Kitap 2 / Bölüm 2

1.9K 170 84
                                    

         Tezahüratlar, alkışlar ve naralar kulakları sağır edercesine fazlaydı. Herkes o günkü kutlamayı coşkuyla karşılamıştı. İnsanlar gayet mutluydu. Dünyanın en refah dolu yeri olan Nomui Krallığı’nın Traksia Şehri’nde bulunuyorlardı. Pamuk işlenerek ipek hale getirilmiş, ardından da usta kilimciler tarafından tasarlanarak uzun, kırmızı bir halı yapılmıştı. Halının kenarlarında kraliyet askerleri bekleyerek insanları halıdan uzak tutuyordu. Kraliyet askerleri güçlü olduğu için sıradan halk onlara ters bir hamle yapmaktan korkuyorlardı. Uzun halının sonunda ise, Kral Pircoi tek başına ayakta bekliyordu. Etrafında her hangi bir koruma olmaması, kendine yeterince güvendiğini ve etrafta tehdit olmadığını vurgular nitelikteydi.

     Halkın naraları, kırmızı halının başında beliren silüet nedeniyle iki kat daha artmıştı. Silüetin endamı, halkı mutlu etmeye yetiyor artıyordu bile. Bu silüet halka, yaşadığı hayatı boyunca çok büyük iyiliklerde bulunmuştu. Ancak, yaptığı iyilikler çoğunlukla maddi oluyordu, manevi olarak kimsenin yanında olmuyordu. Ailesi sekiz yıl önce yaşanan Nagobdie Savaşı’nda,-sekiz yıl önce arenada yaşanan savaşa bu isim verilmişti- enkaz altında kalarak ölüm nehrini geçmişti. O zamandan bu zamana kadar yalnız yaşamış, kraliyet sarayında kendisine özel hizmetçi ve oda verilmişti. Sadece bunlardan ibaret değildi, kraliyet içinde özgürce dolaşabilme ve istediğini yapabilme haklarına da sahipti. Bu her insanın hayal ettiği bir şey faat hayalden ötesini yaşayamadığı bir durumdu. Fakat bu kişi, kraliyet sarayına girmiş olsa bile yüzünde bir gülümse oluşmamıştı.

     Silüet ilerledikçe fizik hatları da belirginleşiyordu. İnsanlar onun için tezahüratlar yaparken sanki o kişi bu insanlara zerre önem vermediğini belli edercesine kırmızı halıdan başka hiçbir yere bakmıyordu. İnsanlar ona şehvetle, kıskanarak ve imrenerek bakıyordu. Ufak çocuklar ise kahraman gözüyle.. Sebebi ise, gelen kişinin oldukça yakışıklı ve karizmatik görüntüsü olmasıydı. Salık bırakılmış, uzun sarı saçları rüzgarla birlikte mükemmel bir ahenk yaratarak dalgalanıyordu. Yeşil gözleri, kendine bakanı büyüleyecekmiş gibi tehditkar fakat, muazzam bir hayat yaşatacakmış gibi zarafet doluydu. Ancak bu gözlerde yaşama sevincine rastlayamazdınız. Beyaz teniyle uyumlu olan sarı kaşları seyrek biçimde çim yeşili gözlerinin üstünde duruyordu. Yuvarlak çenesi onu tatlı gösteriyor, daha yeni usturayla kesilmiş sakalları onun beyefendi biri olduğunu vurguluyordu. Kalın kaslı kolları, resmen güç dolu olduklarını görünüşleriyle anlatırken, sol elindeki asası onun savaşçı-büyücü olduğunu kanıtlıyordu. Ancak sağ elindeki ışıltılarla parıldayan katanası, savaşçı insanların ona olan kıskanç duygularını iki kat arttırıyordu. Katana, o kadar mükemmel bir özenle dövülmüştü ki, hiçbir yerinde kusur yoktu. Katananın demirinde bulunan işlemeler, kutsal dil büyüsü yapıldığını gösteriyordu. Kutsal dil ile kutsanmış bir silahı görmeniz neredeyse imkansızdı. Çünkü Kutsal Dil’i herkes bilmezdi ve bilen kişilerde silahı kutsamakla uğraşmazdı. Bunun sebebi ise bir silahı ya da nesneyi kutsamak aşırı yoğun enerji gerektiren ve uzun bir uğraş isteyen işlemdi. Sıradan halka göre o muazzam bir kişiydi. Ancak şaşırtıcı biçimde herkesin ona tezahürat yapması, onun umrunda değildi. Burada bulunmasının tek amacı, az sonra gerçekleşecek olan ritüeli tamamlamak içindi. Ekstra bir sebebi kesinlikle yoktu.

      Ağır adımlarla Kral Pircoi’ye doğru yürüyordu. Kral Pircoi’nin yanında veliahtı Prens Kuoh bulunuyordu. Diğer tarafında ise Kraliçe saygılı biçimde bekliyordu. Kraliyet ailesinin bu gelen kişiye oldukça önem ve değer verdiği, ailenin davranışlarından, hareketlerinden kolaylıkla anlayabilirdiniz.

       Genç adam sonunda kralın ve ailesinin huzuruna gelmişti. Su gibi sakin gözlerle krala baktıktan sonra diz çökerek başını öne eğdi. Genç adamın bu hareketini gören herkes bir anda susmuştu. Yüzbinlerce kişinin bulunduğu açık alanda nefes sesi bile duyulmuyordu. Kralın yüzüne gururlu bir gülümseme yerleşti. Dudakları biraz daha yukarı kıvrılarak parıltılı gözlerle karşısında diz çöken genç adama bakıyordu. Derin bir nefes alıp halkına döndü. Ses tellerine enerji göndererek herkes tarafından duyulabilecek tona ayarladı.

Yaguro'oHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin