Sabahın ilk ışıkları ile; ismi 'Gri Şehir' olarak bilinen şehrin sularına bakarak gülümsedim bedenimin görüntüsü ömrünün sonuna gelmiş bir yaşlı adamın görünüşü ile aynıydı. Yok ettiğim tüm klanlar bu şehre bağlıydı.
Kapıda bulunan muhafızlar beni dikkatle süzdükten sonra içeriye girmeme izin verdiler.
Adımlarım direk oldukça dikkat çeken büyük bir yapıya sahip olan saraya yöneldi. Saray kapılarında bulunan muhafızların ruhlarını yok ettikten sonra içeriye giriş yaptım. Elbette yok ettiğim ruhlar nedeniyle bedenler boş bir kabuktan farksız bir hale geldi.İlerleyişim taht odasında Son bulurken sarayın etrafını görünmez ve ses geçirmez bir bariyer ile kapladım tahtında oturan Kral bana çatık kaşları ile bakarken önüne doğru olan ilerleyişimi devam ettirdim. Konuşmaya başlayacağı sırada parmaklarımı dudaklarıma götürerek susmasını işaret ettim. Bu hareketimle bedeninden yayılan öfke ve öldürme arzusunu hissettiğim zaman gülümsedim.
Direk Kralın gözlerine bakarken yaşlı adam kılığından çıkarak söze girdim.
"Size Bağlı olan tam 29 klanı dün gece yok etmiş bulunmaktayım. Öncelikle herhangi bir ses çıkarmamanızı ve dinlemenizi istiyorum. Yok edeceğim bir diğer yer ise bu Şehir sizi canlı bırakacağım. Diğer Krallıkları bu durumdan haberdar etmeni istiyorum. Şimdi bir uykuya dalacaksın ve yaklaşık on dakika sonra uyanacaksın uyandığın zaman sana verdiğim görevi yerine getirerek diğer Krallıklara tüm krallığının Yok edildiğini ve sıranın onlara geldiğini söyleyeceksin. Biraz karmaşa olmadan insanlığı yok etmemin ne anlamı kalır ki savaş ve heyecan olmadan askerlerinin size olan koşulsuz güveni ile ölüme doğru koşmaları asıl heyecan verici şey bu.
Bu olmadan öldürmenin bir anlamı kalmaz. Şimdi küçük Kral sana iyi uykular."
Bedenimden biraz yaydığım enerji ile bilincini kaybeden krala bakarken iç çektim. Sarayda bulunan tüm insanları çağırdığım ruhlar ile yok ettikten sonra gülümseyerek dışarıda olan bitenden habersiz olan insanların yanına çıktım havada Mor renkli ve oldukça ihtişamlı kanatlarımı ortaya çıkartarak sarayın en tepesine yükseldim. Avcumda ortaya çıkan ateş topu giderek daha yoğun bir miktara gelirken nerdeyse güneş kadar parlak ve göz yaktı bir hale gelen yumruk boyutundaki altın renkli alev topunu şehre doğru fırlattım.
Gri Şehir ismini asla güneş almamasından dolayı elde ettiği bir isim olduğunu küçük bir klandan öğrendim. Etrafı üç yüksek dağla çevrili olan şehirde hava durumu yılın tüm zamanı bulutlu olarak yada yağmurlu olarak geçiyor bu nedenle güneş görmeyen şehir yada Gri Şehir olarak bilinir hale geldi.
Doğanın muhteşem manzarasına bakarken etrafta oluşan sessizlik ile artık var olmayan Gri şehre odaklandım. Tüm binalar yok olmuştu ve toprak yanarak simsiyah bir renge bürünmüştü yanık kokusu tüm çevreyi kalıyordu. Simsiyah topraklar üzerinde bulunan tek bina büyük ve ihtişamlı olan saraydan ibaret. Alevlerimin dokunduğu insan sayısı... oldukça fazla.
Giitmek için ışınlanacağım sırada karşıdan bana doğru ilerleyen bir gurup insana bakmaya başladım. Yüzlerine öfke dolu bir bakış bulunuyordu. Hepsi farklı renkte olan aynı cüppelere bürünmüşlerdi sanırım bunlar elementleri sembolize ediyor.
İçlerinden beyaz bir cüppe giyen oldukça geç duran adam öne çıkarak konuştu.
"Bizler Element efendisi seviyesine ulaşmış insanlarız. Sen ne cürretle böyle büyük bir katliam yaparsın? "
ŞİMDİ OKUDUĞUN
OXDERIA
FantasíaPeşini bırakmayan hüzün duygusu ile başa çıkmak için uğraşan Matsuki olaylar denizinde git gide dibe doğru batmaya devam ederken yaşadığı maceraları anlatan bir kitap.