Eylül'ün gözünden;
Sabah kalktığımda yanımda Mert yoktu. Pek umursamadım ve banyoya girip elimi yüzümü yıkadım. Aynadaki yansımama bakınca son günlerde 'gerçekten' değişmiş olduğumu fark ettim. Saçlarım, yaz güneşinin de etkisiyle ara ara açılmıştı ve kahverengi saçlarımın arasına karamel-sarı tonlar eklenmişti. Yüzümü de kurulayıp banyodan çıktım. Odaya geri dönüp dolabımdan kot pantolon ve askılı beyaz bir tişört giydim.
Aşağıya inince kahvaltı sofrasının hazırlanmış olduğunu fark edip masaya oturdum. Karşımda Mert yanımda ise Sema Hanım vardı. Bir an Mert'in annesine aşık olup, babasıdan nefret ettiği yönündeki Freudyen görüşünü desteklediğini fark ettim. En azından bir görüştü.
"Günaydın canım."
Sema Hanıma döndüm.
"Size de annecim."
Bir an boşandığımızda kadının neler hissedeceğini düşündüm. Acaba iki haftadan haberi var mıydı? Belli ki yoktu.
Çatalımı elime alıp salatalığa batırdım ve ağzıma attım.
"Eee torun ne zaman geliyor çocuklar?"
Aniden öksürmeye başladım ve Mert'e baktım. Onunda benden farklı bir yanı yoktu. İkimizde fazlasıyla şaşkındık.
"Yok biz düşünmüyoruz daha."
Kadın muzip bir tavırla ikimize de baktı.
"Hadi hadi. Yaşlandık artık torun istiyoruz biz."
Bu sefer Mert konuşmaya başladı.
-"ok annecim biz daha düşünmüyoruz. Belki sonra ha?"
"Peki peki..."
***
Biz iki hafta sonra boşanacağız diyoruz, millet torun istiyor.
"Hadi gidelim."
Mert'e döndüm.
"Nereye?"
Derin bir nefes aldı.
"Bir şeyler yapalım diyordun ya parka falan gidelim. Dolaşırız biraz."
"Tamam."
***
"Çocuklardan nefret ediyorum. Hayatın mükemmel olduğunu sanıyorlar ama değil."
Ciddi anlamda hayat mükemmel değildi ve onlar salıncakta sallanarak dünyayı kurtardıklarını sanıyorlar.
"Ben çocukları severim. "
Dönüp Mert'e baktım. Ondan böyle bir tepki beklemiyordum açıkçası . O yüzden biraz şaşırdım.
İlerideki sarışın, küçük kızı işaret ettim. Ağlıyordu.
"Yiyorsa git sustur."
Suratına 'bilmiş' bir ifade takındı ve ayağa kalktı. Pantolonunu düzelttikten sonra minik kızın yanına doğru yürümeye başladı.
Ben şaşkınlıkla ne yapacağını beklerken o kızın yanına gitmiş,yere yanına oturmuştu.
Kızla bir şeyler konuşmaya başladılar. Bir süre sonra ikisi de bana bakıp gülmeye başladılar.
Sonuç olarak kız ağlamayı bırakmıştı ve Mert yine beni yenmişti.
Kızın minik,bembeyaz elini tuttu ve ayağa kalktılar.Ben ne yapacaklarına bakarken, bana doğru yürümeye başladılar.
Birden Mert'in çok harika bir baba olacağını düşündüm. Çocuğunu güldürmek için karnını gıdıklardı ve ona istediği her şeyi alırdı.
Minik kız yanıma gelip bankın boşta kalan kısmına oturdu. Ellerini ağzının kenarında birleştirdikten sonra kulağıma doğru eğildi.
"Mert abi dediki...'Etkilendin değil mi?' Bence de etkilenmiş gibisin Eylül abla. "
Bacak kadar boyu var türlü türlü huyu var.
Eğildim ve burnunu sıktım.
"Sen karışma bakalım cimcime."
***
Eda'nın gözünden;
"Sanırım ben de senden hoşlanıyorum ama sence her şey...Bu kadar kolay mı?"
"Sevince kolay olması gerekmez mi sence?"
"Gerekir sanırım. O zaman biz sevgili miyiz?"
"Evet . Sanırım."
Eylül'e dünkü konuşmalarımızı anlatıyordum. O da en az benim kadar şaşkındı.
"Bana sevgilin olup olmadığını sormuştu ama hiç düşünememiştim valla."
"Eylül biliyor musun hepsi senin sayende."
"Ne alaka?!"
"Sen Mert'le evlenmeseydin Ozan'ı tanıyamayacaktım."
Telefonun arkasından bile kafasını salladığını hayal edebiliyordum.
"Haklısın bu yüzden bana borçlusun. Git Ozanla konuş bakalım Mert nasıl kızlardan hoşlanırmış?"
Gözlerimi devirdim.
"Tamam konuşurum."
Aşık etme operasyonuna birde Ozan katılmıştı anlaşılan.