Herkesin gerektiğinde boş gelen hayallerini süsleyen 'beyaz atlı prensi' vardır değil mi?
Belkide insanoğlunun en değişik ve ya farklı diye adlandırdığı zamanlarında gerçek kişiliklerini gün ışığına çıkartmak için var olan 'prensler'. Veya, en azından yalnızlığa mahkum oldukları zaman birşeylere umut etmelerini sağlayan inançlardırlar.
Çoğu kız bir çok hayalini gelecekteki öteki yarısıyla gerçekleştirmesi üzerine kurar. Fakat nedense bu sorular Jazmyn'e geldiği zaman, en doğal hakkı olan susmanı kullanıyordu.
Genellikle hayal bile kurmak istediği zamanlarda herşeyi gerçeklerle kıyaslardı. Aynen şimdi düşüncelerinde olduğu gibi. Çünki kabul etmesi zor olsa bile, onun 'beyaz atlı prensim' hayalleri gerçeklerinin arasında olan ince çizgide takılı kalmış, masumca yardım bekliyordu. O oradaki mahbusluk sürecini ne zaman tamamlarsa, işte o vakit Jazmyn'in kalbi paslanmaktan kurtulacaktır.
Babasını bile tanımadığından uzun süre vakit geçirdiği iki erkek vardı, Jack ve çocukluk arkadaşı.
Jack, onun hayallerinde asla yer alamaycak bir gerçekken o ismini ve yüzünü hatırlamadığı çoçuk ergenlik zamanları bitene kadar hayallerinin odak noktası, üzerinde kurulduğu prensiydi. Arada bir kulaklarına yaptıkları kısa konuşmalar çınlasa bile daha fazlası yoktu.
Flashback
" Biliyormusun uzaylı, annem bana iyi beslenip, sütümü tam zamanında içersem erken büyüyüceğimi söyledi. "
" Prenses bak, ben hala senden uzunum ama. "
" Geçeceğim seni! "
Sonra hep bu konuşmaların sonu iki neşeli çocuğun güzel gülüşmeleriyle biterdi.
" Gel hadi bir birimize söz verelim. "
" Neyle ilgili uzaylı~... "
Aego yapması arkadaşının hoşuna gittiğinden gülümsemesini daha da büyütmüştü.
" Gelecekte tekrardan buluşalım ve hiç ayrılmayalım, her ayda ilk iş kimin uzun olduğunu kontrol ederiz ne dersin hm.? "
" Söz uzaylı. "
" Söz prenses. "
Altı ve sekiz yaşlarında olan bu çocuklar bir birilerine o kadar bağlılardı ki, taktıkları lakaplar bile kendilerine özeldi. Güzelliği ve tavrından dolayı Jazmyn'e prenses demesinin karşılığında şebekliklerine göre o da ona uzaylı derdi.
Her güzel rüya son bulduğu gibi Jazmyn'in ki de öyle bitmişti. Fakat onun rüyası kendisini yavaşca olarak en büyük kabusuna bırakmıştı. Arkadaşı ve babası, Jazmyn on yaşındayken kendi ülkelerine, Koreye dönmüştüler. Belkide zamanında sırf koreli arkadaşı yüzünden kendine kapandığından, şimdi onları pek haz etmiyordu. Annesi bile onu kendi oğlu gibi sevdiğinden gittikten sonra uzun süre kendisini kötü hissetmeye başlamıştı.
İlk önce gittikten iki hafta sonra ona bir mektup ve zarfın içine özenle koyulmuş fotoğraf göndermişti. Ne kadar çoçuk olsa bile o fotoğrafa yenisi gelinceye kadar bakıp bakıp ağlamıştı. Çünki fotoğrafta sadece on iki yaşında bir çocuk yoktu, yanında düşünüyordu ki 'Mochi' diye adlandırdığı sarı saçlı diye hatırladığı, hatta çok tatlı diye bileceği birisi vardı.
Çocukluk arkadaşının ismini hatırlamasına rağmen o çocuğu hatırlıyordu çünki mochi tatlısı vazgeçilmeziydi. Ve diger vazgeçilmezi diye nitelendirdiği arkadaşının da sevimlisi oydu, hatta belkide buyüzden ona öyle seslenmeyi tercih etmişti.
Çocuk kalbi bunu kaldıramamıştı çünki tek arkadaşı oydu ve herzaman onun içinde öyle olacağını düşünüyordu.
Unutamadığım anılarından biri de o zarfın ikincisinin gelişiydi. Bir anlık sevincle o zarfı da açmıştı ama yinede o çocukla fotoğraf çekilmişti ve ikiside sahilde şirince gülümsüyordular. Altındaki özel notta da onu mutlu edecek bir şeyler yazılmıştı fakat tam olarak hatırlayamıyordu.
Jazmyn'se çocuk kalbiyle birgün döneceğini umuyordu.
Şimdi nerede olduğunu bilseydi çok mu yıkılırdı?
Yıllar geçtikten sonra onunla ilgili olan tüm hatıralarını hem beyninden, hem de gerçekte silmiş, yakmıştı.
Mektuplar hariç.
Çünki annesi pişman olacaksın diyerek annesiz olan arkadaşının mektuplarını elinden alarak yakmasına izin vermemişti.
Dolan gözleri onu rahatsız etmeye başaldığından başını aşağıya eğdi. Bir saat geçmesine rağmen ona mesaj atan kişiden haberi yoktu.
Oturduğu bankta yerini rahatladı. Kimin mesaj attığını herne kadar tahmin etse bile, bunun olasılığına imkan vermeyerek Jack olduğunu düşünmeye başlamıştı.
Etrafına bakındığında doğru yerde olduğunu yine kararlaştırmıştı. Son derece bakımlı bir park, şehrin tüm kirliliklerinden sanki uzaktaydı
Beyaz...
Annesinden sonra ilk kez birisi ona bu şekilde sesleniyordu. Bu çok hoştu. Annesiyle ilgili olan herşey çok güzeldi.
Otele gitmek değil, hiç uğramak bile istemiyordu. Onun yerine şuanki anın tadını çıkaracaktı.
Çünki kaldığı yer aslında güzel şehirdi.
Bulunduğu yerse iki dünya arasında yapılmış tercihlerinden biri gibi duruyordu. Sokağın diger tarafında hiç ışık lambaları yoktu, tamamen karanlıktı. Hatta emindi ki, o sokaklarda göz gözü görmüyordur. Burdan bakınca çok tehlikeli yerlere benziyordu. Oraları turlayanların sesi arada o kadar mesafe olmasına rağmen Jazmyn'e kadar geliyordu.
Ürkütücüydü.
Fakat o tarafın aksine Jazmyn'in bulunduğu yer sakin yerdi. Lambalar beyaz loş ışık saçıyordu ve bu parkı beyazlığına boyuyordu.
Merakına yenik düşerek elini tekrardan telefonuna atarak mesaja baktı.
Şu an beyazın en iyi koruna bilineceği yere geç... Karanlık gelip kaçmana rağmen seni bu sorunlardan koruyacak.
Beyaz en iyi şekilde kendine sığınarak korunur. Ve onun açısından bakılırsa, o bir siyah ve siyahta beyazın dünyasına adım atmazdı.
İnsanlar hikayelerde hep okurlar ve filmlerde de, görürler ki beyaz merakına yenik düşerek her zaman siyahın dünyasına adım atarak kararır.
Ama siyah cesaret edemez.
Belkide onların hikayesinin kahramanı o sokakda Jazmyn'i bekliyordur?
Elini havaya kaldırarak hava soğuk olmasına rağmen öylesine salladı.
Saçmalıyordu.
Tanımadığı birisinin peşinden sadece saçma teorileri yüzünden gidemezdi.
Hayır, hayır...
Evet.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
☯ Sadece son ☯
Fanfiction" Ruhunu karanlık gecelerin o çıkılmaz hapisanelerinden özgürlüğüne kavuşturan ben, neden sana ışığı armağan edemiyorum? " " Belkide... Belkide ışık sen olduğundandır. " ...