1.KISIM,7.BÖLÜM-AYRILIK VAKTİ

358 205 8
                                    

Dalk'tan peşi sıra kötü haberler gelmekteydi. Ölen insanların sayısı yüzün üzerine çıkmıştı. Birçok insan köyünü terk edip doğuya doğru göç etmişti. Batıya gidemezlerdi çünkü Güven Toprakları'nda, uzun süredir ''güven'' kelimesinin anlamını yitirdiğini Dalk'ta yaşayan herkes biliyordu. Hatta şuan Ekselonlar bile oranın hakimiyetini ele geçirmiş olabilirdi. Khadur Dağı etekleri, çeşitli köylerden kaçan insanların çadırlarıyla dolup taşmıştı. Dalk'ın her köşesinde acı dolu bir ızdırap öyküsü yaşanıyordu. Warglar, köyleri yağmalamış hatta Harpat sınırlarına dayanmışlardı. Ülkenin içindeki yiyecek stoklarının hepsine kısa sürede el koydular.

Wargların Malyen'e hangi zamanda geldiği tartışma konusudur. Bazı tarihçiler Hasem Savaşı'ndan sonra ortaya çıktıklarını ileri sürerken farklı düşünenler ise onların çok daha eskilerden beri yaşam belirtisi gösterdiklerini söyler. Ama şu konuda hepsi hem fikirdir. Warglar, Malyen'deki canlılar arasında iradesi olan fakat bunu zeka ile birleştirmek konusunda en zayıf ırklardan biridir. Yuraklarda olduğu gibi kurnazlık özellikleri de yoktur. Zeki olarak veyahut insan aklına en benzer zekaya sahip, tanınmış warg sayısı bir elin parmaklarını geçmez. Bunların en ünlüsü seneler öncesinde ölmüş olan ve wargların en meşhuru Fidorfi'dir. Fidorfi, öyle bir yaratıktı ki insanlarla konuşabilen nadir warglardan olmakla birlikte türündeki diğer örneklerde olduğu gibi yağmalama amacı gütmezdi. O, insanların sevdiği ve değer verdiği nadir ulu kurtlardandı. Onun dışında en büyük oğlu Ottasur için de oldukça zeki denilebilirdi. Ama babası kadar merhametli demek cahilce bir fikir olurdu. Bunun dışında wargların olumlu yönlerinden bahsetmek gerekirse hızlı oldukları göz ardı edilemezdi. Kurtların atası olarak bilinen warglar, saatte 130 kilometre sürate ulaşabilirdi. Bu sayede, uzun yolları kısa sürede katedebiliyorlardı.

Dalk'ın etrafına hızlıca yayılmıştı warglar. Hatta sınırların ötesinde, Harpat vilayetlerinde de hareketlilik söz konusu hale gelmişti. Sadece bir hafta içinde 37 warg bu saldırılar sebebiyle sınır kapısında öldürüldü ve cesetleri etraftaki nehirlere atıldı. Çünkü doğu halkları sadece kıymet verdikleri canlıları toprağa gömerdi. Geriye kalanları ise kısa yoldan ortadan kaldırırlardı. Bunun için farklı yöntemler vardı elbette. Ama en zalimane olanı şüphesiz ki Corkis'in güneyinde yaşayan halkların gelenekleri üzere cesetleri yakmaları idi. Bu durumdan dolayı Triyanonlar ve Andoritler o köylerin civarından geçerken yerlilere selam vermezdiler. Çünkü onlar için bir insan ceset dahi olsa bu kadar ağır şekilde yargılanmamalıydı.

Doğuda durum iyice içinden çıkılmaz bir hal almıştı. Başlarında uzun süredir bir kral bulunmayan Triyanonlar nereye kaçabilirse oraya göç ediyordu. Kulaklarda ise hainlik planları yankılanıyordu. Söylenenlere göre Dalk'ı çepeçevre kuşatan wargları, Ekselonlar saklı tutuldukları Zoki Düzlüğü'nden kasıtlı olarak serbest bırakmışlar. Amaçlarına da ulaştılar bir bakıma.

Ekselonların warglarla olan ilişkisi diğer insan ırklarına göre farklıydı. Triyanon, Boselyon ve Andoritler bunlardan nefret eden ırklar iken Noraşak, Hazor ve Vorgulesler ise bu canlıları sadece uzak durulması gereken hayvanlar olarak görüyordu. Bunların dışında Ekselonlar ile wargların ilişkisi bir ast-üst formundaydı. Bu ilişkiler warg lideri Ottasur zamanında başlamıştı. Eski zamanlarda bir gün, ağır yaralı halde etrafta gezmekte olan ulu kurtu Ekselonlu bir general almış ve yaralarını iyileştirmişti. Ottasur bu iyiliği hiç unutmadı. O zamandan beri ordusu adeta Ekselon hizmetine amadeydi. Yalnız aralarındaki ilişkilerinde bir şart vardı. Warglar, Zoki Düzlüğü'nden çıkmamalıydı. Bu karar, yıllık olarak toplanan ve tüm insan ırklarının krallarını bir araya getiren Yüksek Konsey de alınmıştı.

Malyen'de uluslararası sözleşmelere günümüzde pek rastlanmıyordu. Onun yerine sadece her ülkenin kendi içinde uyguladığı kanunlar vardı. Eskiden hem doğu ülkelerinin kendi aralarında paktları hem de batı ülkelerinin ticaret anlaşmaları meşhur iken şuanda tüm Malyen hanedanlarını tek çatı altında toplayabilen tek birlik Yüksek Konsey'di.

Kralsız bir şekilde senelerce ayakta durmaya çalışan Dalk, wargların saldırılarıyla birlikte yaşanılamaz bir hal almıştı. Her yerde kırmızı alarm vardı. Bu karmaşadan yararlanan Ursula, güya wargların Dalk'tan ileri gitmesini önlemek için kuzeydeki Güven Topraklarına uzun zaman sonra ilk defa asker sevkiyatı yaptı. Bu sevkiyatın amacını her doğulu halk elbette biliyordu. Ekselonlar bir yeri işgal etmektense önce wargları kışkırtıp o bölgeye çeker ve ardından kurtarıcı gibi gelip işgal edilen bölgelere yerleşirdi. Triyanon halkı ise şu durumda batıdan Ekselonlar, güneyden ise warglar tarafından sarılmıştı.

Üç gün önce Güven Toprakları'nın mahremiyetinin bozulduğuna ilişkin Otonas'ta 6 kral bir araya geldi. Durumdan şikayetçi olan iki kral vardı. Birisi Tulkas Andorit diğeri ise Boselyon hanedanının kralı Dorker Boselyon'du. Görüşmeler epey uzun sürdü. Çünkü doğu halkları ki bunların başında Triyanonlar geliyor; Ekselonların, Güven Toprakların'dan çıkmasını istiyordu. Ekselonlar ise eğer bölgeden çıkarsak warg saldırılarının hiçbir doğu hanedanı tarafından bastırılamayacağını ve bu ateşin sadece doğuyu yakmayıp belli bir süre sonra batı halklarına da sıçrayacağını ileri sürüyordu. Sonuç ise tam da Ursula'nın istediği gibi olmuştu. Güven Topraklarının mahremiyeti konusu iki olumlu oya rağmen dört olumsuz oydan ötürü rafa kaldırıldı. Tulkas kaybetmişti. Çaresiz bir şekilde generalleri ile ülkesinin yolunu tuttu. Andoritler belki Noraşaklar veya Vorgulesler ile böyle bir anlaşma masasına otursalar, güçlü oldukları için sonucu reddedebilirlerdi ama karşılarında Ekselon Hanedanı vardı ve bu devirde Otonas krallığına rest çekebilmek büyük zorlukları göz önüne almaktı. Daha önce baş kaldırıyı denemişti Tulkas ama bedelini Andorit halkı ekonomik olarak ağır bir şekilde ödemişti. Çünkü Malyen'in ekonomi kalbi Otonas'ın Kasdron şehriydi.

Eskiden doğu halkının Yüksek Konsey'de üç rey hakkı varken artık bu azalmıştı. Bu da Malyen'deki kararların genelde batı halkı tarafından alınmasına sebep oluyordu. Hazorlar ise güçlü kim ise onun yanındaydı. Yani onlardan da doğu halkına bir fayda gelmezdi. Geriye üç kayıp hanedan kalıyor ki onların liderleri Malyen'de yaşanan gelişmelere sessiz kalıyordu. Arada bir yurakların lideri Rauros, birkaç adamını haber almak için deniz ötesine yollar ama bunların birçoğu da Otonas'tan çıkamadan Ekselon askerleri tarafından öldürülürdü.

Takvimler 13 Mart 1215'i gösterirken beklenmedik bir gelişme oldu. Löfer'in annesi warg saldırılarından kurtulmuş meğer. Harpat'a gelip oğlunu buldu. Ama burada daha fazla kalamazlardı. Boselyonlu ihtiyar ile anne-oğul, güneydeki Güven Topraklarına gitmeyi kararlaştırdılar. Moras'tan ayrılacağı gece Löfer dakikalarca ağladı. Başından her ne kadar bir yetişkinden daha çok olay geçmiş olsa da sonuçta o bir çocuktu. Annesi onun uyumasını bekledi. O gece yola çıkmadılar. Sabah olunca ise Löfer'i uyandırmadan onu kucağına alıp at arabasının kasasına koydu annesi.

Boselyonlu ihtiyar ise son kez Moras'ı görmeliydi. Moras her sabah erkenden kalkardı yatağından. Ne de olsa o hanedanlık soyundan geliyordu ve hanedan ailesi her sabah erken uyanırdı.

Moras hüzünlüydü. Löfer'e giderken bir veda dahi edememişti. İhtiyara ise son sorusunu sordu giderken. ''O kadar zaman geçirdik birlikte. Ama ne ben sizin adınızı sordum ne de size bir başkası isminizle hitap etti.'' dedi. İhtiyar cevap verdi. ''Benim adım Pantir evlat. Ama sen bu ismi kullanmasan iyi edersin. Neyse... Seninle belki bir başka gün yine görüşeceğiz evlat. Kendine iyi bak." Ve üç yol arkadaşı, vadinin sonuna doğru gözden kayboldular.

ON HANEDANHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin