Aradan geçen haftalara rağmen perişan durumdaydım. Ne içimde ki acı diniyordu. Ne ona olan özlemim bitiyordu aksine her geçen gün biraz daha büyüyordu. Günlerdir telefonum şarjda aramasını veya bir mesaj atmasını bekliyordum. Fakat beklediğim gibi olmuyordu son günlerim. Kendimi kalabalığın içinde yapayanlız hissediyordum. Sürekli aklıma geliyordu. Ve ne yapacağımı bilmiyordum.
Odaya giren Alperen ile yattığım yerden doğrulmaya kalktığım an elini omzuma koyarak "Yat Sude. Kalkma bir şey gösterip gideceğim." dediği an elinde ki dizüstü bilgisayarı bana doğru çevirerek boşluk tuşuna bastı. Bir kaç saniye sonra başlayan videoyu izlemeye başladım. Duyduklarım beni her saniyesinde dehşete düşüyordu.
"Ünlü iş adamının oğlu Doğan Türkmen, Bebek'te bulunan bir gece kulübünde İnstagram fenomeni Arzu Başaran ile görüntülendi. İkilinin objektiflerden kaçış maceraları kameralarımıza böyle yansıdı. Bir süre sonra içkiyi fazla kaçıran Doğan'ın kulüpteki Karaoke gösterisi zihinlere kazılan o sahneler arasındaydı. Yakın süre önce eşinin evi terk ettiği konusu açıldığı an Doğan bey bu haberleri yalanladı. Arzu Başaran ile beraber Doğan Türkmen yanında ki bayan ile aynı araba ile mekanı terk etti."
Gözlerimden akan yaşlar daha yeni dinmişken şimdi tekrar yüzümde ki yerlerini almışlardı. Alperen'in bilgisayarı yere bırakarak kolumu tutup beni kendine çekerek sarıldı. Daha ne kadar ağlayacaktım bilmiyorum ama bu kadar acı bana fazlaydı. Kaldıracak gücüm kalmamıştı, kendimi o kadar kötü hissediyorum ki yapayanlız kaldığımı dahi kabullenemiyordum. Odanın sessizliğini Alperen'in cebinde ki telefon titreşimi oldu. Eline cebine atarak dokunmatik cihazı çıkardığı an ekranda ki 'Kardeşim' kelimesi ile gözlerimi Alperen'e diksemde olumsuz şekilde kafasını salladı ve ayağa kalkarak odadan çıktı.
Haftalar sonra belki de barışmak amaçlı ilk adımı atarak yastığın yanında ki telefonu alarak 'Kalbim' kişisine giderek arama tuşuna bastıktan bir süre sonra hat meşgul olduğu için aramam kapandı. Tekrar telefonu aldığım yere bırakarak ayağa kalkarak günler sonra ilk defa kapandığım odadan çıkmıştım. Koridoru geçerek salona vardığım an içerde Demir, eşi, Selen ve Alperen'i gördüğüm an gülümsedim. Demir beni gördüğü an ayağa kalkarak hızla bana doğru gelerek bir elini belime yerleştirdi ve kalktığı yere oturttu. Etrafımda ki herkesin yüzünden düşen bir parçaydı. Fakat bu hüzünlerinin benim yüzümden olduğunu düşünmüyordum. Selen'e doğru bakarak ne olduğunu sorduğum an bir şey olmadığını belirterek sorumu yanıtsız bıraktı. Açık televizyonda ki son dakika sesini duyduğum an kafamı çevirdim. Ve işte bir kez daha karşımdaydı. Bir hastane yatağında öylece yatan adam benim kocamdı. Ağzında maske kolunda serum gözleri kapalı olan adam benim sevdiğim adamdı. Hemen sonra bir kadının cılız sesi duyuldu.
"Atilla Türkmen'in genç oğlu dün gece çıktığı kulüpten sonra fenalaşarak hastaneye kaldırıldı. Genç adamın durumu ciddiyetini korurken babası ve kardeşi hastane kapısında bekliyorlar."
Yutkunduğum an Alperen hızla elinde ki kumanda ile televizyonu kapattı. Gözlerimi bir kez daha zorlayan göz yaşları bu sefer fazla zaman geçmeden akmaya başladığı an Demir baş parmakları ile sildi ve konuşmaya başladı. "İnanma. Biz konuştuk şimdi iyiymiş. Senin durumunu anlattık. Alperen'le onların küçükken bir dağ evi vardı ya hani? Biz orayı baya bir değiştirdik. Kapalı havuzu falan var. Mangal yakarız. Doğan'da oraya gelecek. Kavuşacaksınız ve barışın artık. Olur mu?" dediğinde sadece omuz silktim. Funda ayağa kalkarak önüme oturdu ve ellerini dizimin üzerine koyduktan sonra dudaklarından o cümleler döküldü.
"Abim öyle bir şey yapmaz Sude. Bunu herkesten çok sen biliyorsun. Hem o kendini ifade edemez ki senin benim karşımda. Onun işi topluluk. Binlerce kişinin önünde takılmadan konuşurda sevdiği kadının önünde konuşamaz ki o. Sen üzülürsün, bir damla göz yaşın akar diye susar..." dediği an yüzümde bir tebessüm belirdi. Funda ayağa kalkarak elini bana doğru uzattığı an kalkarak ona sarıldım.
Ayrıldığımız an derin bir nefes aldığım sırada kollarıma atılan Selen ile gülümsedim ve ben de ona sarıldım. Alperen ve Demir'lede sarılma törenimiz bittiği an Demir söze atıldı. Kolunu omzuma atarak "Bir daha üzülmek yok Sude hanım. Hadi hazırlanın, bugün bizim günümüz. Bugün Sude&Doğan barışmasını kutluyoruz." dedi.
Cevap vermek yerine sadece gülümsedim. Barışmamızın kolay olmayacağını hissediyordum. İçime doğan bu duygular bana bunu hissettirmişti. Barışsak bile bunun sadece bebek için olacağını hissediyordum. Belki de bu yüzden bu kadar sıcak bakmıyorumdur bu konuya... Doğan benim bu hayatta güvendiğim tek insandı. Ve şimdi ondan yediğim darbeyi unutmaya çalıştıkça bu içine girdiğim bataklıktan çıkamıyordum. Her nefes aldığım saniye batıyordum en dibe.
Bir süre sonra dağ evine gitmek için hazırlanmıştık. Arabanın önüne geçmemi isteyen Demir'i dinleyerek ön tarafa oturarak kafamı cama dayayarak dışarıyı izledim. Yaklaşık iki saat süren yolculuk boyunca kimsenin sesi çıkmamıştı. Gideceğimiz yere vardığımızda sevdiğimin beyaz meleğini gördüğüm an gülümsedim. Fakat onu görmeye hazır değildim. İçimde ki hisler o kadar derin, o kadar büyük duygulardı ki. Ağzıma almamak için direniyordum. Doğan'dan nefret etmeye, sevmemeye, ona olan aşkımın değişmesinden korkuyordum.
Ve o an aklımdan o ses duyuldu. O, annesiz çocuğa ümit veren, babasız çocuğa güven veren o sesi... İçimde ki o aşkı tekrar alevlendiren o sesi tüm hücrelerime işlemişti. O "Sudem..." demesi beni öyle bir çıkmaz sokağa sokmuştu ki. Bataklıkta baktığım yetmiyordu. Birde o batırmıştı.
Bir kez daha duyuldu sesi. Bu sefer arkamı döndüm. Bu kadar süre sonra onu tekrar karşımda görüyordum. Şu an aklımdan ve kalbimden geçen tek şey ona koşarak sarılmaktı. O içimi huzurla dolduran kokusunu içime çekmekti. O kadar çok özlemiştim ki öptüğü zaman yanağıma batan sakalları bile burnumda tütüyordu. Bana doğru bir kaç adım atarak kollarını açan o oldu fakat ben sadece geri adım attım. Yaptığım harekete karşı Demir'gile dönerek bizi yalnız bırakmasını söyledi ve bir kaç adım daha bana doğru attı. Bu sefer kolumu tutarak ondan uzaklaşmamı engelledi ve beni kollarının arasına alarak saçlarıma bir öpücük bıraktı.
"Çok özledim..." dediği an kolumu göğsüne koyarak ondan ayrılmak için hamle yaptığım an bana engel oldu ve konuşmaya başladı. "Sana yemin ederim kadın, senden başkası yok olmadı. Olmayacak. Yalvarırım geri dön... Sen gittin ya şimdi, sakın her şeyimi kaybettim diye düşünme asıl kaybeden benim. Mesela... Evimin neşesini kaybettim. Mutluluğunu kaybettim. Sabahları büyük bir hevesle uyanarak kahvaltı hazırlamanın zevkini kaybettim. Seni kaybettim ben Sude'm..." dediği an gözlerimden yaşlar boşalmıştı. Baş parmakları ile dökülen göz yaşlarını silerek alnıma bir öpücük bıraktı ve bana sarıldı.
Bu sefer ağzımdan çıkan cümlelerin hepsi mantık dışıydı. Her ne kadar istemesemde, Doğan'a kırgın olsamda, inanmak istememe rağmen beceremesemde bu sefer ben kalbimi dinleyerek konuşuyordum.
"Seni çok özledim adam... Varlığını, kokunu, sesini... Bana aşk ile bakan gözlerini özledim." dediğim an gülümseyerek elini belime yerleştirdi ve dudaklarıma bir öpücük bırakarak alnını alnıma dayadı.
"Bir daha asla... Sensiz asla." dedi.
❤ Bir bölüm daha sonu ❤
Bir daha ki bölüme görüşmek üzere...❤
Yorum ve votelerinizi eksik etmeyin :)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Çocuktum (Hatırlamıyorum Serisi)
General Fiction"Ben de oynamak istiyorum," diye seslendim karşımda ki uzun boylu çocuğa. Kafamı kaldırarak yüzüne baktığım sırada suratında ki alay dolu gülümsemesi ile gözlerimin içine bakarak konuşmaya başladı. "Geldiğin eve geri dön ufaklık." dedikten hemen so...