Ursula, Nisan ayında Kara Şövalyelerden oluşan beş kişilik bir ekibi Dalk'a gönderdi. Amacı sürekli işlerine çomak sokan Löfer'i susturmaktı. Grubun lideri Mearyen Ekselon'du. Beş şövalye tebdili kıyafetlerle atlarına binerek iki ayda Dalk sınırlarına ulaştı. Sınır kapısındaki muhafızlar, bu iri yapılı adamları durdurdu. ''Kimsiniz ve bu topraklara neden geldiniz? Sizi tanımıyorum?'' dedi muhafızlardan biri. Bir şövalye Mearyen'in kulağına sessizce fısıldadı: ''Efendim foyamız ortaya çıkacak. Bunları öldürüp gidelim.''
Mearyen soğuk kanlıydı. ''Merak etme. Elimizden geldiğince sakin gireceğiz. Eğer problem olursa uygun bir vakitte senin dediğini yaparız.'' Duydukları karşısında şövalyenin yüzü gülmüştü. Muhafızın suratına küçümser şekilde baktı. Mearyen tekrar muhafıza dönerek konuştu:
''Buraya tacir olarak geldik. Boselyon kralı bizleri Triyanonlar ile ticareti daha çok kuvvetlendirmek için yolladı. Yanımızda yüklü para getirdik.'' Bunu der demez atından indirdiği altın dolu küfeyi muhafızın önüne attı. Herkes şaşırmıştı. Hatta diğer şövalyeler de şaşırmıştı çünkü bu küfenin içinde ne olduğunu bilen yalnızca iki kişi vardı.
Ursula, Mearyen'e gitmeden önce bu küfeyi bizzat kendisi hazineden alarak getirmişti. Hiç kimseye güvenmiyordu. Bu suikast çok gizli kalmalıydı. Ona dönüp: ''Al bu küfeyi. İçinde altın var. Dalk'a gidene kadar senden başka kimse bu küfenin içinde ne olduğunu bilmeyecek. Kıyafetlerinizden armaları sökün. Oraya Boselyonlu tacirler olarak gireceksiniz.'' demişti.
Muhafızlardan biri Mearyen'in dediklerine inanmamıştı ama Triyanon kanunları tacirlere büyük imtiyazlar tanıyordu. ''Tamam girebilirsiniz ama önce üstünüzdeki kıyafetleri arayacağız.'' dedi muhafız. Teker teker şövalyelerin üzeri aranmaya başlandı. Sıra son şövalyeye gelmişti. Muhafız elleriyle şövalyenin üzerini ararken Ekselon armasını fark etti. Bu şövalye, armasını çıkarmayı unutmuştu. Muhafız: ''Bunlar Ekselon askerleri, yakalayın şunları!'' diye bağırdı. Mearyen hemen atındaki saklı kılıcını çıkarıp muhafızlardan birini biçti. Diğerini ise beşinci şövalye kısa süre içinde hakladı. Mearyen sinirlenmişti: ''Nasıl böyle bir aptallık yaparsın? Sana armanı çıkarmanı söylemedim mi?'' Şövalye: ''Efendim özür dilerim. Ben...'' dedi ve sözünü bitiremeden aldığı sert tokatla yere yığıldı. Mearyen: ''Bu yolculuk boyunca bir daha yanlış yapanı affetmem. Duydunuz mu?'' dedi. Şövalyeler kafalarını onay mahiyetinde aşağı yukarı salladı. Korkudan hiçbiri sesini dahi çıkaramıyordu. On dakika sonra şövalyeler tekrardan yola devam ettiler.
Plan kusursuz ve Kara Şövalyelere yakışır olmalıydı. Mearyen ve ekibi üç gün boyunca Dalk'ta ki bir Ekselonlunun evinde kaldılar. Üçüncü günün gecesinde ise artık harekete geçme vakti gelmişti. Daha önceden öğrendikleri Löfer'in evine usulca yaklaştı suikast ekibi. Etraf yeterince sessizdi. Rüzgar esmiyordu. Ağaçlar adeta suskunluk yemini içindeydi. Bir kancalı ip yardımıyla önde Mearyen olmak kaydıyla iki kişi, Löfer'in oğlu Fetra'nın penceresinden içeri girecekti.
Fetra, Löfer'in tek çocuğuydu. Doğduğu günden beri birçok hastalıkla karşılaşmış ama hayatta kalma mücadelesini hiç yitirmemişti. Aslında Mearyen, baskın esnasında evin içinde kimin hangi odada olduğunu bilmiyordu. Bu yüzden bazı olaylar doğaçlama gerçekleşecekti. Tesadüf ki atılan kanca Fetra'nın odasına denk gelmişti. Kancanın tıkırtısı ile küçük çocuk uykusunda irkildi. Mearyen hızlıca tırmanmaya başladı. Onun tırmanması bitince arkasından iki kişi daha çıktı ipin üzerine. Geri kalanlar ise altta bekleyip her türlü ihtimale karşı önlem alacaktı.
Mearyen, pencereyi elindeki aletle kısa süre içinde açmayı başardı. İçeri sessiz adımlarla girdi. Hemen yarı uyanık Fetra'nın ağzını kapayarak bağırmasını engelledi. Fetra çok korkmuştu. Küçük çocuk, avazı çıktığınca bağırmak istiyor fakat sesi kimselerce duyulmuyordu. İki şövalye daha içeri daldı. Mearyen yanındaki askere işaret diliyle kapıyı açmasını söyledi. Elini çocuğun ağzından ayırmadan, koridor boyunca yürümeye başladılar. Çocuk Mearyen'in sert hareketlerinden dolayı bir yandan acı çekiyor diğer yandan da zorla yürütülüyordu. Mearyen Fetra'nın kulağına eğilip: ''Sessiz olursan sana bir şey yapmam. Şimdi bağırma ki seni hırpalamayayım.'' dedi.
Teker teker odaları kontrol etmeye başladılar. Sonunda Löfer'in yatak odasına geldiklerinde durdular. Yardımcı şövalye kapıyı açtı. Sessizce içeri girdiler ve kapıyı içeriden kilitlediler. Mearyen sol eliyle Löfer'i dürttü. Löfer şaşkınlıkla doğrulmaya çalıştı. Gaz lambasını yaktığında ise onu dürten adamın elinde kendi oğlunun olduğunu gördü. Mearyen çocuğun boğazına bıçağı dayamış ve Löfer'e sessiz olmasını işaret ediyordu. Bu arada tıkırtıları duyan Esser yani Löfer'in eşi yatağından kalkmak istedi. Fakat Mearyen'in talimatıyla duraksadı. Yardımcı şövalye onu kolundan tutup kenara çekti ve onunda boynuna kılıç dayandı. Löfer tedirgindi. Çünkü yapacağı bir hata hem oğlunu hem de karısını kaybetmesine sebep olabilirdi. Sesi titreyerek: ''Siz de kimsiniz? Ne istiyorsunuz?'' dedi. Mearyen: ''Ben bir şövalyeyim adım Mearyen ve sana önemli bir ikazda bulunmak için buradayım. Söylesene Löfer, Yüksek Konsey'de yaptıklarından sonra kral Ursula'nın seni affedeceğini mi sandın? Aslında ben, Moras'ı öldürmek isterdim. Ne yapalım bana da sen kaldın işte. Ama elbette yaşaman için bir şansın olacak. Yarından itibaren Dalk kralına gidip komutanlıktan feragat ettiğini söyleyeceksin. Aksi takdirde ne olacağını söylememe gerek yok herhalde.'' dedi.
Löfer, kendi için zerre korkmuyordu. O böyle ölümle burun buruna defalarca gelmişti. Fakat bu haydutlar sadece onu değil ailesini de öldürmekle tehdit ediyorlardı. Boğazını temizleyip: ''Benim gibi basit biri ne zamandır koca Ursula'yı korkutur olmuş?'' diye sordu Löfer. Mearyen elindeki bıçağı çocuğun boğazına bastırarak bir çizikle tehditini yeniledi. ''Senin gibi basit insanlar ayak altında dolaştıkça bizler emellerimize geç ulaşıyoruz. Hayat kısa biliyorsun. Ekselonların tekrardan Malyen'in her bir köşesine hükmettiğini görebilmemiz için acele etmeliyiz ve sende bize bu konuda yardım edeceksin.'' dedi Mearyen. Löfer vaziyetin ciddiyetini anlayınca atıldı: ''Dur dur bir dakika! Tamam dediğinizi yapacağım. Kralınıza bunu aynen iletin. Ama lütfen aileme zarar vermeyin.''
Mearyen'in yüzünde haince bir tebessüm belirdi. Bu arada sesleri duyan gardiyanlar kapıyı zorlamaya başlamıştı. Dışarıdan: ''Efendi Löfer iyi misiniz?'' diye bağırıyorlardı. Mearyen elindeki çocuğu yere fırlattı ve pencereyi açıp kancalı ipini kirişe bağladı. Pencereden inerken Löfer'e dönüp: ''Yarına kadar zamanın var. Eğer dediğimi yapmazsan önce ailen ölecek sonra da sen!'' dedi. Mearyen ve şövalyeleri gecenin karanlığında oradan uzaklaştı.
Fetra ve Esser hemen koşup Löfer'e sarıldı. Löfer: "Tamam geçti. Size böyle bir şeyi yaşattığım için çok üzgünüm. Ama bundan sonra kimsenin sizlere zarar vermesine izin vermeyeceğim." dedi. Bu arada kapı hala şiddetle korumalar tarafından çalınıyordu. Löfer gidip kapıyı açtı. Korumalardan biri: "Efendim iyi misiniz?" dedi. Löfer çok sinirliydi. "Neredesiniz siz? Adamlar elini kolunu sallayarak Fetra'nın odasına girdiler siz hala uyuyorsunuz." dedi. Korumalar mahcuptu. Löfer'in emriyle hepsi dışarı çıktı.
Fetra korkudan ağlıyor, Esser ise kocasını yatıştırmaya çalışıyordu. Löfer biraz daha sakindi şimdi. Esser bunun üzerine: ''Dediklerini yapacak mısın?" dedi. Soruyu sorarken sesi titriyordu kadının. Yaşadıkları kolay şeyler değildi.
Löfer kaybetmişti. Bu kayıp duygusuyla cevap verdi: ''Evet yapacağım. Benim zaaflarım var ve bunu düşmanlarım çok iyi biliyor. Ama yerime öyle birini bulmalıyım ki hem zaafı olmamalı hem de davamı sürdürebilmeli." dedi. O gece kara kara düşündü. Kim olmalıydı bu kişi?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ON HANEDAN
FantasiON HANEDAN On Hanedan, bir Türk fantastik kurgu romanı. Yerli yazarlarımızın ısrarla uzak durduğu bu tür, aslında okuyucuyu daima diğerlerine göre daha çok cezbetmiş ve merak uyandırmıştır. Kitap uyarlaması fantastik filmlerin aldığı ilgi ve teveccü...