Her zamanki kilişe sahneyi gözünüzde canlandırabildiğinizi umuyorum. Evet, dolabımın -aslında valizimin- başında bekliyorum. İlham gelmesini... Ne giyeceğime karar veremiyordum bir türlü. Kumsal partisi olduğu için spor bir tarz da olabilirdi aslında ama aynı zamanda parti ismiyle damgalandığı için şık ve şirin bir şeyler giymeyi de tercih edebilirdim.
En sonunda mavi, üstten oturtmalı ve eteği hafif fırfırlı olan elbiseyi tercih ettim ve hızlı bir şekilde üzerimi giyindim. Saçlarımı da açıp karıştırdıktan sonra hafifçe dalgalandırdım. Makyaj kısmını es geçtikten sonra da sonunda hazırdım.
Merdivenleri inerken duymamam gereken bir şey duyduğumu fark ettim. Ve 'keşke duymasaydım' diye düşünmeden de edemedim. Eda ve Ozan'ın sitem dolu sesleri kulaklarımı doldururken özel bir konu hakkında kavga ettiklerini anlamak hiç de zor değildi. İlk olarak Eda'nın sesi doldurdu koridoru. "Sana diyorum ki, vaktimiz azalıyor. Karnım belli olmadan önce evlensek iyi olur Ozan." Ben daha olayları sindirememişken Ozan konuşmaya başladı. "Aşkım tatile geldik işte. Eğlence, parti ve deniz... Mutlu ol biraz. Dönünce en kısa zamanda evleneceğiz. Söz veriyorum." Eda'nın negatif enerjisini şimdiden hissedebiliyordum. "Babam senin bu tavrını ve benim de hamile olduğumu öğrenirse ikimizde yanarız Ozan efendi. Babamı annemle karıştırmasan iyi edersin çünkü babam kızarsa topuğuna sıktırtır!" Evet, yapardı.
Ama bundan daha önemlisi Eda'nın hamile olmasıydı. Böyle bir şeyi bana anlatmamasına karşı içerlesem de henüz bildiğimi belli etmek istemiyordum. Ne diyecektim ki? 'Haklısın Eda'cım, ben olsam ben de kendime böyle bir şeyi anlatmazdım. Kimim ki ben? Altı üstü senin en yakın arkadaşın ve sana katlanan sayılı insandan biri! Söylediğim gibi, bana anlatmamakta çok haklısın valla.' Ahh... saçmalığın daniskası.
Daha fazla kulak misafiri olmak istemedim ve merdivenleri inip salonvari odaya ilerledim. İçerisinin boş olmasını fırsat bilerek geniş koltuklardan birine uzandım. Kafamı yastığa her koyduğum anda aklımı kurcalayan sorunlarla baş etmek zorunda kalıyordum ve beynim, bana karşı isyan edercesine her şeyi daha da kötü yorumluyordu.
Her şeyin kötüye gitmesini istemiyordum. Hayatımda sıradanlıktan doğan huzur parçaları istiyordum.
Mutlu bir evlilik, yerinde bir iş hayatı ve pazar günleri, arkadaşlarımızla toplanıp gerçekleştireceğimiz aile yemekleri istiyordum. Hayat bazen bana ne kadar şanslı olduğunu hatırlatıyordu tabiî ki. Her seferi.de söylüyordum belki ama Mert'le karşılaşmam bir yana, platonik aşkımla evlenmem hayatımda ki en büyük mucizelerden biriydi aslında.
İş hayatımda ki başarım da aynı şekilde, hayallerimle şekillenip belirginleşiyordu. En büyük hayallerimden biri olan şeyi yapmıştım ve kendi kitabımı bastırabilmiştim. Bundan daha iyisi kitap satışları da hayli iyi gidiyordu ve bu hem beni, hem de benimle olan herkesi mutlu etmeye yetiyor da artıyordu.
Ama Eda'nın hamile olmasını benden saklaması, bana olan güvneninin ne kadar az olduğunu gösteriyordu.
Odanın kapısının açılmasıyla uzandığım yerden doğruldum ve oturur pozisyona geldim. Kafasını içeri uzatan Mert'i fark ettiğimdeyse... Mucizemin gözlerinde kayboldum.
"Burda mıydın?" Sevdiğimin kadifemsi sesinde kaybolmadan önce kafamı salladım. "Burdayım." Gülümseyince ortaya çıkan gamzelerine ve gerilen çenesine diktim gözlerimi.
Herkesin sevdiği böyle mi gözükürdü gözüne? Böyle muhteşem?
"Mert, sana anlatmam gereken bir şey var. Gelebilir misin acaba?" Endişeli bir yüz ifadesi takınarak yanıma geldi hemen. "Tabiî ki, anlatabilirsin Eylül'üm."
Ve sonra anlatmaya başladım, içimi kurcalayan o sırrı...