinin içine koymuştu. Ağlaması her geçen dakika daha da şiddetleniyordu.. Öfkesinde dolayı bedeninden sızacak enerjisi bile yoktu. Tamamen çaresiz idi bu sarı saçlı Genç Efendi…
‘’Bu bir zafer mi? Hayır kesinlikle zafer değil!! Bizim zaferi elde etmemiş olmamız, onların zafer kazandığının kanıtıdır. Ancak onlar zafer kazandı mı? HAYIR!! Öyleyse!! KİM KAZANDI KİM KAYBETTİ BANA AÇIKLAYIN! Etrafınıza bir bakın! Yaşıyoruz evet, fakat bu bir zafer mi?!!’’ Onunda kıyafeti kanlarla boyanmıştı. Giysisinden nereye ait olduğunu, nereye üye olduğunu anlayamazdınız.. Hararetle tartışan dört kişiden biriydi.
‘’Şuraya bak Jhesoi! Sanki bütün dünyadaki insanlar buradaydı! Evet çok büyük katliam oldu ama kaybetmiş sayılmayız ve onlarda kazanmış sayılmaz! Sonucu belli olmayan bir katliam oldu. Bu üzücü bir şey fakat olan oldu. Yarı yarıya bir savaş, zaten---‘’
‘’Saçmalama Pircoi! Böylesi bir katliam olduğunu kabul ediyorsak onlar kazanmış demektir. Biz çok kötü çuvalladık lanet olsun!!’’
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yaguro'o
FantasyNasıl pişman olacağınızı sadece sizler belirleyebilirsiniz.. Her zaman bir seçenek daha vardır değil mi? Sonuç belli fakat ilerlediğiniz yolu siz seçeceksiniz. Sonuç ise pişmanlık, Yoldaşlar.. O halde; Bu kapağı okuyup geçtiğinizde...