-
Ertesi gün
-
Doğan'ın
avukatlık bürosu
-"Kız? Neredesin?" diye sordum bütün odanın ortasında yüksek sesle.
"Buradayım yakışıklı" diyerek yanıma gelip bana sarılan kızın hamlesi karşısında hareket etmeden kaldım öylece. "Çok özledim be Burcu..." dediğimde kollarını benden ayırarak küçük bir kız çocuğu gibi "Bende! Ben de çok özledim." dedi ellerini çırparak mini eteğine, topuklu ayakkabılarına aldırmadan zıplamaya başladı.
"Tam bir aydır büroya gelmediğinin farkındasın değil mi uyuz şey?" diye sorduğunda tek kaşımı yukarı kaldırarak cevap verdim. "Hadi ya. O kadar oldu mu?" diye sorduğumda olumlu şekilde kafa salladı. Mahçup bir suratla ona baktım.
"Ne yapalım Burcu'm? Dedim ben nişanlımla ilgileneyim. Benim Burcu'm işleri halleder. Burcu'm halleder. Benim gıcık büro arkadaşım, üniversite yoldaşım, altı senelik kardeşim yerimi aratmaz..." dediğimde gülmeye başladı. "Yani aslına bakarsan sen olmadan olmuyor burası. Senin o hızlı iş yapışın olmadan, o tecrüben olmadan pek yürümedi işler, döndüğün iyi oldu, ve hızlıca işe koyulmalıyız tekrar Doğan..." dediğinde onu onaylarak sustum.
Burcu'nun bürosuna geçtik hemen sonra. Benim yokluğumda büroda olup bitenleri, gelen davaları, yapılacak işleri anlattı uzun bir süre. Her şeyin bilgisini aldıktan sonra kendi büroma doğru yöneldim.
Ahşap kaplama masamın üzerinde ki bilgisayarım, masamın arkasında ki tablo...
Her şey bıraktığım gibiydi. Bir aydır büroya gelmiyodum. Anladığım kadarıyla Burcu'da bıraktığım gibiydi. Hala biraz deli, hayat dolu, bir zamanlar benden hoşlanan o kızdı...
Derin bir nefes alarak kendimi koltuğuma bıraktım ve cebimde ki telefonu basanın üzerine bırakarak bilgisayarımı açtım.
Zaman kaybetmemek amacıyla önümde ki mavi kalemliğe elimi uzararak siyah bir kalem aldım ve Burcu'nun masama bıraktığı onlarca dosyayı önüme çekerek işe koyuldum.
Aradan geçen dakikalar, saatleri fark etmeden tüm dosyaların işi bitmişti. Gözlerimi ovalamaya başladığımda telefonumun zil sesi tüm odada yankılanmaya başladı. Ellerimi gözlerimden çekerek masanın üzerinde ki telefona doğru ilerlettim ve iki elimle tuttuğum telefonun ekranına baktığım an Sude'min aradığını gördüm. Hızla sevgilimi bekletmemek için telefonu açarak kulağıma götürdüm.
"Canım..." dediğim an karşıda ki kız konuşmaya başladı o melodimsi, masal anlatırcasına bir pamuk şeker kadar yumuşak ve bir annenin şefkati, bir çocuğun mutluluğu gibi insanın içini huzur ile dolduran sesi ile...
"Doğan'ım. Bizim düğün davetiyeleri bugün gelecekti değil mi?" diye sorduğunda elimi önümde ki bilgisayara attım ve hızla maillerime girdim. "Hemen bakıyorum canım" diyerek arama yerine 'davetiye' yazdığımda çıkan son maile tıklayarak yazan tarihe baktım. Sude'min sorusunu olumlu bir şekilde cevapladım hemen sonra.
"Peki, ben Melis'le gelinliğimi almaya gideceğim. Haberin olsun..." dediği an her ne kadar kahve gözlüm bunu görmesede tek kaşımı kaldırarak onu sorguladım sorduğum "Bensiz mi gideceksin?" sorusu ile. Arka taraftan Melis'in kahkahası duyulduğunda olayı daha çok ciddiye almaya başlamıştım.
Hemen sonra kardeşimin sesi duyuldu. "Ne oldu? Ben sana gelmek isteyecek demedim mi? İddiayı kaybettin" dediğinde gülerek "Hangi iddia?" diye sormamdan hemen sonra Sude'm olanları anlattı.
"Ya, biz Melis ile iddiaya girdik canım. Sen gelmek istemeseydin, ben kazanıyordum ve Melis bana bir bebek tulumu borçluydu. Fakat kaybettiğime göre ben ona bir kız yeğen borçluyum sanırım" dediğinde gülmeye başladım. Karşı taraftan gelen 'ya gülme' , 'abi komik değil ama' seslerini umursamadan söze girdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Çocuktum (Hatırlamıyorum Serisi)
General Fiction"Ben de oynamak istiyorum," diye seslendim karşımda ki uzun boylu çocuğa. Kafamı kaldırarak yüzüne baktığım sırada suratında ki alay dolu gülümsemesi ile gözlerimin içine bakarak konuşmaya başladı. "Geldiğin eve geri dön ufaklık." dedikten hemen so...