Güneş tepeden kızdırıyordu. Yüzlerce dev, Hasem Düzlüğü'nde büyük adımlarla yürüyordu. Bazı devler susuzluktan yere çökmüştü. Saniyeler sonra bunlar yavaşça ölmeye başladı. Akbaba, sırtlan gibi hayvanlar leşlerin üzerine üşüşüyordu. Turk devlerin bu halde olmasına üzülüyor bir yandan da içten içe söyleniyordu. ''Hepsi senin suçun Bohan. Ölen devlerin tek suçlusu sensin. Kibirli Ekselonlara boyun eğiyorsun.'' Turk, koca dev cesetlerini gördükçe sinirleniyordu. Artık kralına duyduğu saygı, yerini kin ve öfkeye bırakmıştı. Aklında artık Bohan'ı fırsatını bulup yolculukta imha etme fikirleri oluşmuştu. Biraz daha gidince yorulan birlik kamp kurmaya karar verdi. Turk homurdanmaya devam ediyordu:
''Neden geldim ki buralara kadar. Kanı beş para etmez hanedan bozuntularını kurtarmak için kat ettiğimiz yola bak!'' Bohan bunları duydu.
''Kes sızlanmayı Turk. Biz devlerin yaptığı en iyi iş için buradayız. Yani savaşmak. Zaten hava yeterince sıcak. Eğer beni böyle bunaltmaya devam edersen seni öldürüp yolumuza öyle devam ederiz bilgin olsun.''
Turk bu sözlere şaşırmıştı. Nasıl olur da Bohan, Ekselonlar için kendi ırkından birini öldürmekle tehdit ederdi. Turk'un aklında onlarca soru dönüp dolaşıyordu. Hayır, o bu birliğin amacına hizmet etmek istemiyordu. Ve bundan kaçınmaya çalışacaktı.
Evet, dedi ve devam etti: "Bizim yaptığımız en iyi şey savaştır. Ama kendi ırkımız için savaşmak, onların güvenliği için gerekirse ölmektir amacımız. Dedemiz Zoak'ta bunun için savaştı. Bizleri bir hanedanda topladı ve Kayıp Diyarlara yerleştirdi. Şimdi ise fersahlarca yol uzaktayız vatanımızdan. Peki ne için? Şuan insan hanedanları, Kayıp Diyarlara girip kadın ve çocuk devleri öldürse biz hiçbir şey yapamayacağız. Ki daha önce de yaptılar bunu. Kendine gel Bohan. Seni biz, devlerin kralı olman için seçtik. Başkalarının uşağı ol diye seçmedik."
Bohan bu sözlerden sonra yavaşça Turk'a yaklaştı. Sağ yumruğunu sıktı ve Turk'un suratına indirdi. Turk sert bir şekilde yere düştü. Burnu kanıyordu. Aklından "işte tam zamanı" diye geçirdi önce. İçindeki öfkeyi dökebilirdi şimdi. Ayağa doğruldu ve Bohan'a doğru diklendi. Bunu gören diğer devlerde ayağa kalkıp Turk'u dikkatlice süzmeye başladılar. Turk tam yediği yumruğun karşılığını verecekti ki etrafındaki öfkeli devlere takıldı gözü. Eğer şuan bunu yaparsa diğer devler Bohan'ın yanında yer alacaktı. Vazgeçip koca ellerinin parmaklarını çözdü ve oradan uzaklaştı.
Ordu bir sonraki gün Sadiser'deki limanın önüne kadar geldi. Ekselon askerleri de onlara eşlik ediyordu. Ama onlar devlerden uzak duruyorlardı yolculuk boyunca. Akşam olunca kamplar kurulurdu. Bu kamplarda Ekselon askerleri devlerin olduğu bölgeden yüz metre kadar uzakta toplanırdı. Her ne kadar Ursula'nın emirlerine boyun eğseler de askerler devlere güvenmiyordu. Çünkü devlerin içinde Turk ve onun gibi düşünen ayrılıkçı devler vardı. Ve bu devlerin bir gece baskını ile Ekselon askerlerini öldürmeyeceğinin garantisini kimse veremezdi.
Birlikler kıyılara yaklaşınca durakladı. Orfos'un söylediği gibi burada da otuz gemi vardı. Devler koca adımlarıyla gemilere yürümeye başladı. Turk, Bohan'ın önünde yürüyordu. Tam gemiye adım atacakken durakladı. Bohan onu sertçe itip: ''İlerle Turk! Senin kararsızlığın ile uğraşacak zamanımız yok.'' dedi. Turk, kıyıya doğru baktı. Kaçıp gitmeyi düşündü bir ara. Ama yine vazgeçti. Kaderi nedendir bilinmez, onu adeta savaşın içine çekiyordu ve o da bu girdabın içinde sürüklenip gidiyordu.
Devler gemilere binip Çurh'a doğru yol almaya başladılar. Karada olduğu gibi Ekselonlar, devler ile yan yana gelmemek için aynı gemilere binmedi. Bazı alıngan devler bunu duygusal karşılamış ve üzülmüştü. Dışlandıklarını yolculuk boyunca hissetmişlerdi çünkü. Şimdi siz şunu sorabilirsiniz: ''Koskoca yaratıklar böyle şeylerden alınır mı?'' Devler çok farklı yapılara sahiptir. Bununla birlikte aşırı duygusal ve hassas olabilenleri de vardır. Trollerden ayrıldıkları en önemli hususlardan biri de budur. Troller duygusal değildir. Hüzünlenmez veya ağlamazlar. Onlar için en önemli şey ailedir. Sadece iç güdüleri gereği onu korumaya çalışırlar. Yani kısacası devlerden çıkardığımız üzere, duyguların boyutlarla alakası yoktur. Yeri geldiğinde koca devler bile içlenebilir.
Kilometrelerce gidilen yoldan sonra Quatra yarımadasını gören Ekselonlu kaptan: ''Geldik, hazırlanın Bohan!'' diye bağırdı. Bohan: ''Burada kimler var?'' diye karşılık verdi bağırarak. Kaptan: ''En son bıraktığımda bizim elimizdeydi. Umalım da hala öyle olsun.'' dedi.
Beş yüz metre daha denizde yol alınmıştı ki, öndeki üç geminin alev aldığı görüldü. Gemilerden çıkan ateş, kırmızı ile siyah karışımı bir renk almıştı. Etrafa koca gemilerin parçaları savruluyordu. Evet korkulan olmuştu. Hazorlar, Çurh'u işgal etmiş ve Etenalı büyücüleri buraya kadar getirmişlerdi. Büyük ihtimalle Ekselonların denizden gelecek yardımlarını engellemek amacıyla yapılmış bir plandı bu ve işe de yarıyordu.
Dakikalar sonra gemilerin hepsi alev almaya başlamıştı. Denizin üzeri kana boyanmıştı. Devlerin çoğu, patlamalarla birlikte ölmüştü. Bazı devler yanan gemilerle birlikte Sadiser'in sularında can veriyor, bazıları ise önceden atlayıp kıyıya kadar yüzemeden boğuluyordu. Bunlardan biri de Bohan'dı. Gemi battığında olanca gücüyle denizde çırpınmaya başlamıştı. Etrafına bakınıp yardım aradı. Gözleriyle Turk'u fark etti. Turk, bir devin cüssesine göre iyi yüzüyordu. Genelde devler yüzmeyi bilmez ama Turk bunun istisnasıydı. Çünkü küçüklüğünden beri devlerin korkulu rüyası olan denizle yüzleşmek için çok çaba harcamıştı. Bohan ona: ''Turk yardım et, boğuluyorum. Lütfen.'' diye seslendi. Ama Turk hiç oralı dahi olmadı. Kralının ölümünü umursamıyordu. Zaten fırsatı olsaydı kendi öldürecekti Bohan'ı. Şimdi ise bu görevi ondan deniz devralmıştı. Saniyeler sonra Bohan'ın sağ kolu da denizin yüzeyinde görülmez oldu. Turk ise olanca gücüyle kulaç atmaya devam ediyordu. Havada uçuşan bombalar şölen gibi etrafı aydınlatıyordu. Sadiser'de batan otuz gemi, teker teker kıyıya vurdu.
Bu bozgundan bir saat sonra Vazilek'ten gelen Ekselon askerlerinin gürültüsü duyuldu uzaktan. Topraklarının işgal edildiğini duyup destek amaçlı gelmişlerdi. Hazorlar aylardır şehirleri zapt ediyordu ve şu ana kadar böyle bir karşı hamle ile karşılaşmamışlardı. Çarpışmanın en şiddetli olduğu anlarda kıyıya vurmuş genç devin kolları kıpırdamaya başladı. Evet, Turk yaşıyordu. Yüzmeyi az buçuk bilmesi dahi onu hayatta tutmaya yetmişti ve yine Turk, boğulmaktan kurtulmuştu. Kafasını kaldırmaya çalıştı. Etrafta iki farklı insan grubunun savaştığını gördü. O da tam bu savaşın ortasında kalmıştı. Ayağa kalktığında bir grubun üzerindeki kıyafetin, Kayıp Diyarlar'a gelen birlikle aynı olduğunu fark etti. Bunlar Ekselon askerleri, diyip dev cüssesiyle aralarına daldı. Turk, askerleri ikişer üçer kağıt gibi savuruyordu. Hazorlar kendilerine yardım eden Turk'un neyi amaçladığını anlamasalar da ona bir yandan destek oluyorlardı.
Akşama doğru savaş bittiğinde Rulyen çevresindeki askerlerle çıkageldi. Yorgunlukla yere çöküp kalan Turk dikkatini çekti. Hazorlu askerlerden savaş meydanındaki yardımını öğrenince yanına gitti.
''Kimsin sen, neden bize yardım ettin?'' Rulyen bir yandan da temkinli davranıyor, fazla yaklaşmıyordu.
''Adım Turk. Size yardım etmek niyetiyle gelmedim. Ama bu saatten sonra gidecek yerim de yok. Eğer izin verirseniz size hizmet ederim. Yok istemezseniz de beni burada öldürün." Rulyen bu sözler üzerine askerleri ile istişare etti. Turk yaşayacaktı!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ON HANEDAN
ФэнтезиON HANEDAN On Hanedan, bir Türk fantastik kurgu romanı. Yerli yazarlarımızın ısrarla uzak durduğu bu tür, aslında okuyucuyu daima diğerlerine göre daha çok cezbetmiş ve merak uyandırmıştır. Kitap uyarlaması fantastik filmlerin aldığı ilgi ve teveccü...