3.KISIM,8.BÖLÜM-BİR İDAM

151 111 0
                                    

Yıllar Nauselom'u yaşlandırıyordu. Ama onun çökmesinin sebebi yaşlılık değil, hayatı boyunca yaptığı ihanet ve zulümlerdi. Ve bu zulümlerin karşılığı olarak aylardır kafası kırık biri olan Sorata ile birlikte Kasdron zindanlarında çürümeye mahkum edilmişti. Moras'ı öldürdüğü an, bazı geceler rüyalarına giriyordu. Nauselom rüyasında; kendi yayından çıkan okunu Moras'a fırlattığı vakit ok tam bedene saplanacak iken bir anda havada kalıyordu. Moras ona dönüp: "Yaptığını iyi düşün. Kötülüklerin bir gün gelip boynuna dolanır." diyor ve o anda Moras'ın gözleri Nauselom'un içine işlercesine yakınlaşıyordu. Defalarca bu rüyayı görmüştü Quatra'nın devrik kralı. Her defasında ise: "Moras!" diye uyanıyordu. Sorata ilk başlarda buna anlam verememişti. Bir gün bu durumu sordu: "Kim bu Moras? Rüyalarından sürekli onun ismi ile uyanıyorsun." Nauselom uykunun verdiği mahmurluk, kabusun verdiği korku ile irkildi. Boncuk boncuk terliyordu. Kafasını kaldırdı. Derince nefes alıp cevap verdi. "Geçmiş pişmanlığım o benim. Ruhumu esir eden pişmanlığım..." dedi. Sorata, Nauselom'un eski Kara Şövalye komutanı olduğunu biliyordu. Ve aynı zamanda uzun zamandır Otonas'ta şövalye olmanın bazen zalim olmayı gerektirdiğini de biliyordu. Ursula başa geldiğinden beri şövalyelerin elleri kandan temizlenmez olmuştu. Bu yüzden meseleyi bir daha açmadı Sorata.

Son zamanlarda bir gelişme yaşanmıştı. Nauselom'un ganimet olarak Ursula tarafından alınan eşi Mahnates, tedbirlere rağmen Ursula'yı öldürmeye kalkışmış fakat bu hareketi hafifçe yaralamaktan ileriye gidememişti. Ursula, Mahnates'i sadece zevcesi olarak almamıştı. Ayrıca günlük işlerini de ona yaptırıyordu. Bu işlerin içinde kralın günlük yemeklerini getirmekte vardı. Ama Mahnates mutfakta yapılan yemeklere herhangi bir şekilde müdahil olmazdı. Sadece hazır şekilde alıp krala götürürdü. Günlerden bir gün, aşçılar ve mutfaktan sorumlu kişiler görev yerlerini bırakmak zorunda kalmıştı. Kralın dahi bu durumdan haberi yoktu. Mahnates mutfağa gelir gelmez durumu fark etti ve hemen işini görebilecek büyüklükte bir bıçak aramaya koyuldu. Sonunda aradığı bıçağı buldu ve karnına sakladı. Yemeği tepsiye koydu, kralın huzuruna çıktı. Mahnates'in yüzü gülüyordu. Bu Ursula'nın da dikkatini çekmişti. Çünkü Mahnates buraya esir olarak getirildiğinden beri böylesine mutlu görünmemişti. Kral merakla sordu: "Seni böylesine mutlu görmek ne güzel. Söyle bakalım yüzünde güller açmasının sebebi nedir?" Mahnates tavrını bozmadan cevap verdi: "Kıymetli kralım. Artık bir şeyleri değiştirmenin vakti geldiğini anladım. Ben Nauselom ile zaten zoraki bir evlilik yapmıştım. Ama işte senelerdir birlikte olduğunuz kişiye zamanla alışıyorsunuz. Size aylardır böylesine agresif davranma sebebim buydu. Şimdi ise ne Nauselom'un ne de benim buradan çıkma ihtimalimiz yok. Ve bu hayata alışma vaktim geldi diye düşündüm. Beni affederseniz bundan sonra size karşı daha saygılı davranmak istiyorum." Ursula bu duruma hem sevinmiş ama aynı zamanda temkini elden bırakmak istememişti. "Elbette. Durumunu kabullenmen benim de hoşuma gider. Yaptıklarından dolayı affedildin." dedi.

Mahnates yavaşça tepsiyi kralın önüne koydu. Ardından karnından çıkardığı bıçağı Ursula'nın sol omzuna sapladı. Kralın omzundaki damarların az da olsa kesilmesi ile o pahalı kıyafetleri kırmızıya boyandı. Ama bıçak, çelik zırhın olduğu bölmeye denk gelmişti. Bu yüzden Ursula hayati bir yara almadı. Avazı çıktığı kadar: "Nöbetçiler, nöbetçiler!" diye bağırdı. Askerler hemen içeri girip Mahnates'i tevkif etti. Önceden güvendiği insanlara en pis işlerini yaptıran Ursula, şimdi güvendiği veyahut güvenmek istediği birisi tarafından bıçaklanmıştı. Elbette bunun bedeli olacaktı. Hem de çok ağır bir bedel! Yarın Mahnates, Nauselom'un gözleri önünde idam edilecekti.

Bu gece Nauselom için ölümden beterdi. Gözüne uyku girmiyordu. Gençlik yıllarında sevdiği Mahnates'i düşündü bir an. Ve onu düşürdüğü durumu düşündü sonra. Hepsi Nauselom'un suçuydu. Kendisine o kadar çok kızıyordu ki, Malyen'de olan tüm kötülüklerin sorumlusu gibi hissetti kendini.

Her gece ağzı susmak bilmeyen Sorata ise bu gece suskundu. Nauselom'un gözlerinin içine bakıyordu. Gözler çok şeyi anlatır. Ama Nauselom'un gözlerinde ne gariptir ki öfke yoktu. Yarın çok sevdiği karısı, Ursula tarafından öldürülecekti ama o bundan dolayı Ursula'yı sorumlu tutmuyordu. Kendi düşen ağlamazdı. Nauselom'un da ağlayacak bir yapısı yoktu zaten. Onun gözleri hüzün ve pişmanlık ateşiyle yoğrulmuş duyguları barındırıyordu.

Gece boyunca uyuyamadı. Bir sağa bir sola döndü. Arada kalkıp zindanın penceresinden gökyüzüne bakındı. Bunca keder, gecenin ilerleyen saatlerinde Nauselom'u çökertmişti.

Sabah ise yine pencereden içeri sızan güneş ile uyandı. Bu sabah Sorata'dan önce uyanmıştı. Ayağa kalktı ve gardiyanın gelmesini bekledi. Birkaç dakika sonra merdivenlerden ayak sesleri duyuldu. Asker gelip kapıyı açtı ve Nauselom'un ellerini zincirle bağladı. Quatra'nın düşüşünden beri Kasdron zindanından dışarı adımını atmamıştı. Temiz havayı içine soludu. Mutlu olacaktı bir anda olsa ama uzakta karısı için hazırlanmış urganı görünce tüm umutları suya düştü.

İdamın gerçekleşeceği sahnenin tam karşısındaki oturaklarda Ursula ve generalleri oturmaktaydı. Nauselom zor adımlarla sahnenin önüne kadar geldi. Mahnates'i de koluna girip getiren askerler görünmüştü işte. Mahkumun yüzünü, kral Ursula'ya doğru döndürdüler. Ursula alay eder bir dille sordu: "Bana yaptığın ihanetten dolayı bu ritüeli uygulamamam gerekirdi aslında. Sende eski kocan gibi hain çıktın. Sana güvenmiştim, değer vermiştim. Sen ise benim güvenimi boşa çıkardın. Yine de generallerim ile yaptığım istişareden dolayı sormaya karar verdim. Biz Ekselonlarda bir adettir. Ölene son arzusu sorulur. Söyle bakalım Mahnates. Son arzun nedir?''

Mahnates vakur bir şekilde cevap verdi. "Yaptığını iyi düşün. Kötülüklerin bir gün gelip boynuna dolanır." Nauselom sözcükleri duyar duymaz afalladı. Bu nasıl olabilirdi? Günlerdir gördüğü rüyalardan şiddetle uyanma sebebi cümlelerdi Mahmates'in söyledikleri. Ama onun rüyalarında konuşan Moras'tı. Şimdi ise eski karısı Mahnates vardı karşısında. Sadece aynı cümleleri kuran kişiler farklıydı. Söylenen sözlerin hitabı ise çok da farklı değildi aslında. İkisi de çok ah almıştı. Ursula'da, Nauselom'da... Ve mahkumların ikisi de aynı anda kurmuştu bu cümleyi. Masum oldukları halde öldürülürken...

Ursula sinirlenmişti. Arenaya, yarasından ötürü generallerin desteği ile geldi. İki koluna da en sevdiği komutanlar girmiş ve oturacağı yere kadar eşlik etmişlerdi. Bıçak kalbin üç parmak kadar üzerine saplanmıştı. Eğer azıcık daha aşağı girseydi bugün zalim kral ölmüş olacak, Mahnates'te büyük ihtimal böyle yargılanmayacaktı. Gerçi onun ki yargılanmak dahi değildi. Hiçbir mahkemeye çıkmadan, suçu neden işlediği merak edilmeden, kralın emri ile idam sandalyesine çıkmıştı. Askere işaret yaptı kral. Mahnates yavaş adımlarla sandalye üzerine çıkarıldı. Etrafta sessizlik hakimdi. Güneş tepeden olabildiğince yakıcı bir halde iniyordu yeryüzüne. Havada uçan kuzgunlar dahi sonucu beklercesine sessizliğe bürünmüştü. Otonas'ta genellikle ihanet eden erkeklerin başı vurulur, kadınların ise iple idamı icra edilirdi. Ama cellat Mahnates'in başı vurulmayacak olmasına rağmen yine de o korkutucu siyah maskesini takmıştı. Ve kısa bir süre sonra celladın tekmesiyle birlikte kadın, ipte sallanmaya başladı. Nauselom öfkeyle etrafındaki askerlere saldırdı ve birinden aldığı darbeyle yere düştü. Ayağa kaldırılıp zindana geri götürülmek için sürüklenmeye başladı.

Görevli askerlerden biri Nauselom'u alıp zindanına getirdi. Fakat zindanın kapısını açarken arkasından bıçaklandığını hissetti asker. Evet, Nauselom yere beyhude düşmemişti. Bilerek düşmüş ve ellerinin arasına, yerde gördüğü çakıyı gizlice saklamayı başarmıştı. Sorata şaşkınlıkla kapının önüne geldi. Şimdi ikisi de buradan çabucak kaçmalıydı.

ON HANEDANHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin