Omutsara ve Rkejyu ayağa kalktı. Onlarda saldırı yapacak gibi sinirliydiler. ‘’Biliyor musunuz?’’ Yaguro’o konuştu.
Bütün gözler ona dönmüştü. ‘’Hiç tavsiye etmem.’’
Yaguro’o’nun kafasından iki boynuz çıkmış, derisi soluklaşmış ve dişleri sivrileşmişti. Ogruo’dan kızıl dumanlar yükselirken, Yaguro’o’nun gözleri bir iblis gözüne dönmüştü. Zırhının yeşil parlaklıkları daha da artmıştı.
Kraliyet Başkomutanı Xegun ayağa kalkmış kısa sıçramayla kralın hemen yanına gelmişti. ‘’Kralım, hepimiz birlikteyken hiç birinin bize karşı şansı yok. Bu fırsat elimize daha geçmez!!’’ Xegun konuştu.
Koute hala sakin ve rahat şekilde tahtında oturuyordu. Dex, Toxuc’un boğazına ve kalbinin hizasına özel bıçaklarını dayamıştı. Yaguro’o ise Omutsara ve Rkejyu’ya bakıyordu. Ustası Klefnoa’nın ölmesinin sebebi o ikisiydi. Eğer bu salonda savaş çıkacaksa, büyük ihtimalle ölürdü. Ancak ölmeden öncede o ikisini yanına almak istiyordu.
Bu yüzden en ufak saldırı durumunda onlara saldıracaktı… Yıldırım Tarikatının lideri Zeon ayakta etrafına tetikte biçimde bakıyorken, gözbebeklerinin içinden sürekli küçük yıldırımlar geçiyordu. Vücudundan elektrik sesleri de geliyordu. Lav Tarikatının lideri Lukomi bedenini katılaşmış magma ile kaplamıştı bile!
Salon bir anda muazzam miktarda enerji ile kaplandı. Bu enerji o kadar ağırdı ki, kral bile zor dayanıyordu. Geri kalan, Koute ve arkadaşları hariç herkes diz çökmek zorunda kalmıştı. ‘’Saygıdeğer liderler. Buraya savaşmaya gelmedik. Savaşmaya gelseydik hepiniz şuan kanlar içinde yatıyor olurdunuz. Zeon ve Lukomi, hemen saldırı pozisyonu almanıza bakılırsa kendinize çok güveniyorsunuz. Eğer Ruaqred ölmeseydi, senin yerinde olacaktı Lukomi! Ve sen Zeon, Klefnoa yaşıyor olsaydı, o da senin yerinde olacaktı. Fakat onların ölmüş olması, sizin yaşayacağınız anlamına gelmez değil mi? O yüzden şimdi sakin bir şekilde yerlerinize oturun ve bekleyin!!’’ Koute onlara seçim şansı bırakmamıştı. Zeon ve Lukomi kendilerine verilen sandalyelere oturdular.
‘’Başkomutan Xegun, Dienzel ne durumda?’’ Feraok alayla sordu. Xegun, Feraok’a öfke ve nefretle baktı. ‘’Seni ait olduğun yeraltına göndermek için hazırlanıyor lanet olası!!’’ Xegun konuştu. Feraok’tan korkmadığını ve çekinmediği belli ediyordu.
‘’Hoh hoh hoo! Güzel..’’ Feraok sevinçle konuştu.
‘’Sana gelince Yiang! Ralk’ın size ulaşamadığına oldukça üzüldüm. Eğer size ulaşsaydı gayet güzel olaylar yaşanacaktı…’’ Koute üzülmüş bi ifadeyle konuşmuştu.
Bir Hafta Önce
Ralk, Aluon ve Dienzel savaşın yaşandığı yerden oldukça uzaklamışlardı. Şuan vakit gece vaktiydi. Gecenin bir vaktinde yıldızların altında hararetli biçimde tartışırlarken bir yandan da Dienzel’in avladığ geyiği yiyiyorlardı.
‘’Bak Aluon. Artık hayati tehlikem yok ve ben Yiang’a bu şekilde dönersem beni dinlemeden öldürürler. En iyi ihtimalle dinleyip öldürürler. O yüzden oraya artık gidemem. Siz burdan sonra ikiniz devam edin. Ben tek devam edeceğim!!’’ Ralk bağırarak konuşuyordu.
‘’Seni lanet olası uzuvsuz şey! Eğer Nomui Krallığı’na ulaşamazsan biz öleceğiz. İkimizin ölmesindense, senin ölmen çok daha mantıklı. Eğer bizden çok daha güçlü bir savaşçı ya da büyücü olsan ikimizde ölmeyi kabul ederdik! Fakat sen bizimle eş güçte birisin ve senin yüzünden Aluon ve ben ölmek zorunda değiliz!!’’ Dienzel delirmiş gibi bağırıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yaguro'o
FantasíaNasıl pişman olacağınızı sadece sizler belirleyebilirsiniz.. Her zaman bir seçenek daha vardır değil mi? Sonuç belli fakat ilerlediğiniz yolu siz seçeceksiniz. Sonuç ise pişmanlık, Yoldaşlar.. O halde; Bu kapağı okuyup geçtiğinizde...