Eylül'ün gözünden;
Ben sanmıştım ki, beni öpmesi ya da diğer yakınlaşmalarımız falan...Belki beni seviyordur diyordum.kendi kendime ama...Sanırım salak saçma bir şekilde her şeyi kendime yormuşum.
Sanırım bu evliliğin bitmesi her ikimiz içinde en doğru olan şey. Hem benim açımdan hem de...Onun açısından...
Zaten böyle yapınca onun da özgürlüğünü kısıtlamış oluyorum...
Elimi elinden kurtardım ve hızlı adımlarla mutfağa yöneldim. Bu sırada o da peşimden geliyordu,sanırım...
Kapının eşiğinde belli belirsiz bir süliet görünce bakışlarımı oraya sabitledim.
Mert, elindeki tepsiyi tezgaha bıraktı ve dirseklerini tezgaha dayayarak bana döndü.
"Heyy tepsiyi unutmuşsun."
Tebessüm ettim.
"Teşekkürler...Yani her şey için."
Bir anda içimi bir burukluk kapladı. Sanki böyle söyleyince,artık bir daha görüşemeyeceğiz gibi hissettim.
Sıcacık bir şekilde bana baktı.
"Seni gördüğüm ilk günlerde diğerleri gibi olmadığını anlamıştım ve...Sen,evli olmamıza rağmen benimle aynı odayı paylaşmamıştın. Ki bu çok etkileyiciydi, cidden küçük fare."
İltifat etmesi cidden çok hoştu ve beni mutlu ediyordu ama bunun bir veda konuşması gibi gelmesi,sevincimi kursağımda bırakıyordu.
"Bu yüzden yarın, babamla konuşacağım. Seni böyle kısıtlamak istemiyorum Eylül..."
"Haklısın sanırım ben de babamla konuşacağım."
İstemeyerek olsada bunu yapacağım.
***
Sabah erkenden kalkıp elimi yüzümü yıkadım ve babamla görüşmeye gitmek için giyeceğim kıyafetleri seçmeye başladım. Wn sonunda mavi kotumda ve beyaz askılı tişörtümde karar kılıp üzerine de lacivert bir blazer ceket giydim.Saçımı yukarıdan sıkı bir at kuyruğu yapıp aşağıya indim.
Mert,takım elbisesiyle masada oturmuş gazete okuyordu. Kahvaltı hazır olduğu için bende kendime kahve doldurup masaya oturdum.
Fincanımdaki sütlü kahveden büyük bir yudum alıp masaya koydum. Mert,kafasını gazeteden kaldırmadan 'Günaydın.' dedi.Ben de karşılık olarak 'Günaydın.' dedikten sonra kahvaltımı yapmaya başladım. Tabağıma peynir,zeytin falan koyup yemeye başladım.
Karnımın doyduğunu hissedince sofradan kalktım ve tabağımla fincanımı bulaşık makinesine yerleştirince Mert,bana döndü.
"Seni şoför bıraksın ben kendi arabamla gideceğim."
Kafamı salladım ve çantamı alıp evden çıktım.Kapıda bekleyen şoföre gülümseyerek arabaya bindim.
***
Babamın şirketine gelince siyah renkteki arabadan indim ve görevliye kimliğimi gösterip içeriye girdim.Asansörün düğmesine basıp beklemeye başladım.Kapılar açılınca içeriye girip beş numaraya bastım ve asansörün yukarıya çıkmasını beklerken üçüncü katta kapı açıldı ve içeriye genç yaşlarda bir adam girdi. Kafasıyla hafifçe selam veri yanımda durdu. Adamın yüzünü incelemeye başladım. Kocaman mavi gözleri ve gür siyah saçları vardı. Aniden bana dönünce yakalandığımı hissedip gözlerimi kaçırdım.
"Heyy seni daha önce görmemiştim bu şirkette yeni misin?"
Hafifçe tebessüm ettim.
"Yok ben burada çalışmıyorum.Birini ziyarete geldim de."
Kafasını salladı.
"Kimi ziyarete geldin küçük hanım."
"Orhan Alaca, babam."
Suratı şaşkınlığın etkisiyle şekilden şekle girerken elini uzattı.
"Ben de Tuna Bilgin. Alaca holdingin CEO'su."
Babamın şirketinin CEO'sunu tanımamam biraz garip olsada fazla beklemeden elimi uzattım.
"Eylül Başaran,tanıştığımıza sevindim."
"Siz..."
"Evet evliyim."
Beşinci kata geldiğimizi haber veren sesle 'iyi günler.' dileyip asansörden çıktım.
***
-AKŞAM-
Mert,gelip yanıma oturdu. Onu göremiyordum ama koltuğun diğer tarafının çökmesi buna işaretti. Elimdeki kitabı alıp masaya koydu. Zaten sabahtan beri stresli olduğumdan okuduğumdan da bir şey anlamamıştım ve kitaba eziyet etmiştim.
O ,konun açılacağını biliyordum ama istemiyordum işte. Kaderimi değiştirecek sonucu duymak istemiyordum.
"Eylül...Babamla konuştum.İki hafta sonra bu eziyet bitecek. Hem sen hem de ben özgür olacağız..."