(Ayrılık kısa sürdü!)
Ben geldim. Mert geldi. Ozan geldi. Eylül geldi. İlker geldi. Bela kız geldi. Eda geldi.
Yeni sezon geldi!
--
Eylül'ün gözünden;
Elimdeki kitapları bavuluma yerleştirmeye devam ederken, buruşmamaları için -fazlasıyla- dikkat ediyordum. Kim bu kadar muhteşem varlıklara zarar vermek isterdi ki sanki? Bavulumun fermuarını da çektikten sonra, yatağımdan kaldırıp zorlukla yere indirmeyi başardım. Elimdeki şarj aletini de bavulun yanındaki minik göze koyup etrafıma bakındım. Yarısı boşaltılmış giysi dolabı, iki adet ayakkabı boşluğu olan minik ayakkabı çekmecem ve bir rafında boşluklar olan kitaplığım.
Sanırım hazırdım.
Mert'in o -mükemmel ötesi, şahane ve inanılmaz- ilan-ı aşkından sonra tam tamına iki aydan fazla zaman geçmişti. İtiraf etmeliyim ki hayatımın en karışık zamanlarından biriydi. Şans eseri başladığım, çocuk kitabımın çizgi romanları için anlaşmalar yapılmıştı. Ve iki ayım bu nedenle çok yorucuydu denebilir.
Bir de Mert'le olan tuhaf ilişkimiz vardı tabiî ki. Kendileri, evlenmemiz için bir iki denemede bulunsa da önceki gibi bir şeye neden olmamak için kabul etmemiştim. Bu kabul etmeyeceğim anlamına da gelmiyordu fakat flört dönemimiz olmadan evlenmemiz hiçbir işe yaramamıştı; Ve ben tekrar aynı şeyleri yaşamayı kaldıramazdım.
Elimdeki lastik tokayla saçımı topladım ve rahat bir nefes almak adına pencereyi açtım. Gözüm, bahçedeki puf koltuklara oturmuş Mert ve İlker'e kayınca gülümsemeden edemedim. Başlarda hep kavga etmelerine rağmen şu an gayet iyi anlaşıyor gibi gözüküyorlardı. Bunun nedenini, İlker'in kendisine sevgili bulmasına bağlasam da fazla üstelemedim.
"Eylül, hazırlanman bitti mi tatlım?" Eda'nın soru soran sesini işitince derin bir nefes aldım ve odamın kapısını açtım. Karşımda, elleri belinde ve çatılmış kaşlarıyla dikilmesi sinir bozacak derece de komikti. Dış görünüşünün aksine o kadar ciddi bir tavrı vardı ki, ipek gibi gözüken sarı saçlarının ardından fazlasıyla tuhaf bir yüz ifadesi sergiliyordu.
"Hazırım Eda'cım." Gülümseyerek söylediğim söz üzerine o da ciddi ifadesinden kurtularak sırıtmaya başladı. Beni, kollarının arasına alırken sessizce kulağıma fısıldadı. "Seninle gurur duyduğumu biliyorsun değil mi?" Ben de ellerimi sırtında birleştirdim. Onun kadar iyi bir arkadaşa sahip olduğum için çok mutluydum. Şimdiye kadar her anımda yanımda olmuştu. "Teşekkür ederim. Ben de seninle gurur duyuyorum."
Eda, kollarım arasından kurtulup omzumu sıvazladı. "Hazırsan gidelim, Antalya macerası bizi bekliyor."
--
Mert'in bavulları arabaya taşımasını izlerken içimden, geniş bir arabamız olduğuna şükrediyordum. Benim eşyalarım bir yana, Eda'nınkiler kesinlikle bir orduya yetecek cinsten fazlaydı doğrusu. Pembe olması da cabasıydı tabiî ki.
Koca bir seneden ve bitmek bilmeyen işlerden sonra hepimiz bir tatili hak ediyorduk artık ve sonunda bizim için de 'yaz tatili' başlıyordu.
Mert, bavulu yerleştirmeyi bitirince yanına gittim ve kaslı koluna sarıldım. Ona sarılmak, dokunmak o kadar iyi hissettiriyordu ki, onun için koala bile olmaya hazırdım. Mert'te kolunu belime sarınca sırıtmadan edemedim. Hikayemizin mutlu sonla biteceğini düşünemezdim hiç. O gün, mahkeme salonuna adımımı attığım zaman, 'bitti' diyordum. Hayatımız bir film değildi ve bitti.
"Ooo!!! Çifte kumrularımıza bakın hele!!" Ozan'ın neşeli sesini duyunca, hepimiz ona doğru döndük. Elindeki market poşetleriyle yanımıza doğru yürürken, Eda hışımla saçını düzeltti. "Sen sabahtan beri nerelerdesin bakalım?!" Hepimiz, Eda'nın bu tavrına tebessümle karşılık verdik. Birkaç aya evlenecek olmalarına rağmen hâlâ üzerindeki stresi atamamıştı. Ozan, elindeki poşetleri havaya kaldırarak yarım ağız sırıttı. "Alışveriş yaptım tatlım. Sadece... Alışveriş." Eda, derin bir nefes vererek elindeki poşetlerden bir iki tanesini aldı. "Oreolu çikolata almadıysan, yaktım çıranı Ozan efendi."
"Yeter!! Kavga etmeyi bırakın ve şu lanet olası arabaya binin artık!!" Şefika'nın sinirli sesini işitince rahat bir nefes verdim. Yoksa bunlar sabaha kadar kavga edeceklerdi. Teker teker arabaya binerken, İlker sürücü koltuğuna yerleşip arabayı çalıştırdı.
Mert'in omzuna kafamı yaslayınca o da, kollarını omzuma sardı. "Şimdiye kadar sormadım ama, Kaptan Greg'i nereden biliyorsun sen?" Mert'in merakla çıkan sesine karşın, soğukkanlı bir şekilde cevap verdim. Artık korkacak hiçbir şey yoktu, neyseki. "Çatı katını karıştırdım desem ne dersin?" Sol gözünü kırpıp, şakağımdan öptü. "Merak kediyi öldürür derim." Gülümsemeden edemedim. "Ama ölmedim." Derin bir nefes aldı. "Çünkü sen kedi değil faresin." Gözlerimi devirip önüme döndüm. Kitap okusam iyi olacaktı.
--
"Ne kadar kaldı ya?! Keşke uçakla gitseydik!!" Eda'nın huysuz sesini işitmemle uyanmam da bir oldu. Omzum, oturarak uyumaktan ağrıyordu ve minik pencerelerden giren yakıcı güneş ışığı da, gözlerimi kamaştırıyordu doğrusu.
"Eda, n'olur sus. Hamile misin kızım, bu ne be sabahtan beri bir atar bir atar?!" İlker'in sitemle çıkan ses tonunu işitince sırıttım. Sadece uyku istiyordum. "Sanane be, işine bak sen." İlker, gözlerini devirip önüne dönerken, ben de tekrardan gözlerimi kapattım.
Bu tatilin iyi geçmesini umuyordum.
--