"Ne olursan ol her zaman yanında olacağım küçük fare."
***
Eylül'ün gözünden;
Kafamı kaldırdım ve onun o pürüzsüz köşeli yüzüne baktım.
Acılarımı da sevincimi de alıp götüren parlak gözlerine...
Ona çocuksu bi hava katan karışık saçlarına...
Bazen o kadar mükemmel oluyordu ki, kaç yıldır ona aşıktım ... Deliler gibi...
Ama onun bu kadar mükemmel olduğunu asla bilemezdim...
Sanırım o benim kaderimdi.
İlker'in gözünden;
Eylül gittikten sonra barın yakınlarındaki sokakları dolaşmaya başladım belki onu...Yine görürüm diye...'Bela kız' ona bu şekilde hitap etmeyi seviyordum,onu ilk gördüğüm zaman, gözlerimizin ilk birleştiği zaman hissettiğim şeyi seviyorum.
Belki bir bütün olarak bakarsak ona aşık değildim çünkü aşk,yara aldıkça büyüyen,hissettikçe hafifleyen tek duyguydu...
Ama istediğim tek şey onu bir an önce bulmak ve adını öğrenmekti.
Yağmur çiselemeye başlayınca pardesümün yakalarını boynuma kadar kaldırdım .Cebimden sigaramı çıkardım ve caddenin karşısına yürümeye başladım.Sigaramı yaktıktan sonra yavaş hareketlerle dudağıma götürdüm ve derin bir nefes aldım. Boğazımı yakan acı tada karşı yüzümü buruşturarak karşılık verdim ve sigaramı tekrardan dudaklarıma götürdüm.
Havaya savurduğum sigara dumanı ,soğuk havanın da etkisiyle bulutumsu bir şekle bürünürken sigaramdan son bir nefes daha çekip yere attım. Sigaranın kısalmış izmariti yağmur damlalarının bir araya getirerek oluşturduğu su birikintisinde tüm kıvılcımını kaybedip sönerken karşıya geçip düz yürümeye başladım.
Soğuk rüzgarlar tenimi sıyırıp yoluna devam ederken yanından geçtiğim barlar ve gece klüpleri eğlenceye yeni başlıyormuş gibi hopörlörlerin sesini açmaya başladılar.
'Sardalya' isimli bara girerken onu orada bulmak tahmin edeceğim en son şeydi...
Eylül'ün gözünden;
Kapının çalmasıyla oturduğum koltuktan kalktım ve kapıya doğru yürümeye başladım.
Mert, duş aldığı için yukarı kata çıkmaya utanmıştım ve salonda kitap okuyordum.
Kapıyı açmamla karşımda bir grup insan görmem bir oldu. İçlerinden sadece Ozan'ı tanıyordum. Mert'in çocukluk arkadaşıydı . Biraz daha serseri bir tarzı vardı.Siyah kısacık saçları,bronz teni ve kulağından hiç çıkarmadığı 'kılıç' şeklindeki küpesi...
Sarı papatyayı görmemle kalbim ağzıma geldi. Korkuyordum,gözümün önünde olacak sevgi gösterilerinden,belki de onunla karşılaştırılmaktan korkuyordum...
Herkes bana tuhaf tuhaf bakarken ben de onlara aynı şekilde karşılık veriyordum .
Sonunda 'sarı papatya' bu sessizliği bozdu ve beni omzumdan iterek içeri girdi .Diğerleri de arkasından içeri girdikten sonra sarı çıyan cırtlak sesiyle konuştu.
"Pardon evin hizmetlisi sensin heralde, şu poştleri mutfağa taşı canım ellerim koptu vallahi!"
Beni temizlikçi sandı!
Beni!
Temizlikçi!
Sandı!
Neyse dedim ve sesimi çıkarmadım. Poşetleri mutfağa taşıyıp tezgaha koydum ve içlerini boşaltmaya başladım . Şarap,çerez,pizza,kola,bira...Ne kadar abur cubur varsa hepsini almışlar herhalde deyip fazla üzerinde durmadım.
Tanımadığım onlarca insan evi doldururken içimi bir huzursuzluk kaplamaya başlamıştı.
Salondan gelen alkış sesleriyle mutfaktan çıktım ve salona ilerledim .
Kafamı kapıdan uzatıp ne oluyor diye bakarken Mert'in üzerini giymiş bir şekilde salonun ortasında durduğunu fark ettim. Sarı papatya ani bir refleksle Mert'in boynuna atladı ve dudağını öptü.
Kalbim paramparça olmuş gibiydi ama ben kim oluyordum ki sanki? Ona karışamam çünkü ben onun 'sevmediği' eşiyim. Suratım asık bir şekilde mutfağa geri döndüm ama kalbim o kadar çok kırılmıştıki sanki onunla evlenince 'sadece' bana ait olacağını düşünmüştüm...
***
Mutfak kapısının açılmasıyla kafamı o yöne çevirdim.
Mert'in arkadaşlarından biri bana doğru sendeleyerek geldi , kapıyı açtığımda görmüştüm onu ve sanırım adı Koray veya Korhan'dı pek hatırlamıyorum.
Yürürken hafif mırıltılar çıkarıyordu ama konuşurken dili yuvarlandığı için söylediklerinden pek bir şey anlayamadım.
"Dans edelim!"
Aniden bağırınca refleks olarak ayağa kalktım ama dans etmek istemiyordum .
Sarhoş adam bana doğru gelince birkaç adım geri gittim ama pek bir işe yaramadı çünkü o da bana doğru geliyordu.
"Benden uzak dur!..."
En sonunda geri geri gitmekten duvara yapışmıştım ve adam ellerini belime koymuş bir şeyler homurdanıyordu.
"Sana burada yazık etmişler tatlım."
Sertçe yutkundum ve adamı iteklemeye çalıştım ama bir santim bile ilerletememiştim.
"Merttt kurtar beni!"
Adam,elini kalçalarıma indirirken korkudan titriyordum . Bekaretimi kaybetmek istemiyordum...
Adam,birden üzerimden çekilince ne zaman yumduğumu bile bilmediğim gözlerimi açtım.
Mert,adamı yakasından tutmuş dövüyordu.Gözleri sinirden koyulaşmış bir şekilde bakarken çenesi kasılmıştı ve ben...Hala titriyordum. Gözlerimi yumdum ve gözyaşlarımın akmamasını sağlamaya çalıştım.
İnsanlar,kavgayı ayırmıyordu ,herkes...Alkolün etkisiyle ne olduğundan bile habersiz bir şekilde etraflarına bakınıyorlardı.
Kısa bir süre sonra havalandığımı hissedip gözlerimi açtım.
Mert,beni kucağına almış...
"Bırak..."
"Sessiz ol...Sana ne olursa olsun yanında olacağım dedim."
Gözyaşlarım daha fazla duramadılar ve gözlerimden akmaya başladılar,sessizliğe ve kedere...
Misafir evine gittiğimizi görünce biraz şaşırdım doğrusu,kapıyı açıp içeri girdi ve beni yatağa bıraktı.
Yorganı yarıya kadar açıp üzerimi örttü ve ayağa kalktı.Kapının oraya gitti ve kapıyı kapatıp kilitledi. Işığı da söndürüp yanıma geldi ve yorganın içine girdi.
"Parti ne olacak?"
"Sen onu düşünme Ozan çoktan herkesi evine yollamıştır.Sen...İyi misin peki?"
"İyiyim."
"Peki."
"Peki."
Gus ve Hazel kadar tatlı olamasakta bi hayalim daha gerçekleşmişti işte.
Saçımı öptü ve kafamı göğsüne yasladı.
"Uyu baş belası uyu..."