Gözlerini yavaş yavaş açıyordu.
Kirli yaşama olduğunu bilerekten.
Göz kapaklarını cesarelenerek araladı.
Hayatının her adımında yaptığı korkaklıkları gözü önünde bulundurarak kendisini cesaretlendirdi. Gözlerini tamamen açtığındaysa görünüşü bulanıktı fakat karşısındaki kişini seçe biliyordu.
" Uyana bildin sonunda. "
Namjoon'un seviç dolu sesini bile sorgulayamamıştı. Çünki tüm bedeni acı içinde kıvranıyordu.
" Kaç gündür böyleyim ki? "
Elini başına götürerek orada yarasının olup olmadığını kontrol etti. Herşeyin normal olduğunu kavradığındaysa değişen ifadesinden endişelenen arkadaşı durumu anlamıştı.
" Dört gündür böylesin Jimin. "
Namjoon sandalyesinde arkaya doğru yaslanarak söylemişti. Korkuysa Jimin'i saniyesinde basmıştı.
" Dört mü? Ne oldu bana böyle?! "
Yerinden kalkmaya çalıştığındaysa donup kalmıştı. Çünki beli tamamen tutulmuş ve birşey hatırladığı yoktu.
" Bıçaklandın ve seni buraya ben getirmedim yani sana ne olduğunu pek bilmiyorum ama doktorlar bıçaklanarak iç organlarının zarar gördügünü acığa çıkardı. "
Jimin sakince baş salladı. Onu kimin bıçakladığını ya da bıçaklattırdığını iyi biliyordu.
" Kim Kwang- "
Namjoon'un lafını tamamlamasına izin vermemişti çünki zaten gerçekler su gibi ortadaydı.
" Beni buraya kim getirdi peki? "
İlk önce Jimin, Namjoon'un ona yardım edebileceğine ihtimal vermişti. Fakat yanılmıştı.
" Bilmiyorum, herhalde oralardan geçen birisi. "
Arkadaşı her ne kadar sakin konuşursa konuşsun sakladığı birşeyler olduğuna emindi, çünki Jimin gözünü açtığından beri elleriyle oynuyordu.
Jimin, birşeyleri hatırlamaya çalıştıkca sanki herşet tekrardan başa sarıyordu.
Beyaz...
" Namjoon, o geldi mi? Hani benim onu çağırdığım parka? "
Namjoon dudaklarını dişlemişti arkadaşının sorusuna karşılık.
Jimin Jazmyn'i en sevdiği, en anlamlı parka çağırmıştı. Fakat onun güvenliksiz olmasından yararlanan adamlar, oradan uzaklaştırmıştılar.
" Hayır. "
Başını aşağıya sallayarak düz ifadeyle cevaplamıştı.
" Baban iyi olduğunu öğrenince şirketten gelenlerle beraber gitti. "
Jimin göz devirdi. Zaten babasının umrunda olmadığını biliyordu. Fakat tam da dikkatini olaylara yönlendiricekken kapının birden açılmasıyla içeriye doktor girmişti. Yüzündeki gülümsemeyle iyi haberlerin elçisiydi.
" Nasılsınız Bay Park? "
Doktor serumu kontrol ederek tekrardan Jimin'e bakmıştı.
" Teşekkür ederim, biraz ağrılarım olsa bile iyiyim. "
Jimin de suratını buruşturmamaya özen göstererek konuşmuştu.
" Güzel hanımefendi nerede? Sizi çok merak etmişti. "
Doktorun sorusu üzerine Namjoon derince yutkunmuş, Jimin'se ölümcül bakışlarını Namjoon'a dikmişti.
" Kafeteryaya indi. "
Namjoon'un cevabından sonra doktor başıyla onaylamış ve tüm kontrolleri tamamladıktan sonra taburcu olabileceğini söyleyerek odadan çıkmıştı.
" Polise ifade verdikten sonra ondan haber alamadım. "
Namjoon korkuyla aklından geçeni hemen söylemiş ve Jimin'in sinirden titremesine sebep olmuştu.
" Herşeyi...
Dişlerinin arasından sinirle konuşuyordu.
... ama herşeyi anlat hemen! "
ㅇㅇㅇㅇㅇㅇㅇㅇㅇㅇ
Düşünceleri şimdi tam olarak yerine oturuyordu. Demek, gelmiş ve onu bulmuştu. Aslında Jazmyn'le yalnız konuşup, ürkütmemek için korumalarını yanına almamıştı. Ama sonuç olarak konuşamamıştı.
O masum ve saf beyazken, onu sonsuzadek koruyacağına dair söz vermişken onu karartıyordu. Fakat tüm klişelerde olduğu gibi onu koruması için dünyasına gelmek zorunda ama Jimin karartamazdı, kıyamazdı o ter temiz ruha.
Dayan Jazmyn White, her şeye karşı güçlü kal ki, bu siyah seni o hapisten erken kurtarsın.
Sen beyazsın. Siyahın öteki yarısı adlandırdığı masumluk simvolu.
Yin ve yang gibi.
ㅇㅇㅇㅇㅇㅇㅇㅇㅇㅇ
" Ne demek haberin yok? Bana onu bulun! Hemen! "
Bağırarak sinirlerini kontrol edemiyordu.
" Sakinleş Jimin, Jack'in yanında şuan. Hiçbir şekilde alamazsın. "
Benim beyazım başka kirli renklerin elinde mi?
" Bilmek zorundasınız Namjoon! O zaman Jack'i bulun ya da ne bileyim, bir şeyler yapın! "
Sinirle odada dövre vuruyordu ve çözüm bulamamak onu delirtiyordu.
" Farz et bulduk sonra ne olacak? "
Namjoon'un da sinirlendiği kasılan çenesinden belli oluyordu.
" Konuşacam, Jazmyn'le konuşacam. Çünki zorundayım! Yoksa gün geçtikce beni daha da yanlış anlayacak. O tehlikede ve sende bunu biliyorsun. Yargılama beni! "
Yumruğunu yanında bulunduğu duvara sertçe geçirmişti. Hastaneden yeni çıktığını bile umursamıyordu.
" Jack izin verirmi sence peki...
Jimin'e doğru sinirle yürüyordu.
... Vermez! Onu bunu bırakta hiç kız da seninle konuşmak istemez! "
Jimin'in omuzundan tutarak daha fazla zarar görmesini engellemek istiyordu.
" Hayır, hayır! "
Tüm dünya etrafında sanki bütün yapa bildiklerini sergilemek için daha hızlı dönüyordu. Damarlarına kan yerine nefret pompalanıyordu. Durumundan memnun değildi. Sanki damarlarından akan her nefret bir zehir gibi ruhuna işliyordu, zarar veriyordu. Ama yaşadığı hiç bir zarar onun yokluğu kadar acıtmazdı.
Acıtamazdı!
Acı...
Namjoon'un kollarından kurtularak etrafında gördüğü her nesneye zarar vermeye başlamıştı. Sanki zarara uğratdığı her zerre bir şekilde sevdiğini siyah ruhuna yakınlaştırıyordu.
Zarar...
İçli dışlı büründüğü tek sıfat. Çünki kendince kendisi bile başlı başına bir zarardı. Dünya bile onun gibi karanlığı haketmiyordu buyüzden her kırılan parçanı kalbine saplanan bıçakla kıyaslamaya çalışıyordu.
Sahi neden fiziki acını hiç bir şekilde hissedemiyordu?
Aniden hissettiği yeni duygu tüm hislerini kursağında koymuştu. Ve bu seferki koluna batırılan iğneydi.
Gerçekten hastaydı.
" Üzgünüm dostum. "
Ve yine Namjoon yapmıştı yapacağını.
Üzgün olma.
Görüntü kalbi gibi bir çok şeyin anlamını yitirerek bulanıklaştı... Ama aklı ve kalbindeki isim bu sefer yer değiştirmişti.
" T-Tae ü-üzgünüm- "
ŞİMDİ OKUDUĞUN
☯ Sadece son ☯
Fanfic" Ruhunu karanlık gecelerin o çıkılmaz hapisanelerinden özgürlüğüne kavuşturan ben, neden sana ışığı armağan edemiyorum? " " Belkide... Belkide ışık sen olduğundandır. " ...