7.KISIM,1.BÖLÜM-YEŞİL EJDER

121 68 0
                                    

Malyen'de güzel bir gün... Belin Denizi'nin doğusunda yaşayan insanlar senelerce süren zorlukların inadına mutlu olmaya çalışıyor. Çocuklar kırlarda oynayıp uçurtma uçuruyordu. Çobanlar hayvanlarını otlatmak için yola çıkarken demirciler de sabahın ilk ışıklarında harladıkları ateş ocaklarının başında ter dökmekteydi. En hareketli hayatı olanlar elbette tacirlerdi. Burada şu notu da düşmek gerekirse bahsettiğimiz tacirler hayatının büyük bölümünü uzak yollarda geçirenler. Yoksa ülkesinden dışarı çıkmayıp küçük kazançlar ile sadece evini geçindirmeye çalışanlardan bahsetmiyoruz. Malyen'de yaşayan ve geliri burjuvalardan sonra en yüksek olan büyük tacirlerin uzun yollara düştüğü vakitlerdi bunlar. Ailelerini geride bırakıp kimisi Teno Gölü'nün batısına, kimisi Hasem Düzlüğü'ne, geri kalanlar ise Corkis'in kuzeyine giderdi. Bu bölgeler paranın en iyi kazanıldığı mevkiler olmakla birlikte güvenlikleri de çeşitli kolluk kuvvetleri tarafından sağlanıyordu. Kısacası Belin'in doğusunda her şeyin yolunda gittiği, savaşın yaşanmadığı nadir günlerden biri yaşanıyordu. Rutin insan hayatı, onun getirdiği kurallar ve zorluklarla sürüp giden saatler...

Belin'in batısındaki uzak diyarlarda ise devasa boyutlu yaratıkların sözü geçerdi. Savaşın uzun süredir uğramadığı, insan varlığından uzak topraklardı buralar. Ejderhaların yaşadığı bu alanda insanların kanunları itibar görmezdi. Onlar istedikleri gibi avlanır ve yaşarlardı. Ejderhalara düşman olabilecek bir ırkta yoktu. Onların tek düşmanları kendileri gibi başka ejderhalardı.

Uzun süredir uykuda olan yeşil ejderha o sabah gözlerini yavaşça açtı. Kalın göz kapakları ağır adımlarla kalktı ve gözünün içindeki koruyucu zar aralandı. Görülmeye değer bu mükemmel manzara her gün uyanan yüzlerce ejderhanın tekrarladığı hareketlerdi. Bulunduğu yer meteor çukuru genişliğinde dağın içinde bir oyuktu. Yıllar öncesinden uykuya dalmıştı bu ejderha. Uyandığında etraf kapkaranlıktı. Gürültülü adımlarla dışarı doğru hareket etti. O yürüdükçe dağ sallanıyor gibiydi. Deprem oluyor korkusuyla hayvanlar kaçışmaya başladı. Çıkıştan geçerek havada yükseldi. Kanatlarının açılışı muhteşemdi. Göğü deler gibi havalandı önce. Ciğerlerine uzun süredir çekmediği temiz havayı doldurdu. Burun deliklerindeki toz toprağı tek seferde temizledi. Onu doğu topraklarında gözleriyle gören insan neredeyse yok denecek kadar azdı ama çocukken hikayelerini dinlemeyen de neredeyse yoktu. Bazıları için ise diğer ejderhaların da olduğu gibi yalnızca bir hayal ürünüydü. Bahsettiğimiz, bu kadim ejderhanın adı Aktesil'dir. Zehir soluklu yeşil ejderha... Malyen takviminden önce 2019 yılında yumurtasını kırarak hayata merhaba demişti. Yaşadığı zaman boyunca insanların korkulu rüyası olmuştu. Çünkü o diğer ejderhalarda olmayan bir özelliğe sahipti. Yıllar boyunca Malyen'de yaşamış ve ağzından alev yerine zehirli gaz çıkaran tek ejderha olarak tanınmıştı. Nefesinin zehri, ateşin kapladığı alandan çok daha ötesini etki altına alırdı. Doğduğu günden beri sayısız tarihi vakada imzası olan bu ejderha zamanla diğer akranları tarafından istenmedi. Çünkü o farklıydı. Ejderhaların hepsinin ciğerleri ateş solurken onunkisi zehir soluyordu. Etrafına bakındı devasa cüsseli yaratık. Kendi türünden kimseyi bulamadı. O yalnızdı, bunu en iyi kendisi biliyordu.

Uykuya dalmadan önceki vakitlerine gidelim Aktesil'in. Bir gün Darkos'tan ayrıldı ejderha ve çok uzaklara uçtu. O zamanlar hanedanlar arasında büyük savaşlar yaşanmıyordu. Herkes kendi halindeydi. Bir ejderhanın güneyden geçmesine rağmen etrafı yakıp yıkmamasından veya ona ordular halinde saldırılmamasından bunu anlıyoruz. Daha da öncelerinde ise Esil ve Anberyon'un dostluğundan yola çıkarak zaman ile ilgili çıkarımlarda bulunabiliriz. Malyen'in çok eski dönemlerinde insanlarla ejderhalar arasında hiçbir sorun yoktu. Birbirlerinin ülkelerine gidip gelirler ve aralarında savaş olmaksızın yaşarlardı. Aralarındaki huzursuzluğun kaynağı ise maalesef ki insanların bitmek bilmeyen güç arzusu oldu. İnsanlar güçlendikçe önce milletlere bölündüler. Yani ilk olarak kendi ırklarıyla dahi bir arada yaşamak istemediler. Birbirlerinin kanını döküp bu topraklara kaosu getirdiler. Sonra ise diğer varlıklara çevirdiler gözlerini. Yuraklar, devler, ejderhalar ve diğer canlılar... Hepsi de birer birer bu öfkeden payına düşeni aldı. Ejderhalar da bu yüzden zamanla doğu topraklarını terk ettiler. Yine insanların yaptıkları gibi ülkelerini diğer ırklara kapattılar. Eskiden Belin Denizi'nin batısı insanların rahatlıkla gidip gezebileceği mecralar iken şimdi yakınından dahi geçilemeyecek hatta uzak durulacak yerler haline geldi. Peki bunca öfke ve kine değdi mi? Kim kazandı sonunda? İnsanlar amaçladıklarını alabildi mi? Cevapları oldukça basit. Ne Malyen'deki diğer tüm ırkları yok edebildiler ne de kendi milletlerini tek çatı altında toplayabildiler. Zaten olmaması gereken hayallerdi bunlar. Hiçbir canlı özgürlüğünü, insanlara pahasız şekilde sunmadı. Hepsi direndi ve hayatlarından oldu bu uğurda.

Aktesil de insanların vicdanını kaybetmediği zamanlarda yola çıkmıştı doğuya doğru. Çevresindeki ırktaşlarının yeşil ejderhayı kabullenmemesi, onu doğduğundan beri dışlanmışlık düşüncesiyle yaşamaya mecbur bırakmıştı. Gitme vaktinin geldiğini düşündüğünde, arkasına bakmaksızın uçtu. Rüzgarlar eşlik etti ona. Boyutları küçük olan kuşlar eşlik etti.

Gittiği yer Malyen'deki en güzel topraklar olan Vaveyla'ydı. Aslında burayı bulmak umuduyla yola çıkmamıştı Aktesil. Kaderi onu sürüklüyordu. Burada aileleri olmayan çocuklar bulunurdu ve Vaveyla'da yaşadıkları süre boyunca yaşları büyümezdi. Yüzlerce sene yaşamış insan çocukları ile süslü bu yere kötülük ulaşamazdı. Önderleri ise diğerlerinden yaş olarak biraz daha büyük gösteren bir kız çocuğuydu. Hepsi yetişkinlerin türlü kötülüklerinden uzak yaşıyordu. Savunmasızdılar. Üstlerinde soylu ailelerin çocuklarında olduğu gibi süslü kıyafetleri yoktu. Ama mutluydular. Her sabah uyandıklarında aldıkları nefesin kadrini bilerek yaşıyorlardı. Tüm gereksiz hırs ve arzulardan uzaktaydılar. Kısacası çocuk olmanın verdiği heyecanı seneler geçmesine rağmen ilk gün ki gibi hissediyorlardı. Bu çocukların buraya ne zaman ve nasıl geldiği ise Malyen'in en büyük sırlarından birisiydi.

İşte Aktesil, gökyüzünde uçarken Vaveyla'nın güzelliğine kapılıp kendini atmıştı bu topraklara. Orada yaşadığı süre boyunca zehrini asla dışarıya solumamıştı. Çocukların lideri ile aralarında çok sıcak bir bağ oluşmuştu zamanla. Darkos'ta olup bitenler umurunda değildi artık. Burada kendini bulmuştu Aktesil. İlk defa ona değer veren, onu olduğu gibi kabul eden, varlığından rahatsız olmayan canlıların içindeydi. Dev ejderha, burada bazen kendi avlanıyor bazen de çocukların ona ikram ettiklerinden yiyordu. Çocuklar her ne kadar küçük de olsa çok yetenekliydi. Yemek yapabiliyor gerektiğinde balık bile yakalayabiliyorlardı. Sadece boyları ve kalpleri küçüktü. Her şey huzur içinde uzun süre devam etmişti. Ta ki bir gece başıbozuk Ekselonlar, bu güzel toprakları bulup istila etmeye kalkana kadar. Tüm çocuklar kaçışıyordu. Korkudan kimse arkasına dahi bakmıyor farklı yönlere doğru koşuyorlardı. Aktesil gürültüleri duyunca başını kaldırdı, süratle fırladı yerinden. Gözleri dehşet vericiydi. Uzun zaman sonra ciğerlerindeki zehir tohumunu tekrar yeşertmişti. Ekselonların üzerine bir kabus gibi çöktü. Askerlerin hepsi o gün ibretlik şekilde zehirlenip öldü ve yine o günden sonra kimse Vaveyla'ya ayak basmaya cüret edemedi.

Sabah saatlerinde güneşin ilk ışıkları ile birlikte Aktesil, çocukları aramaya koyuldu. Ama hiçbirinden tek bir iz dahi bulamadı. Aylar boyunca bölgeyi karış karış etti ama nafileydi. Çaresizce batıya doğru uçtu. Darkos'a gitmeyecekti ama gittiği yer bu ejder yuvasına çok da uzak değildi. Yüz elli yıl kadar buralarda avlandıktan sonra bir gün kış uykusuna daldı ve uzun süre uyanmadı. Bugün onun uyanmasına sebep olan ise Darkos'tan gelen Hacotha adındaki bir sürüngendi.

ON HANEDANHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin