Doğan'ın anlatımı ile
Sude'nin fırsatı kullanarak kaçmasını beklemiyordum. Kendisi saniyeler içinde ortadan kaybolmuştu. Elinde sonunda konuşmaya vaktimiz elbet olacaktı.
Demir'in beni gördüğünde şaşırdığının farkındaydım fakat kardeşime sadece güzelsin demesini kendime yedirememiştim. Lafa atılarak "oğlum ben buradayım bir süre konuşuruz sen gelinin ile ilgilen güzelsin diye geçiştirirsen vermem kızı zaten içim gidiyor can parçam evleniyor" dedikten hemen sonra Demir'in omzuna vurarak "hadi oğlum siz biraz yalnız kalın." diyerek çıktım odadan hava almak için dışarı doğru ilerledim.
Dışarıda olacağını düşünememiştim. Arkası dönük bir şekilde kısa elbisesinin içinde bir Barbie bebek gibi duruyordu.
Yurt dışına gittiğim günden beri içimde beni kavuran bu aşkı saklamak için her ne kadar saklamak istesem de yıllar sonra beklemediğim bir anda onu görmek içimde ki yangının şiddetini arttırmıştı.
Seneler geçmişti gideli büyümüştük, olgunlaşmıştık ve değişmiştik. Fakat o hala aynı Sude'ydi. Beni sevmeyen, nefret eden belki de iğrenen aynı Sude...
Bu yüzden sadece izledim. Onu izledim. Gizli gizli, öylesine, çaresizce, uzaktan ve sessizce izledim.
"Şşt Doğan? Ne öküzün trene baktığı gibi bakıyorsun aynı noktaya saatlerdir?" diye duyduğum sesle anında arkamı döndüm.
"Vay Alperen bey" diyerek senelerdir görmediğim kardeşimden daha yakın gördüğüm tek kişiye sarıldım.
"Olum nerelerdesin arama sorma yok öldün mü kaldın mı haberimiz yok çok değişmişsin" diyen Alperen'e gülümseyerek "hayat olgunlaştırdı diyelim kardeşim" dedim.
"Sude'yi mi dikizliyordun sen?"
"Hayır olum, ne alaka?" diye sordum kendimi temize çıkarmaya çalışarak."En son yanıp tutuşuyordun aşkından olum unutmadım" dedi gülerek.
"Emma ne oldu?" diye sordum birden. Konuyu değiştirmek için aklıma başka bir şey gelmiyordu.
"İyi kardeşim ne olsun mesajlaşıyoruz baya zamandır bir şey yok hala" dedi.
Tam bir sessizlik çökmüştü ki Alperen "senin manita geliyor kardeşim Allah kurtarsın" diyerek yanımdan gitti.
Oralı olmamak için uğraşırken bakışlarımı gökyüzüne çevirdim. Ve birden aklıma gelen fikir ile elimi takım elbisemin cebine atarak arabamın anahtarını çıkararak beyaz meleğime doğru ilerledim.
Arkamdan adımın seslenmesi ile durdum ve kafamı çevirdim.
Karşımda dimdik, güçlü, tuttuğunu koparan bir kadın gibi duran Sude'ye baktım.
Sesi, duruşu kadar iddialı değildi.
Ağlamaklı, isyan edercesine "Doğan" diye başladı sözüne.
Bana doğru iki adım daha atarak "Doğan sen beni sevmiyordun bu aşk nereden çıktı?" diye sordu.
Gözlerimi bir an kendisinden ayırmadan lafa girmek istedim fakat cümlelerim boğazıma düğümlenmiş gibiydi. Ne söyleyecek bir laf aklıma geliyordu, ne başka bir şey.
Kafamı bir an yere eğerek kendimi toparlamaya çalıştım ve tekrar Sude'nin gözlerinin içine baktım.
"Bilmiyorum." Dedim sadece. Sude'min anlamsız bakışlarının altında eziliyordum resmen. Derin bir nefes alarak "bilmiyorum Sude. Belki başından beri seviyorumdur? Belki yenidir. Çocuktum hatırlamıyorum." dedim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Çocuktum (Hatırlamıyorum Serisi)
General Fiction"Ben de oynamak istiyorum," diye seslendim karşımda ki uzun boylu çocuğa. Kafamı kaldırarak yüzüne baktığım sırada suratında ki alay dolu gülümsemesi ile gözlerimin içine bakarak konuşmaya başladı. "Geldiğin eve geri dön ufaklık." dedikten hemen so...