1.KISIM,6.BÖLÜM-BOSELYONLU İHTİYAR

400 215 19
                                    

Moras o sabah erken uyanmıştı. Her zaman ki gibi ilk iş olarak yatağından kalkıp pencereye baktı. Çevreyi seyretmeye koyuldu. Hava çok güzeldi. Haftalar öncesindeki sert soğuk, yerini ılık bir bahar havasına bırakmıştı. Etraftaki rengarenk Harpat çiçekleri ve Tuin Ormanı'nın uzayıp giden kartpostal vari görüntüsü görülmeye değerdi. Moras bir an olsun tüm keder sıkıntısını unutmuştu. Ona da bu gerekliydi. Yani geçmişinden gelen tüm acılardan tamamen sıyrılmak. Ama bu kolay olmayacaktı. Belki Nauselom ve Ursula'yı öldürüp intikamını alırsa bu konuda bir adım atmış olabilirdi. Ama bu nasıl olacaktı? Onlar ile karşılaşabilir miydi? Peki ya Nauselom? Kral Tulkas'ın sözlerini dinlemişti. Ayrıca kendisi de çok küçükken Nauselom'u bizzat tanımıştı. Onu yenmek kolay olmayacaktı bunu biliyordu. Birde ailesi vardı elbette. Kız kardeşi Nenya'dan haber alamayalı o kadar uzun zaman olmuştu ki. Toras'ta yoktu görünürlerde. Peki ya Koras? Gerçekten amcası Hasem'in dediği gibi akli dengesi bozuk muydu? Belki de Hasem onu çıldırtmıştır diye düşündü kendi kendine. Sorular adeta Moras'ın beyninde bir kelebek gibi uçuşuyordu. Löfer horul horul uyurken o sessiz bir şekilde odadan ayrılıp kalenin balkonlarından birine doğru yürümeye başladı. Koridorda yürürken duvarda asılan onlarca tabloyu izledi. Hepsi geçmişte yaşanmış savaşlar veya önemli olayları gösteriyordu. Bir tanesinde Hasem Savaşı anlatılıyordu. İnsanların mücadele ettikleri yaratıklar bu tabloda goblinlere benzetilmişti. İşin gerçeğinde, bu yaratıkların neye benzediği Malyen'de yaşayan kimse tarafından bilinmiyordu. Sonra ikinci bir resimde Kara Anberyon resmedilmişti. Devasa kanatlarıyla kocaman bir arazi üzerinde uçuyordu.

Moras bu tabloları seyrettikten sonra balkona çıktı. Harpat'ın o enfes manzarasını izlerken aniden holde gezinen bir adam gözüne çarptı. Hemen koştu ve adamın kolundan tuttu. Adam yüzünü çevirdi. ''Siz benim Kuşgezer Hanı'nda gördüğüm kişisiniz.'' dedi Moras.

"Evet ve bu anın gelmesini yıllardır bekliyordum. Tulkas benim eski bir dostumdur. Senin buraya geldiğinin haberini bana üç hafta önce iletti. Bende o günden beri yollardayım. Hadi gel, seninle konuşacağım şeyler var." dedi ihtiyar adam.

Moras tedirgin olmaya başlamıştı. Hayatında bir defa karşılaştığı bu adam neden acaba onu görmek için bu kadar yolu gelmişti? Merak ediyordu ama bunu elinden geldiğince ihtiyara belli etmiyor ve durumu hiç bozuntuya vermiyordu. İkisi birlikte yeşillik, kimsenin olmadığı bir alana gittiler. Dışarıya adımlarını atar atmaz çiçeklerin efsunlu kokusu ikisinin de etrafını sardı. Bahçenin çevresinde hiç asker yoktu. Çünkü saat daha çok erkendi. Surların ötesindeki muhafızlar ve Tulkas'ın evini koruyan askerler dışında bu saatlerde Harpat Kalesi'nde uyanık kimse olmazdı. İkisi de rengarenk üzüm bağlarının yanına ilerledi. Söze şöyle başladı ihtiyar: "Öncelikle şunu söylemem gerekir ki ben senin kim olduğunu, aileni ve Hasem'in bana anlattıklarından farklı olarak aslında onun, senin ustan değil, öz amcan olduğunu biliyorum." Moras'ın merakı ikiye katlanmıştı. Ama soru sormadı. Sadece anlatılanları dinliyordu. Bir üzüm koparıp ağzına attı küçük çocuk ve sonra konuşmaya başladı:

''Anlamlandıramadığım o kadar çok şey var ki.'' dedi Moras bir anda konuyu değiştirerek. ''Ne mesela, sor bakalım.'' dedi ihtiyar. "Nasıl oldu da Dotri Savaşı'dan sonra Triyanonlar, Andoritler ve Boselyonlular sersefil olmuş. Savaşı dedem Görkemli Angon kazanmadı mı? Neden kendi soyu bu savaştan sonra böyle aciz bir duruma düştü. Bu konuda birçok kitap araştırdım. Ama ne babamın bana verdiği kitaplarda ne de buradaki kütüphanede Dotri Savaşı'ndan sonraki yıllarla ilgili kayda değer şeyler anlatılmamış."

Güldü ihtiyar. ''Bilmez miyim, ah o kitaplar. Yazdıkları birçok zaman doğrudur. Ama gerçek yaşamda olup da yazıya dökülemeyecek anılar vardır Moras. Görkemli Angon o gün savaşı her ne kadar kazanmış gibi de görünse, olayın aslı biraz farklı. Dotri Antlaşması çok masum değildi. Bu antlaşma Otonas'taki Ekselonlara birçok imtiyaz sağladı. Eski çağlardan beri Triyanon soyunun büyük bir kısmı Dalk'ta yaşadı. Hanedanlık ve halk arasındaki uyum görülmeye değerdi. Ta ki Görkemli Angon'un dedesi Tayberyus Triyanon'un, hanedanlığı, kazandığı Ceks Çayırlığı muharebesinden sonra Otonas'a taşımasına kadar. Triyanonlar garip bir millettir. Öyle her yerde yaşayamazlar. Birçok Triyanonlu Otonas'a yerleşmek istemedi. Böylece kral Tayberyus ve halkının arası açıldı. Dotri Savaşı'ndan sonra Otonas'taki Ekselonlar, antlaşmanın onlara verdiği imtiyazlardan yararlanarak yandaşları Vorgules ve Noraşak hanedanları sayesinde merkezi otoriteyi zayıflattı. Ve bu bozulmanın sonucu kanlı bitti. Batı milletlerinin ruhlarında bozgunculuk vardır. Baban Aryon'u da yaptıkları kıyamla katlettiklerini biliyorsundur diye umuyorum."

Evet, dedi Moras hüzünlü bir sesle. ''Ben de oradaydım. Onları gördüm." Bir an duraksadı ihtiyar. İkisi de birkaç dakika çevreyi seyrettiler. "Sahi Hasem nerede? Onu da aradım kale içinde ama bulamadım." dedi ihtiyar.

"Amcamı yolda kaybettim. Bize yiyecek bulmak için dışarı çıktığı sırada wargların saldırısına uğradı." dedi Moras. Sonra bir an durdu düşündü. Hasem'e amca demek gerçekten de geliyor muydu içinden? İhtiyar, çocuğun yüzündeki o boşluğu fark etti. Araya girerek: "Belki şuan yeri ve zamanı değil ama sana çok önemli bir şey söylemeliyim Moras. Aslında bunu sana bir gün yüz yüze anlatabileceğim aklımın ucundan bile geçmezdi. Çünkü köye warg saldırıları başladığında bende evimi terk edip kuzeydeki barakama gittim. E seninle ilgili haber alabildiğim tek vasıta olan Hasem de çekip gitmişti. Yani böyle bir durumda artık seni görme umudum kalmadı diye düşünmüştüm. Ama hayatın cilvesi işte bizi sonunda bir araya getirdi. Sana bir şey sormalıyım. Amcan Hasem'den seni bakmasını kimin istediğini merak etmedin mi hiç?''

Moras: ''Elbette merak ettim ama o adamla buluşmaya giderken amcam beni yanına almazdı. Yalnızca bir defa gitmiştim ben Kuşgezer Hanı'na. O gece amcam ile uzun bir yoldan gelmiştik ve daha önce hiç olmadığı kadar ısrar etmiştim beni de getirmesi için. Hatırlarsınız handa Malyen'in geleceği ile ilgili konular konuşuluyordu ve bende istemeden muhabbetinizi bölmüştüm. Bu hareketimden dolayı amcam beni oradan götürmüştü. Açıkçası benim evden dışarı çıkmamı da fazla istemezdi amcam. Çünkü benim mahalledeki arkadaşlarımla eski hikayeleri konuşmama kızardı. Bana sürekli geçmişin sırtımızda bir yük olduğunu söylerdi." dedi.

Ama bir keresinde, aradığın kişi oradayken seni yanına aldı, dedi ihtiyar. "Aslında o gece doğru bir zamanlama değildi ama ben seni merak etmiştim ve bir ihtimal seni görebilmek arzusundaydım. Amcanla anlaşmamıza göre sadece belirli günler gelip ona para veriyordum. Ama işte o gece beklenmedik bir şekilde çıktın karşıma. Evet Moras merak ettiğin Boselyonlu benim! İlk başta seni tanımamıştım bu yüzden sorularımla seni ölçmeye çalıştım. Daha sonra sen olduğunu fark ettiğimde ise amcan seni çekiştirip duruyordu."

Moras şaşkınlık içindeydi. ''İnanamıyorum. Keşke o gece sizin olduğunuzu bilseydim. Çünkü arkanızdan iyi şeyler söylemedim maalesef.'' dedi. İkisi de gülmeye başlamıştı.

Bu sırada Löfer uyanmıştı. Kalenin içindeki askerler ise her zamanki yerlerine geçmişti. Bir tanesine Moras'ın nerde olduğunu sordu Löfer. Askerde onu alıp bahçeye çıkardı. Yavaşça sokuldu sohbet eden ikilinin yanına. Löfer, tanımadığı bu adamla Moras'ın sohbetini görünce meraklı gözlerle süzdü onları. Normalde sorulması gereken, yaşlı bir ihtiyarın bir çocukla sabahın köründe ne konuşabileceğiydi. Ama Löfer'de artık yol arkadaşının farklı olduğunu biliyordu. Moras'ın yanına geldi ve kulağına fısıldayarak: ''Kim bu adam?'' dedi.

Moras: ''Eski bir aile dostudiyelim.'' dedi. Löfer, Moras'ın yanındayken sürprizlere yavaş yavaşalışıyordu.

ON HANEDANHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin