4.KISIM,5.BÖLÜM-DÖNÜŞ

130 92 0
                                    

Nauselom ve Sorata aylardır Otonas'tan kaçma fırsatını beklemişlerdi. Şimdi tam da Otonas'ın, Ceks Çayırlığına açılan kapısının önünde, Talidron sınır kapısındaydılar. Zindandan kaçtıktan sonra uğradıkları ve sığındıkları adam, onları Ekselon askerlerinden saklamıştı. Bu adam zamanında Nauselom'un emrinde çalışmış emekli bir generaldi. Sorata'nın tedavisi de burada yapıldı. Artık bacağı iyiydi. İkili, Otonas'ı terk etmek için hazırdı. Nauselom'u bulamayan Ekselon askerleri zaten daha o gün idama mahkum edilmişti. Sonradan aramalar devam etti fakat en sonunda Nauselom'un ülke dışına çıktığı kabul edildi. Bunu kabul etmek askerler için zor olmuştu gerçi. Kasdron'un kraliyet koruma muhafızlarının komutanı Ursula'ya gelerek: "Efendim bu işte bir terslik var. Nauselom tek değildi. Yanında yaralı biri daha vardı ve onu bırakmak istemiyordu, bu her halinden belliydi. Şartlar böyle iken kısa sürede ülkeden çıkması imkan dışında geliyor bana. Ayrıca sınır kapılarındaki görevlilerden bizzat haber aldım. Son zamanlarda farklı birisi kapılardan giriş veya çıkış yapmamış. Zaten Nauselom uzun boyu ile böyle bir teşebbüste bulunsa dahi hemen fark edilir. Surların üzerinden de kaçmış olamazlar. Elbette sizin takdiriniz ama ben kendi düşüncemi söylemem gerekirse, ülke dışına çıktıklarına inanmıyorum. Büyük ihtimal Kasdron'da veya başka bir şehirde birileri tarafından saklanıyorlar." dedi. Ursula komutana hak vermişti.

"Haklısın, dediklerin bana da mantıklı geliyor. Ama şunu da düşünmüyor değilim. Bahsettiğimiz kişi normal bir asker değil. Nauselom'dan bahsediyoruz. Onu çok iyi tanırım komutan ve yeteneklerine defalarca şahit oldum. Yine de dediğini yapacağız. Ülkenin her yerindeki askerlere haber verin. Teker teker herkesin evine girip Nauselom'u arayacaklar. Halk buna itiraz edecektir ama şuan Nauselom'u bulmaktan daha önemli değil bu mesele."

Komutan, kralın buyruğunu Otonas'ın her köşesindeki şehirlere; en batıdaki Dorteron ve Fekisron'dan en doğudaki Talidron'a kadar iletti. Hatta ülkenin en küçük şehri Mafyeron'da dahi emirler uygulanmaya başlandı. Halk galeyana gelmişti. Ekselon askerleri gece vakitlerinde bile çat kapı insanları rahatsız ediyorlardı. Triyanonların yaşadıkları evlere ise kapıları kırarak girdikleri dedikodusu ülke de öfkeyi zirve noktasına getirmişti. Başta Kasdron'da olmak üzere büyük eylemler başlatıldı. Bazı devlet görevlileri işlerini bırakmaya yeltendi ama kralın tehditleriyle kısa sürede devam etmeye başladılar. Nauselom tüm yaşananları takip ediyordu. İşte tam da bu ortam, kaçmak için bulunmaz bir fırsattı.

Nauselom ve Sorata, Talidron'a gelene kadar epey zorluklar çekmişlerdi. Askerler ülkenin her yerindeydi. Yakalanmaları an meselesiydi. Sorata korkuyordu ve bunu sözleriyle Nauselom'a anlattı:

"Kaçamayacağız. Başından beri söylüyorum. Yaptığımız tam bir delilik. Ursula bu! Gaddar Ursula! Bizi Otonas topraklarında eninde sonunda kıstıracak. Yer yarılsa içine girsek bile bulur bizi. Hem diyelim Talidron'a vardık, sınır muhafızlarını nasıl atlatacağız."

Nauselom sakindi. "Eğer Talidron'a varabilirsek gerisi kolay, emin ol. Sen olabildiğince bana ayak uydurmaya çalış. Bacağın nasıl oldu senin?"

Daha iyi, dedi Sorata. "Sana bu kadar süredir güvendim Nauselom. Zaten güvenmeseydim peşinden gelmezdim emin ol."

"Peşimden gelme sebebin sanki çaresizlikti gibime geldi dostum. Ya da belki de benim bilmediğim ama senin zindandan kurtulmak için başka bir planın vardı." dedi Nauselom ve güldü. Aralarında sürekli kaçış konusunda münakaşa yaşanıyordu yolculuk boyunca. Ama bu hiçbir zaman kızgınlık boyutunda olmadı. Onlar birbirlerine güvenen iki arkadaştı. Ve bu yol sadece Nauselom'un yolu değil, Sorata'nın da yoluydu. Ya ikisi de Ursula'nın hükmettiği topraklardan çıkıp özgürlüklerine kavuşacaklardı ya da ömürleri boyunca esir hayatını paylaşacaklardı. Toras ve Ohogus'un kaderini bizzat onlarda yaşıyordu şimdi.

İki hafta sonra Talidron kapılarına ulaştı firariler. Sorata ümitsizce içlenerek: ''Buradan çıkmamız imkansız. Baksana yüzlerce asker var. Bizi bu sefer koşmak da kurtaramaz. Nauselom, o kadar diyordun bundan sonrası kolay diye. Ne yapacağız şimdi?'' Nauselom güldü. ''Sen hala kiminle birlikte kaçtığını kavrayamamışsın Sorata. Sana son kez söylüyorum, şu dırdırı kes. Söylediklerime güvenmeyi öğrenmelisin. Ben eski şövalye komutanıyım ve bu ülkenin dört yanında, eskiden benim için savaşmış askerler vardır. Şimdi umalım ki burada da olsun.''

Usulca surların önüne yaklaşıyorlardı. Nauselom çok dikkatli davranıyordu çünkü her yere, yakalanmaları için haber salınmıştı. Tek şansı vardı ve bunu iyi kullanmalıydı. Askerler teyakkuzdaydı. Kuledeki gözcüler dikkatlice etrafı gözlüyordu. Nauselom'un gözüne biri takıldı. ''Evet, işte bu! Şansımız yaver gitti Sorata. Şimdi sen buradan hiçbir yere ayrılma, beni bekle tamam mı?'' Sorata kafasını salladı. Nauselom hızlıca gözünü kestirdiği askerin yanına geldi. Sorata olayları uzaktan izliyordu.

Asker Nauselom'u görünce şaşırmıştı. Birkaç dakika konuştuktan sonra askerin diğerlerini kapının önünden uzaklaştırdığını fark etti Sorata. Nauselom, uzaktan eliyle gel işareti yapıyordu. İkisi de seri şekilde kapıdan geçip Otonas sınırlarından ayrıldılar. Şimdi önlerinde kilometrelerce uzunlukta Ceks Çayırlığı bulunuyordu.

Sorata heyecandan nefes nefese kalmıştı. ''Ee şimdi ne yapıyoruz komutan?'' dedi.

''Bundan sonra benim için yapılacak bellidir. Ama sen istediğin yere gitmekte özgürsün.'' diye karşılık verdi Nauselom.

Anca beraber kanca beraber, dedi Sorata. Nauselom gülümsedi. ''Peki o zaman Dalk'a gidiyoruz. Hayatımdaki pişmanlıkları telafi edemesem de ömrümün geri kalanını Triyanonların emrinde geçireceğim. Ve tabii ki Löfer'i bulmalıyız. O, Moras'ın arkadaşıydı. Kim bilir beni öldürmek için ne yeminler etmiştir. Bu saatten sonra öldürse de bir şey diyemem. Ama kabul ederse ordusunun bir neferi olarak, zamanında beni aldatan başta Ursula olmak üzere tüm Ekselonlara karşı savaşacağım.''

Peki Quatra, diye sordu Sorata.

''Quatra benim doğduğum ülke. Ancak orası için yapılacak bir şey kalmadı. En son hatırladığımda Ekselon ve yurak yağmacılarının pençesi altındaydı. Ah Heremonis, Angalos, Tokhora... Ne güzel şehirlerdi oysaki. Artık oraların, iyi bir milletin eline geçmesini ümit etmekten başkası gelmez elimden.''

Hava güneşliydi. Hatta öyle bir hal almıştı ki yerden buhar çıkıyordu. Hayvanlar ise susuzluktan huysuzlaşmış, ufak bir su birikintisinin önünde kavga ediyorlardı. Günlerce yol gitti iki arkadaş. Bazı günler Sorata çöküp kaldı ve bu yüzden Nauselom onu metrelerce sırtında taşıdı.

''İşte geldik. Hedefimize ulaşacağız, ama burada ki eski dostuma uğramadan olmaz.'' dedi Nauselom. Sorata burayı daha önce hiç görmemişti. Kablolardan yapılmış devasa insan kollarını görünce hayreti ikiye katlandı.

"Nauselom, tanıdığın dostunun burada olduğuna emin misin? Burası neresi? Malyen'de o kadar yer gezdim hiç böylesine rastlamadım. Karşımıza tuhaf yaratıklar çıkmasından endişe ediyorum." dedi Sorata. Nauselom karşılık verdi:

"Burası Sarkhrist'tir. İlk defa görmene şaşırmadım çünkü burayı Malyen'de bilen kişi sayısı çok azdır. Rastgele Sarkhrist'e gelen birine hiç rastlamadım. Yolu karışıktır. Geniş Düzlük'ten geçenler genelde üç yolu kullanır. Buraya ise kimsecikler uğramaz. Bana da babam öğretmişti bu yolu. O günden sonra, arada sırada uğrardım. Uzun zaman oldu gelmeyeli." dedi Nauselom.

Bir kulübenin kapısını çaldılar. Kapıyı açan adamla Nauselom bir vakit sohbet ettikten sonra içeri girdiler. Konuşma devam ederken ev sahibi şunları söyledi:

''Evet. Ben de anlamadım. Buraya çok gelen olmazdı aslında. Üç gençtiler. Hafızam çok iyidir bilirsin. Adları Royve, Egjol ve Löfer'di..."

ON HANEDANHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin