Tanımadığı yollardan başını aşağıda tutarak geçiyordu Jazmyn White. Bir kaç dakika önce Wellingthon yazılan ormanlık alana girmişti. Şimdiyse derin düşüncelerini yanında taşıyarak adımlarını atıyordu. Dün gece anlamlı konuşan birisinin aniden böyle tepkiler vermesi dengesiz olduğunu gösteriyordu fakat Jazmyn'i birazcık dahi önemsemeyecek kadar düşüncesiz miydi?
Sabah gördüğü rüya aklının bir yanını meşgul ederken, kalan 50.99 faizden ibaret kısmını Park Jimin ve yaptıkları feth etmişti.
" Dengesiz! "
Dudak altından mırıldanarak başını yerden kaldırmış ve durduğu konuma bakmaya başlamıştı. Daha ormanlığın fazladan kendi güzelliğini belli eden kısımlarına adımlamasa bile yaşadığı ferahlık hissi muazzamdı. Attığı her adımda tekrardan yaşadığını hissediyordu. Buyüzden irellemeye devam etmek istiyordu ki, birden arka cebinde titreyen telefonla elini o tarafa atarak aldı. Daha ağaçların sık olduğu yere varmadığından rahatlıkla arayan kişiyle konuşa bilirdi.
Cherry.
" Cherry? "
Arkadaşını aramadığını göz önünde bulundurarak ona kızgın olabileğini düşünmüştü. Buyüzden sesi endişe dolu çıkmıştı kendisinin.
" Tanrım, Jazmyn! Beni niye dün gece aramadın? Bari iyi olduğuna dair mesaj atsaydın. Meraktan çatlayan bir arkadaş bıraktın arkanda. Jack seni rahatsız ediyor mu yine? "
Arkadaşının ard arda sırladağı sorular onu boğmaya yetmişti. Fakat Cherry'nin bu herzamanki hali olduğundan sadece gülümsemişti.
" Cherry, nefes almayı denesen diyorum nasıl olur? "
Jazmyn sakin sesiyle konuşarak arkadaşını sakinleştirmeye çalışıyordu. Hattın diğer ucu birkaç dakika sustuktan sonra tekrardan ses gelmeye başladı.
" Tamam ben sakinim, anlat! "
Bir kaç dakika düşünen Jazmyn, arkadaşının kötü hislerini almak için olan biten herşeyi anlatma kararı almıştı. Belkide buyüzden gittiği yol istikametine bile bakmadan herşeyi anlatmaya koyuldu. Bir kaç dakika sonraysa arkadaşı öylece susup kalmıştı.
" Jazmyn sana tek bir soru sormak istiyorum fakat iyice düşündükten sonra cevapla olur mu? "
Cherry'nin oldukca sakin ve tereddüt içinde çıkan sesi Jazmyn'i oldukca endişelendirmişti. Arkadaşı şu an sakin olmak yerine daha farklı tepkiler vermeliydi çünki.
" Tamam. "
Jazmyn derin bir nefes aldıktan sonra gittiği yoldan irellemeye devam etti.
" Biliyorum sorum sana çok mantıksız gele bilir ama sen Park Jimin'i daha önce, karşılaşmanızdan önce biryerlerde gördün mü? Tanışma fırsatın eskiden oldu mu? "
Cherry o kadar ciddi konuşuyordu ki, hatta ilerleyen dakikalardan Jazmyn bile kendisinden şühpe etmeye başlamıştı. Aklını sadece geçmişi, kötü hayıraları kaplamaya başlamıştı.
Gerçekten karşılaşma ihtimalleri var mıydı? Jimin'i daha önce nereden göre bilerdi ki? Cherry nelerden yola çıkarak böyle soru yönlendirmişti ona karşı?
Sorun da belkide buydu ki, Cherry Jazmyn'in göremediği kısımlara, karanlık yollara ışık tutarak ona göstermeye çalışmıştı. Ama Jazmyn hala ve hala elindeki feneri tüm yönlendirmelere rağmen farklı yönde tutmayı başarıyordu.
" Cher- "
Cümlesinin başını kurmadan bile sonu gelmişti, çünki artık ormanın öyle alanlarında yürüyordu ki gerçek yolu kaybemişti. Telefonunda sinyalin çoktan gittiğini anlayan Jazmyn, delirmiş gibi etrafına bakmaya ve yolu hatırlamaya çalıştı.
O böyle ortamlardan korkardı ki?
ㅇㅇㅇㅇㅇㅇㅇㅇㅇㅇ
Neredeyse bir saat geçmişti ve hava da, resmen onun inadına daha çok soğuk örtüye bürünüyordu. Üzerindeki takım çok zarif ve aynı zamanda da hiç kalın değildi. Bu Jazmyn'in daha da sinirlenmesine sebep oluyordu. Belli belirsiz yolda sadece yürüyordu öyklesine, umutsuzcasına.
Hayat yolunda yürüdüğü gibi.
Amacı olmadan belki bir çıkış yolunu bula bilir umuduyla başı boş adımlarını yola koyuyordu. Fakat tam da şanssız olduğunu bir daha hatırlayacakken kendisini çamurlu karışımın içinde bulmuştu. Dikkatli yürümediği için tüm takımı kahverengine boyanmıştı.
" Off! "
Yerden kalkmaya çalıştıkca daha da kötü duruma düştüğünden artık yanaklarını tuzlu göz yaşları temizliyordu.
ㅇㅇㅇㅇㅇㅇㅇㅇㅇㅇ
Karanlık hayatında hiçbir zaman böyle bir duygu yaşamamıştı. Belkide ilk kez kalbinin ne sevgiden, ne de üzüntüden attığını hissedebiliyordu.
Korku.
Kalbindeki tüm ince damarlarda dolaşan tek duyguydu o.
Ne yapacağını bilemez bir durumda bir sağa, bir de sola sapıyordu ayakları. Sanki değerli mücevherini kaybetmiş tüccar misali deli gibi aramaktaydı o bedeni. Kahverengi gözleri dolu olduğundan rengi bile belli olamıyordu.
Koştu.
Bir umut onu bu yolun sonunda göre bilir diye koştu. Üzerindeki ceketi dikenli bir ağaçta asılı kaldı, yırtıldı.
Umursamadı.
Koştu.
Sevdiğinin daha fazla korkmaması için tüm bedenini umursamadı o dakikalar Jimin.
Ve nihayet durdu.
Meleğinin tüm üst başı çamurun kahverengi tonuna boyansa bile, halen herşeyiyle beyaz ışık saçıyordu.
O çok güzeldi.
Jimin, hiçbir zaman yeşil rengi, çimenleri, otları kıskanmamıştı.
Jazmyn'in narin ayakları onlara değiyor diye.
Jimin, asla rüzgardan nefret etmemişti.
Jazmyn'in güzel yüzüne dokunuyor, okşuyor diye.
Jimin, bir defa olsun bile herhangi birşeyin hayatını yaşamak istememişti. Fakat şimdi evren olmak istiyordu.
Jazmyn'i kucaklıyor diye.
O saniyeler anladı ki, Jimin kız için her zerresini feda edebilecek, bütün canlıların yerini fethedecek kadar aşıktı ona.
İki saniyede kalbini adadığı kıza, iki senenin sonunda kavuşa bilmişti.
Sonsuza kadar süre bilmesi dileğiyle.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
☯ Sadece son ☯
Fanfiction" Ruhunu karanlık gecelerin o çıkılmaz hapisanelerinden özgürlüğüne kavuşturan ben, neden sana ışığı armağan edemiyorum? " " Belkide... Belkide ışık sen olduğundandır. " ...