O fotoğrafı gördükten sonra hayat durmuştu sanki. Tüm kanı,hücreleri sökülüp alınmıştı. O, sevdiği adamken nasıl onu başkalarıyla görmeye dayanabilirdi?
Her saniye başka bir kadınla isminin anılması da işin cabasıydı. Eylül, su geçirmez bir aşıkken gözü ondan başka kimi görecekti?
Yatağının üzerinde hafifçe doğruldu ve duvarında asılı olan saate baktı.
'19.28'
Zaman o kadar hızlı geçebilir miydi? Dakikalar sanki onu ele veren bir yıldız misali parlarken sadece donup kaldı. Ruhsuz biri gibi, sadece duvarı izledi.
Fotoğrafa bakarken o kadar zaman geçmişti ki, az daha akşamki yemeği unutacaktı.
Yavaş ve sakin adımlarla minik giysi dolabının başına geçti ve akşam vakti yemekte giyeceği kıyafetlere bakmaya başladı.
Siyah renkli, diz kapaklarının hemen bir karış üzerinde biten elbisesinde karar kıldıktan sonra ayağına da siyah topuklu, plarform ayakkabılarını geçirdi.
Makyaj olarak sadece eyeliner ve rimel sürüp aşağıya indi. Normalde de makyaj yapmayı tercih etmezdi zaten. Koyu renk cildi üzerinde hep fazla sırıttığını düşünmüştür.
Kapının yanında duran boy aynasında kendisine bakıp elleriyle hafifçe saçlarını düzeltti. Kahverengi dalgalı saçları o kadar güzeldi ki, onun saf güzelliğini açıkça ortaya koyuyordu.
"Hazırsan çıkalım canım."
Arkasına dönüp, annesine boş gözlerle baktı. Belki de bu hafta aldığı bininci parfümü sıkıyordu. Birer servet değerinde olduğuna o kadar emindi ki, fazla söz etmedi.
"Çıkabiliriz, hazırım."
Kapıyı açıp kendini dışarı attı. Temiz havayı ciğerlerine çekerken içinden dua ediyordu.
'Lütfen bugünde kavgayla bitmesin.'
***
Babası, siyah renkli BMW'sinden inip restorandan içeriye girdi. Yemeğe geç kalmıştı -her zamanki gibi.
"Nerede kaldın?"
Eylül'ün annesi Nezahat artık sıkılmıştı. Tüm hayatı boyunca onu beklememiş miydi? Doğum yaptığı gün sancıları artarken sevgili (!) kocası nerelerdeydi? O, her zaman kendini ön planda tutan bir baba, bir eş olmuştu zaten.
"Geldim işte."
Bu kısacık cevabı bile o kadar kinayeli söylemişti ki, sanki olanlardan ve olacaklardan kendisi sorumlu değilmiş gibi. Hayatı boyunca umursamazdı. Hiçbir zaman Eylül'ü -kendi kızını- düşünmemişti.
Orhan, masaya oturmadan önce eğildi ve Eylül'ün pürüzsüz alnından öptü.
Sandalyesini çekti ve maun sandalyesine oturdu.
Yemekler yavaş yavaş gelirken masadan ses çıkmıyordu.
Eylül'ün annesi dayanamadı ve boğazını temizledi. Bu davranışı, ciddi bir şeyler olacağının en büyük habercisiydi.
Temkinli tavırlarla Eylül'e döndü ve gözlerinin içine baktı.
"Eylül, annesinin meleği... Nasıl söylenir bilemiyorum. Uzun zamandır provasını yapıyorum aslında. Fazla ironik değil mi sence de?"
Sahte bir kahkaha attı. Ortamı yumuşatmaya çalışıyordu ama bu bile yeterli olmuyordu. Babası da dahil herkes o kadar grrgindi ki, ne kadar uğraşsalar kimsenin gülecek hali yoktu. Daha fazla beklemeden lafına devam etti.
"Artık yirmi iki yaşındasın ve...Zamanı geldi. Sen... Daha çok küçüktün o zamanlar. Tabi Mert'te öyle."
Eylül, o kadar şaşkındı ki. Ne cevap vereceğini düşündü. Ne diyeceğini bilemiyordu. Sadece, Mert diye bahsettiği kişinin 'kendi' Mert'i olmamasını diledi. Çünkü içinde hiç de iyi olmayan hisler vardı.
"Anne, ne diyorsun? Hiçbir şey anlamadım."
Annesi her şeyi anlattı. Ara vermeden. Hızlıca...
Zamanında dedelerinin yaptığı anlaşmayı.
Üniversiteyi bitirdikten sonraki evlilik olayını.
"Dedem... Neden böyle bir şey yapmış ki ne gerek vardı böyle bir şeye?"
Nasıl duygular yaşayacağını bilmiyordu, ya da ne düşüneceğini...
Yıllardır aşık olduğu adamla... Mert Başaran'la evlilik ha?
Mutlu olmalıydı ama olamıyordu. Hep bu tür kitaplar, filmler izlemişti. Ve hepsi mutlu sonla bitmişti ama tek bir fark vardı. O, çoğu kıza göre güzel bile değildi. İçinde hala küçük bir çocuk vardı sanki. Onun takıldığı kızlar tam 'kadın'dı.
"Deden işte Eylül... İşler düzelene kadar dayan sende beni düşün bari annecim..."
"O, şey işte Mert biliyor mu peki?"
Bunu o kadar zor sormuştu ki,kalbi parçalanıyordu sanki. Hem bir dakika onun sarı papatyası vardı. Ona ne olacaktı?
"Ailesi bu akşam her şeyi anlatacak tatlım. Senden iyisini mi bulacak?!"
Annesi histerik bir kahkaha attı. Sesindeki alay tınısı Eylül'ün kalbinden parçalar kopmasına neden oldu.
Ne hissetmeliydi?
Mutlu olmak neydi?