Çalan telefonum ile istemeyerek sevgilimden ayrılarak telefonu açtım. Telefonun ucunda ki sesi tanıyordum. Kısa bir görüşmeden hemen sonra kızlara açıklama yapmadan Nişantaşına bir moda evine götürdüm ve onlara yakışan en iyi kıyafeti bulmalarını istedim.
Yaklaşık üç saat sonra her şey tamamdı. Tekrar eve döndüğümüzde kızların büyük merağı devam ediyordu, yüzlerinde ki merak rahatlıkla okunuyordu. Söze ilk giren Melis'im oldu. Oturduğum koltuğa doğru yaklaşarak yanıma oturarak bana doğru döndü ve ağzından o soru çıktı.
"Ne oluyor? Neden bu kadar hazırlık?" diye sorduğunda yüzümde ki gülümseme ile derin bir nefes aldım ve cevap vermek için dudaklarımı araladım fakat son anda vazgeçtiğimde zaman olumsuz şekilde kafamı salladım ve başka bir cevap verdim. "Yarın görürsün." dediğimde bir şey söylemeden öylece yüzüme baktı bir kaç saniye. Hemen sonra tıpkı benim gibi derün bir nefes alarak dudaklarını araladı ve bir soru daha sordu.
"Abi?" dediğinde tüm dikkatimi ona vermiştim ve devam etmesini bekliyordum. Tekrar söze girdi söylediğini tekrarlayarak. "Abi, benim asıl adım ne? Yani Melis'mi doğum ismim?" diye sorduğunda bir kez daha kafamı salladım olumsuz bir şekilde. Meraklı, berrak tertemiz bir suyun maviliğinin renginde ki gözleri ile bana baktı.
"Zilşan..." dedim sadece. O hala bana bakmaya devam ederken onu izledim sadece. Benim hep babama benzediğim söylenirdi. Büyüklerim, hep öyle derdi. Bu durumda benim küçük Zilşan'ım anneme benziyordu belki de. Karşımda ki kız dudaklarını araladı ve o ismin anlamını sorduğunda araştırdığım ve aklımda kaldığı kadarıyla o ismin anlamını söyledim.
"Aslına bakarsan belgelerde Zilşan yazıyor. Fakat araştırmalarıma rağmen bu ismin anlamını bulamadım. Şanlı, canlı, bir tür Lale diye anlamını bulduğum en yakın isim Zişan. Senin isminin anlamının buna yakın bir şey olduğuna eminim..." dediğimde beni onaylarcasına kafasını salladığında yanımıza Sude yaklaştı hemen dibime oturarak kafasını omzuma koydu. Gülümsediğimde gözlerimi ona doğru çevirdim.
"Uykun varsa uyuyabiliriz..." dediğimde televizyonun üzerinde ki duvar saatine baktım. Sekize doğru geliyordu. "Uyuyalım...Çok yorgunum" dediğinde istedini onaylayarak Melis'ime gidip uyumasını söylediğimde gülümseyerek beni onayladı ve odasına çıktı. Bizde Sude ile daha fazla odamıza çıktık.
Yatağa ilk giren ben oldum. Elinde ki ıslak mendil ile makyajını silen kızı izledim. Tıpkı pamuk kadar yumuşak görünnen düz saçlarına baktım bir süre. Selvi boylum diyebileceğim gibi uzun boyu... O mükemmel fiziği, duruşu, kalemle çizilmiş dudakları, tıpkı birer kahve tohumu renginde ki gözleri ile dillere destan bir güzelliği vardı.
Yanıma doğru yaklaşarak yatağa girdi ve bana doğru döndüğünde ona sarıldım. Dudaklarını araladığında o soruyu sordu tıpkı kız kardeşim gibi, neden bu kadar hazırlık yaptığımızı oda merak etmişti. Bu küçük sırdan ziyade vermeden yarın görürsün cevabını verdim bir kez daha. Çocuksu bir ses ile "Küstüm..." diyerek bana arkasını dönen kıza doğru sadece gülümsedim ve ona doğru biraz yaklaşarak arkadan sarıldım. Bir kolumu kafasının altına yerleştirirken diğeri bebeğimizin üzerindeydi. Öylece uyuya kaldık.
-★-
Ertesi gün akşama kadar hazırlıklarımız sürmüştü. Ben her zaman ki gibi bir takım elbise ile yirmi dakikada olayı kapatırken başımda ki iki küçük tatlı bela saatlerdir hazırlanıyordu. Oturduğum yerden üst kata seslendiğimde hiç kimseden ses çıkmamıştı. Sehpanın üzerine bıraktığım telefonu alarak hızlı bir sosyal medya turu yaptım. Duyduğum topuk sesleri kafamı kaldırdığımda aşağı inen sevgilimi gördüm. Giydiği uzun gece mavisi, baştan aşağı parıltılı abiyesi ile o kadar mükemmel duruyordu ki... Yine bir büyüye kapılmıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Çocuktum (Hatırlamıyorum Serisi)
General Fiction"Ben de oynamak istiyorum," diye seslendim karşımda ki uzun boylu çocuğa. Kafamı kaldırarak yüzüne baktığım sırada suratında ki alay dolu gülümsemesi ile gözlerimin içine bakarak konuşmaya başladı. "Geldiğin eve geri dön ufaklık." dedikten hemen so...