Bölümü okumadan önce burayı okumanızı istiyorum :) Öncelikle bunu bir veda olarak algılamayın çünkü sadece sezon finali yapıyorum :) Final için erken gibi ha? :) Neden bilmiyorum ama burayı yazarken saçma bir biçimde duygulandığımı hissediyorum :) Hikayeyi yazmaya başladığım zaman sizin gibi şahane okurlara sahip olacağımdan haberim yoktu ve 'kimse okumasa bile yazacağım' diyordum :) Önceden de bahsettiğim gibi hikayedeki bazı yerler gerçek :) Bela kız diye tanıdığımız kişi, hikayenin ilk okurlarından canım kankam Şefika :) İlker isimli birini hikayeye katmamı istediği zaman ona, kankamı sevgili yapacağımı biliyordum ve öyle oldu :) Mert'in mantardan nefret etmesini de belki de en yakın arkadaşım olan Damla'ya borçluyum... Dediğim gibi bazı şeyler gerçek ama malesef Mert Başaran, gerçek değil :( Ne diyebilirim ki? Yaşayamayanlar yazar...
Bir diğer konu da, ikinci sezonun ne zaman yayınlanacağı tabiî ki. Açıkçası o konu hakkında pek bir fikrim yok. Belki bir yıl bile sürebilir çünkü okul açılacağı zaman internet iptal edilecek ve benim de ders çalışmam gerekecek :( Twitter ve Whatsapp'ı sileceğim ve kendimi etrafa kilitleyeceğim malesef :( Annem, yazdıklarımı desteklemiyor tabii. Kendisi şeker kız Candy görünüşlü bir gestapo :) Neyse kendileri Wattpad'imi de silmemi istedi ama öyle bir şeyi asla yapmayacağım. İşin içinde bir emek var canım :D Bu arada ne fark ettim biliyor musunuz? Sezon finali 50.Bölüme denk gelmiş :D :D :D
**Not**Abi 50 bölümdür hiç oy vermeyenler var. Allah rızası için buna verin bari**
Her neyse... İyi okumalar :)
__________
-1 Ay Sonra-
Eylül'ün gözünden;
Şu son bir ay gözümün önünden geçerken kuaför koltuğunda geriye doğru yaslandım ve karanlıkta parıldayan bir yıldız misali sadece oraya odaklandım.
Tuna'nın beni aldattığını öğrendiğim günü, hayatımın en boktan günü olduğunu sanıyordum. Günüm şahane bir şekilde başlamıştı ve o şekilde ilerliyordu. Sonra, o lanet görüntü hayatıma girdi. İkinci bir ilişki ve ben yine kaybeden taraf olmuştum. Üstelik o, en zor zamanımda yanımda olan biriyken...
Sonra Mert'le karşılaşmıştım. Her zamanki yakışıklığına bin kat daha eklenmişti ve o bar taburesinde oturmuş, bana yine o erkeklere özgü 'çarpık gülümseme'sinden yolluyordu. O an anlamıştım ki, Mert aslında Tuna'dan daha iyi bir kalbe sahipti. Doğru, o da beni aldatmıştı belki ama biz onunla sevgiyle bütünleşen bir evlilik yapmamıştık ve soyut anlamda bakarsak asla bir çift değildik.
Zaten o günden sonra aramızda ufak ta olsa bir düzelme olmuştu. En azından artık onu terslememe neden olan bir Tuna olmayacaktı ve rahatça konuşabilecektik.
Bir aylık geçen yoğun iş temposunda bana yardımcı olan bir başka isim, uzun zamandır yüzünü bile göremediğim annemden olmuştu. İlk başlarda garipsediğim bu durum karşısında ne yapacağımı şaşırsamda uzun zamandır ilk defa anne-kız gibiydik ve onu çok özlemiştim... Yirmi yıldır, beklenenden çok hem de...
Eda açısından bakarsak, son bir ay içerisinde gerçekleşen en iyi şey, saçımın az da olsa uzamasıydı. Bu her ne kadar gülmeme neden olan bir neden olsa da kendisi bunun çok ciddi bir konu olduğunu diretip durmuştu.
Bir bakıma haklı sayılabilirdi aslında. Saçlarım şu an eskisi gibi kısa olsaydı, hayatımın dönüş noktası olacak bugün de sadece taranmış bir saçla gidecektim.
Evet, bugün kitabımın satışa çıktığı ilk gün ve benim imza gününe gidip ilk okurlarımla tanışmam gerekecekti...
Kuaför kadının hafifçe dalgalandırdığı saçlarıma, sprey sıkması bitince yan koltukta oturan Eda'ya doğru döndüm. Uzun sarı saçlarını güzel bir şekilde maşa yaptırmakla meşguldü. Bir yandan da kahvesini içip manikürcü kadınla konuşuyordu.