Eylül'ün gözünden;
"Mert, odadan çıkar mısın?"
Sırıtmasını genişletti.
"Bence böyle daha iyi."
Gözlerimi devirdim ve dolabın kapağını açıp içinden pijamalarımı çıkardım.
"'Just friend'inin gönlünü nasıl alacaksın acaba çok merak ediyorum?!"
İlk iki kelimeyi bastırarak söylemiştim . Umursamaz bir tavırla burnunu kıvırdı.
"Buse,umrumda bile değil."
İçimden çığlıklar atarak seviniyordum ama ben de dıştan umursamaz bir tavır sergileyerek konuştum .
Amacım onun davranışlarını incelemekti.
"Neden ki? Ben hâlâ Doruk'u önemsiyorum. O yüzden Buse'ye haksızlık etme."
Aklıma gelen ilk erkek ismini söylemiştim. Kaşlarını soru sorarcasına kaldırdı.
"Doruk kim?"
Sır verirmiş gibi sessizce konuştum.
"Bilirsin işte...Buse senin için neyse Doruk'ta benim için o."
"Buse benim için hiçbir şey. O zaman...Doruk'ta senin için hiçbir şey."
Kararlı bir şekilde konuşmuştu bende tekrar kavga etmeyelim diye mevzuyu uzatmadan kapattım.
"Doruk benim hiçbir şeyim."
Dudakları yukarı kıvrıldı.
"Üzerini giyin de birlikte film izleyelim. "
Kafamı salladım ve o gittikten sonra hızlıca pijamalarımı giydim.
Saçımı at kuyruğu yapıp makyajımı temizledim.
Merdivenlerden aşağıya inerken burnuma patlamış mısır kokuları geldi.
Mutfağa girince Mert'i patlamış mısır pişirirken gördüm. Yanına gittim ve suratını incelemeye başladım.
"Bakalım pişmiş mi?"
Mert, tencerenin kapağını açtığı anda mısırlar etrafa fırlamaya başladı.
Ben kahkahalarla gülerken o da tencerenin kapağını geri kapatmaya çalışıyordu.
Kahkahamı bastırmaya çalışırken bir yandan da konuşmak için uğraşıyordum.
"Ben gi-gidip süpürge falan bulayım en-en iyisi."
***
Etrafı güzelce temizledikten sonra kalan mısırları tabağa koyup salona gittik.
Ben ikili koltuğa otururken o da gelip yanıma oturdu.
Kumanda elimizde kanalları gezerken tek bir kanıya varmıştık.
Televizyon bazen 'sadece' en saçma programları aynı anda yayına sokar.
Çaresizce birbirimize baktık.
"İstersen bilgisayardan izleyelim."
Bu öneri ondan gelmişti.
"Dizi falan mı izlesek acaba?"
Tek kaşını kaldırarak bana baktı.
"Ne gibi?"
Derin bir nefes verdim.
"Yabancı olabilir. Mesela...Vikingler,Game of thrones , The Big bang threory bilmiyorum ki."
Mert ,biraz düşündükten sonra cevabını verdi.
"Filmi yarın izleyelim o zaman.Şimdi konuşalım."
Tek kaşımı kaldırdım.
"Neyi?"
"Kendinden bahset bende kendimden. Sonuçta artık evliyiz ve birbirimiz hakkında hiçbir şey bilmiyoruz."
Kafamı olumlu anlamda salladım.
"Önce sen."
Hafifçe kıkırdadı.
"Tamam önce ben. Ihmm zengin bir ailenin tek çocuğuyum ve...ve...Biliyor musun aklıma hiçbir şey gelmiyor . Bence sen sor ben cevaplıyim."
"Olur. İlk sorum şu; Eskiden bir kızı seviyordun ve aşık olduğun tek kişi oydu ve öldü. Artık çok mutsuzsun doğru mu yanlış mı?"
Sorum üzerine kahkahalarla gülmeye başladı.
"Hayır doğru değil ben aşka inanmam yani...Aşık falan olmadığım için inanmıyorum diyorum sanırım... Neden böyle düşündüğünü de anlamadım doğrusu."
"Ne biliyim yaa. Dıştan soğuk falansın aslında değilsinde ama hergün başka bir kızla falansın . Olamaz mı?"
"Çok kızla takıldığım doğru ama hergün de farklı biriyle değilim. "
Kafamı salladım. Haklıydı.
"İkinci soru; Yada ikinci soru yok. Sadece bunu merak ediyormuşum."
Elimi mısır tabağına attım ve bir avuç mısırı ağzıma tıktım.
"Sıra bende. İlk soru; İlker'e aşık mısın?"
Ağzımdakini bitirip konuştum.
"Bunu daha önce de sormuştun ve hayır demiştim."
"Tamam ikinci soru; İlk görüşte aşka inanır mısın?"
Kafamı olumsuz anlamda salladım.
"Bence bir insanın ilk görüşte sadece dış görünüşü seversin ve onun...Sadece jelatinine aşık olursun. Sonra onu tanırsın ve benliğini ele geçirmesine izin verirsin ve ona aşık olursun..."
***