"Ben diyorum ki, tatilimizin ilk günü adına hep birlikte sahildeki partiye gidebiliriz. Hem az önce de bahsettiğim gibi, buradaki insanlar çok sıcak kanlı ve sevecen tipler. Bizi aralarında görmekten mutlu olacaklarını umuyorum. Siz ne dersiniz beyler?" Eda, mutlu bir ifadeyle yüzlerimize bakmaya başladı. Az önce ben ve Şefika'yla da konuştuğu için sorusu bize değil, erkeklere yönelikti.
İlker ve Ozan birbirlerine bakıp düşünüyormuş gibi yaptılar. "Bizim için sorun yok aslında ya!.."
Sıra Mert'e gelince sabırla ne diyeceğini bekledim. "Sen ne düşünüyorsun?" Soruma karşılık olarak gülümsedi. Çıkık elmacık kemiklerinden köşeli, erkeksi çenesine kadar her şeyiyle mükemmel bir gülümsemeydi. "Seni gözüne kestirebilecek erkek sayısını hesaplamaya çalışıyorum desem yanlış olmaz, doğrusu." Tek kaşımı havaya kaldırmadan edemedim. Hoş bir sözdü ve ben nedense bunu iltifat olarak algılamıştım. Ama beni gözüne kestirecek erkek sayısını hesaplamanın bu kadar uzun süreceğini sanmıyordum.
"Kaç buldun peki?" Çarpık gülümsemesi yüzünü kaplarken, ellerini saçlarından geçirdi.
"Sayamayacağım kadar çok."
Birilerini sevmek böyle hissettiriyordu işte. Kimliksiz bir hayat gibi endişe dolu oluyordu bazen. Bazense... aynı bu şekilde oluyordu. Kimi zaman sebepsizce kıskanç, zaman zaman da tuhaf bir şekilde muhtaç.
"Sonuç olarak gidiyor muyuz, gitmiyor muyuz?" Eda'nın huysuz sesine kulak asmadım ve Mert'in gözlerinin en derinlerine baktım. "Gidiyoruz."
***
Giysilerimi dolabıma yerleştirmeden önce benim için en önemli olan şeyi yapıp, kitaplarımı kitaplığıma dizdim. Sadece bir raf olmasından yakınsam da yeni kitaplar edinebileceğimi hatırlayıp gülümsedim. Kitap okumak, hayatımda ki en muhteşem şeylerden biriydi ve çocuk kitaplarından sonra yetişkin kurguya adım atmak istiyordum. Siyah badimin üzerine mavi örgüden, uzun bir hırka geçirdim ve önünü bağladım. Antalya, çoğu zaman sıcaktı ama akşamları kesinlikle derin bir şekilde esiyordu.
Sonra tozlu çalışmasını elimin tersiyle sildikten sonra dizüstü bilgisayarımı açtım. Ekranda Salvador Dali'nin tablolarından birini görünce gülümsedim. Bu adama bayılmamak elde değildi doğrusu. Kötü şöhretle ünlenmesine rağmen çılgın kişiliği insanı etkilemeye yetiyor da artıyordu... Ve parlak zekası! Ah..
Word kayıtlarıma tıklayınca 'Kaptan Greg'in Prensesi Olmak'ın çizgiroman kayıtlarına ve birkaç taslağa rastladım.
Boş bir sayfa açıp bir isim karaladım. Ne zamandır aklımda olan fikirleri ortaya attım.
Sarı Polenler
"Bir partnere hükmetmekten doğar acı. Kimyası uyuşmayan iki kan grubu gibi birbirini zehirleyen bir acıdır aşk. Aşk, hamlanmış bir sevdadır damarda ve sevda da, sonsuzdur ufukta. Kim derdi ki yılların rütbesi, sırrı kırmızı akarmış. Aşkın ham rengini akan kan ortaya çıkarmış..."
--