5 Mart'ta alınan kararlar gereği wargların imha edilme günü gelmişti. Karar üzerine her ülkenin kralı vatanlarına döner dönmez hazırlıklara başlamıştı. Vurkos ile Ursula arasında konsey sonrası hararetli konuşmalar yaşanmıştı. Ursula: ''Sen ne cüretle konseyde benim sözümü kesersin ahmak! Sen kimsin? Vurkos bazen yerini unutuyorsun sen galiba. Başa gelmenin tek sebebi olan beni de unutuyorsun elbette.'' Ursula çok kızgındı. Sinirini adeta sözleriyle Vurkos'u döverek çıkarıyordu. Vurkos ise Ursula gibi bir hanedan kralı olmasına rağmen bu ağır sözlere karşı ağzını açıp tek kelime dahi söyleyemiyordu. Biraz sonra Ursula sakinleşti ve yine Vurkos'a dönerek: ''Neyse olan oldu. Sende artık böyle bir hata yapmazsın. Sen beni Noraşakların başında iyi temsil ediyorsun ve öyle kalmaya da devam edeceksin. Titanus'taki seçimi de düşünme sakın. O seçimi senden başka kazanacak tek adayı bile hayatta bırakmayacağım.'' Teşekkür ederim efendim, dedi Vurkos. ''Her zaman size layık olmaya çalışıyorum. Ayrıca Kayıp Diyarlar'a yapacağımız saldırı için ordum hazır. Emirlerinizi bekliyoruz kıymetli kralım.''
Güzel, çok güzel diye karşılık verdi Ursula. Demin yüzünde olan öfke yerini sevince bırakmıştı. ''Eğer başka bir şey yoksa gidebilirsin.'' diye ekledi. Vurkos çekinceli bir halde: ''Efendim şey, aslında bir şey danışmak istiyorum size. Doğu halklarının warglara yapacağı saldırıyı konseyde kabul ettik ama bu bizim aleyhimize olmaz mı? Yani Ottasur'un wargları bizlere senelerdir destek oluyor, doğu halklarının güçlenmesini önleyerek. Eğer wargları öldürürsek doğu halkları yine eski özgürlüklerine kavuşacaklardır. Yine de isterseniz oraya gönderilecek askerleri de hazırlayabilirim.''
''Aklını böyle zor konularla yormayıp bana danışmanı çok seviyorum Vurkos. Biz oraya göstermelik askerler yollayacağız elbette. Ama sadece ufak, değersiz birlikler olacak bunlar. Ölmesini istediğin generalleri seç ve biraz askerle yolla gitsin. İstesem balistalarımla o yuvayı Ottasur'un başına yıkarım. Bunu ulu kurtta çok iyi biliyor. Yine de senin gibi Ottasur da bana çok büyük hizmetlerde bulundu. Korkma biz destek vermezsek doğu halkları o yuvayı yıkamazlar.'' deyip sohbeti sonlandırdı Ursula.
Löfer savaşın zorlu geçeceğini biliyordu. Bu yüzden ordu yapısında değişikliğe gitmeye karar verdi. Warglar güçlü pençeleri ve ağırlıkları ile normal şartlarda insan hanedanlarına üstünlük kuruyordu. Piyadeler ilk önce gözden geçirilmesi gereken birimlerdi. Triyanon piyadelerinin zırhları çok kalın değildi. Buna gerek de duymamışlardı bu zamana kadar. Çünkü ağırlığın artması askerleri hantal hale getiriyordu ve hanedan savaşlarının kazanılmasında en önemli faktörlerden biri de hızlı askerlerdi. Şimdi ise karşılarında cüsseli ve insanların ulaşamayacağı hızlara çıkabilen yaratıklar vardı. Onlarla hız yarışına girmek mantıksızdı. Geriye tek çare kalıyordu. Olabildiğince dayanıklı zırhlar yapılmalıydı. Löfer konuyu araştırmak için kapı kapı güvendiği demir ustalarının dükkanlarını gezdi ama hiçbiri onu tatmin etmemişti. En sonunda Gekpollü bir ustanın yanına gelip selam verdi. ''Merhaba demirci efendi. Beni tanıyor musun?'' dedi Löfer. Demirci hemen ayağa doğrulup: ''Aman beyim sizi Dalk'ta tanımayan mı var. Buyurunuz. Hoş geldiniz fakirhaneme. Kılıca mı ihtiyacınız var? Hemen Malyen'in en iyi kılıçlarından birini ayarlayayım size.''
Löfer: ''Kılıca ihtiyacım yok demirci efendi. Beni dinle şimdi. Senin adını çok uzaklardan işittim ben. Kendine ait zırhlarını, farklı bir alaşım katarak yaparmışsın. Bu da zırhlarını çok daha güçlü yaparmış. Dükkanında bir tane varsa denemek isterim.'' dedi. Adam durumu garipsemişti. ''Efendim elbette getireyim ama bu zırhlar çok ağırdır. Yani ne yaptıysam daha hafif hale getiremedim. Eğer savaşa gidecekseniz bu sizi çok zorlayacaktır. Yine de içeride bir tanesi var getireyim.''
Adam hemen koşarak dükkana girdi ve içeriyi karıştırmaya başladı. ''İşte buldum!'' diyerek geldi saniyeler sonra. Löfer zırhı iki eliyle kavradı. Gerçekten de bahsedilen kadar ağırdı zırh. Demirciye dönüp: ''Şimdi bunu havaya kaldırıp sıkıca tutmanı istiyorum. Bir test edelim bakalım marifetlerini.'' dedi. Adam hemen denileni yaptı. Zırhı tutup olabildiğince kaldırdı. Bir yandan da korkuyordu. Kılıç darbesi ona da isabet edebilirdi çünkü. Löfer kılıcını yavaşça kınından çıkardı. Hedefe odaklandı ve derince nefes aldı. Sonra hızlı bir darbeyle kılıcını zırha vurdu. Demirci gözlerini kapatmıştı bu anda. ''Tamamdır demirci efendi aç gözlerini. Gerçekten de bahsedilen kadar marifetliymişsin. Dalk askerlerinin zırhlarını bu alaşım ile kaplamanı istiyorum. Fazla zamanımız da yok bilesin.'' dedi Löfer. Demirci zırhı yere bırakıp üzerine baktı. Böylesine sert bir darbeye karşı sadece üzerinde ufak sıyrıklar oluşmuştu. ''Elbette efendim, elimden geleni yaparım.'' dedi demirci. Löfer adamın yanına, zırh imalatında ona destek verecek demirciler yolladı. İki ay içinde Triyanon ordusunun zırhları istenilen düzeye ulaştırıldı.
Ordular hazırdı. Wargların Geniş Düzlük'teki en büyük yuvasının etrafı sarılmış, sadece emir bekleniyordu.
Elbette bu noktaya gelinene kadar önemli sayıda zayiat verilmişti. Triyanonların komutasında Löfer, Boselyonların komutasında Horus ve Andoritlerin komutasında ise Royve vardı. Diğer hanedanlarsa sadece belli sayıda birlikler göndermişti.
Son saldırıya ramak kala Löfer'in kaç gündür moralinin bozuk olduğunu fark eden Royve sordu: ''Löfer bak biz dostuz. Günlerdir soruyorum sana neyin var diye bir şey yok deyip geçiştiriyorsun. Bu belki de son görüşmemiz olabilir. Warglarla savaşırken kimin öleceğini bilemeyiz. Eğer derdini öğrenemeden ölürsem gözüm açık gider.'' Löfer daha fazla bunu saklayamazdı.
''Yüksek Konsey toplantısından sonra Vurkos'u bir köşede sıkıştırıp, Ursula ile yaptıkları planı öğrendim. Noraşak ordusu kısa süre sonra Kayıp Diyarlar'a saldıracak. Eğer buradan sağ çıkabilirsem, en kısa sürede oraya gidip Ursula'nın oyununu bozmalıyım. Yanlış adamı kıstırdım aslında ben. Keşke biraz daha sabredip Ursula'nın boynuna dayasaydım bıçağı. Oradan çıkamayacağımı bilsem de o başı gövdesinden ayırırdım. Biliyor musun zamanında Ursula, sırf ben Dalk ordusu komutanı olmayayım diye evime eşkıyalarını gönderip beni ailemle tehdit etti.''
Royve cevap verdi: ''Ben sadece Moras'tan dolayı ona kızgın olduğunu zannediyordum. Bilmediğim olaylarda yaşanmış meğer."
''Sana şu kadarını söyleyeyim. Şu anda Malyen'de ki tüm problemlerin sorumlusu Ursula'dır. Eğer o geberirse herkes rahatlayacak.'' dedi Löfer. Biraz sonra çadırın girişinden içeri Egjol geldi. ''Efendim hazırlıklar tamam emrinizi bekliyoruz.'' Tamam öyleyse başlayalım, dedi Löfer.
Askerler zırhlarını tekrardan giyinip saldırıya hazır pozisyona geçtiler. Verilen emirle birlikte taarruz başladı. Birlikler ilerlemekte zorluk çekiyordu. Warglar süratli ve hareket kabiliyeti yüksek yaratıklardı bu da insanlara çok sayıda kayıp verdiriyor, bazı askerler ise kaçıp gidiyordu.
Savaşın en hararetli olduğu anda Boselyon birliğinden kötü bir haber yayıldı. Sancakları düşmüş ve komutanları Horus feci şekilde can vermişti. Ama daha hiçbir şey bitmemişti. Bu savaş Malyen'de yaşayan birçok insanın hayatını birinci dereceden etkileyecekti. Ve bu fırsat bir daha ele geçmeyebilirdi.
Artık saldırının son safhasına yaklaşıldığı anda, yuvadan devasa boyutuyla wargların lideri belirdi. Onun adı Ottasur'du. 861 yılında yapılan Dotri Savaşı'na bile katılmış bu yaşlı kurt ayrıca Malyen'deki konuşabilen tek wargtı. Tüyleri simsiyah, dişleri hançer gibiydi. Gözüne Egjol'ü kestirdi ve şimşek gibi yerinden fırladı. Dişleriyle Egjol'ü kavrayıp sertçe bir kayanın dibine fırlattı. Löfer bunu görmüş ve deliye dönmüştü. Bu öfkeyle Triyanonlar adeta warg sürülerinin köklerini kazımaya başlamıştı. Savaş yarım saat sonra bitti. Alanda bin kadar warg leşi ve on bine yakın sayıda da insan ölüsü bulunuyordu. Ottasur ise bir fırsatını bulup Büyük Orman'a kaçmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ON HANEDAN
FantasíaON HANEDAN On Hanedan, bir Türk fantastik kurgu romanı. Yerli yazarlarımızın ısrarla uzak durduğu bu tür, aslında okuyucuyu daima diğerlerine göre daha çok cezbetmiş ve merak uyandırmıştır. Kitap uyarlaması fantastik filmlerin aldığı ilgi ve teveccü...