Silahın patlamasıyla birlikte Löfer kendini yerde buldu. Ufak bir cisimden böyle ses nasıl çıkabilirdi? Ve yine bu cismi, ne işe yaradığını bilmeden Toras'a o hediye etmişti. Patlamayla Vurkos'un kanlar içinde kalıp yere yığıldığını gördü. Korkudan afallamıştı Löfer. Toras biraz sonra durumu fark etti. Löfer'in yanına gidip: ''Sen bana bunu verdiğinde ne işe yaradığını bilmiyordum. Sadiser'de kardeşimi aramak üzere yol aldığım zaman korsanlar tarafından yakalanıp tevkif edildim. Hapiste kaldığım sürece Hulyonlardan biriyle tanıştım. Hani şu Sarkhrist denilen yerde yaşadığı söylentileri olan zeki millet. O bana bunun adının silah olduğunu ve nasıl kullanıldığını öğretti. Ama artık bir işe yaramaz. Çünkü içinde mermi kalmadı. Yani onu artık çalıştıramayız.'' dedi. Löfer cevap verdi: "Hm yazık olmuş desene. Keşke böylesine önemli bir gücü olduğunu bilseydim. Belki de içindeki şeyden daha çok vardı o mağarada." Toras araya girerek: "Ne yani sana silahı birisi vermedi mi? Ben öyle olduğunu zannetmiştim." dedi. Löfer devam etti: "Sana söylemedim dimi. Ben onu bir mağarada bulmuştum. Neden bırakmışlar artık anlaması daha zor gerçekten." dedi. İki arkadaş bundan sonra biraz suskun kaldı. Sonra Löfer tekrar: "Peki şimdi nasıl hissediyorsun? Yani intikamını aldın artık." dedi. Toras: "Bilmem farklı bir duygu. Hayatımda ilk defa intikam alıyorum. Ailem ve ben hiçbir zaman intikam peşinde koşmadık. Ölen tanıdıklarımın yeri dolmadı ama yine de iyi hissediyorum galiba. Çünkü böyle zalim insanların Malyen'de nefes almaları dahi zarar."
Löfer: "Kimdi ölen yakınların peki? Gerçi Vurkos öldürdüğüne göre büyük ihtimal masumdular. Ama aynı zamanda bahsettiklerimiz insan da değil büyük ihtimal değil mi? Buralarda yaşayan çok insan olmaz çünkü."
Toras: "Evet insan değillerdi katlettikleri. İki tane yuraktı. Buraya geldiğimde zor durumdayken onlara sığınmıştım. Onlarda bana kapılarını sonuna kadar açmışlardı. Yemeklerini paylaşmışlardı. Hiçbir zaman güler yüzden başka bir şey görmedim o yanan evde. Bir tanesi, daha bebekti üstelik. Böyle masumlara kıydılar işte. Katiller sürüsü!" Sesi kalınlaşmıştı Toras'ın. Hothu'dan her bahsettiğinde zaten öfke küpüne dönüyordu. Löfer olanları anlayınca yüzünü yere çevirdi. "Ursula'nın köpekleri! Sonunda hak ettiklerini buldular. Umarım başlarında ki kralda en kısa sürede bu sonu yaşar." dedi Löfer.
Toras silahı Vurkos'un cesedinin üzerine attı. Löfer, Toras'ın sözlerini dinleyince kendine gelmeye başladı. Ayağa kalkıp: ''Sana beni tehdit eden şövalyeyi öldürdüğün için borçluydum. Şimdi ise intikamını almana yardımcı oldum yani borcumu ödedim. Artık bazı sorularıma cevap vermen gerekli. O gün beni tanıdığını söylemiştin. Bu nasıl olabilir? Ve elbette gerçek adını söylemedin. Senden sorularımın cevabını bekliyorum Gölge. Anlıyorum zor duygular içindesin ama gerçekten bunun vakti geldi zannediyorum."
Galiba açıklama yapmalıyım, dedi Toras. ''Aslında şunu söylemeliyim ki bir daha karşılaşacağımızı zannetmiyordum. Ama zaman bizi tekrar buluşturdu. Seni nasıl tanıdığımı sordun. Moras'ın arkadaşı değil miydin sen?''
Evet arkadaşıydım ama bunun konumuzla ilgisi ne ve ayrıca sen bunu nereden biliyorsun, diye sordu Löfer. ''Benim adım Toras yani Aryon Triyanon'un en büyük çocuğuyum. Moras ise benim en küçük kardeşimdi. Sana kardeşimin ölüm haberi geldiğinde bende tesadüfen Güven Toprakları'ndaydım ve bilgi toplamak için tebdili kıyafetleydim. Her şeyi duydum, elbette senin söylediklerini de. Sonra peşine takıldım sana fark ettirmeden. Kendi kendime seni koruma görevi üstlendim ama bunu senin bilgin olmadan yapacaktım. Mearyen'in senin evine girdiği gecede nöbetteydim. Fakat olan biteni evin penceresinden indikleri anda anladım. İçeriye gerçekten de çok sessizce girmişlerdi. Profesyonel bir birlik oldukları kesindi. O dört şövalyeyi öldürmek için bir hayli uğraştım. Ha, bu arada senin evine gelen beş kişiydi fakat birisi haberci olarak Dalk'tan ayrıldı. Her neyse... Onları gömebilmek için Büyük Orman'a gitmiştim ki ikinci kez kader bizi bir araya getirdi. Sonra yine aldığım haberle, diğer erkek kardeşim Koras'ın Quatra'da olduğunu öğrendim. Bir fırsatını bulup Horus Boselyon komutasındaki birliklerle oradaki çıkartmaya katıldım. Ama maalesef onu bulamadım. Sadece batıya gittiğini biliyorum. Bu saatten sonra tek amacım var. Ailemden geri kalanları bulup bir araya getirmek.''
Löfer tüm anlatılanları heyecan içinde dinlemişti. Söylenenler esnasında neredeyse gözünü dahi kırpmamıştı. En sevdiği arkadaşının kardeşi şuan karşısındaydı ve bu bilgiyi Löfer yeni öğrenmişti. Toras'ın cümleleri bitince bir iki saniye durup düşündü. Sonra kafasını kaldırıp sıkıca Toras'a sarıldı. Toras duruma şaşırdı önce. Sonra Löfer: ''Keşke bunu daha önceden söyleseydin bana. Neden söylemedin ki? Moras benim kardeşim gibiydi. Hatta ne kardeşi! Kardeşim olsa o kadar sevmezdim. Benim en zor zamanımda sadece Moras vardı yanımda. Hayatımı kurtardı. Ben o zamanlar çocuktum. Warg saldırılarından kaçıp Khadur Dağı'nda bir mağaraya sığınmıştım. O ve amcası da warglardan kaçıyormuş meğer. İlk amcası geldi yanıma. Ben o sırada uyuyordum. Aniden yakamdan bir elin tuttuğunu hissettim. Beni tutup sürüklemeye başladı.'' Toras araya girerek: ''Dur bir dakika. Amcası dedin? Adı neydi hatırlıyor musun?'' dedi. Löfer: ''Adı Hasem'di.'' diyince Toras derin bir iç çekti. ''Anladım. Hasem bizim amcamızdı evet. Ama yeğenleriyle hep kötü geçinirdi. En çokta benden nefret ederdi. Neyse sen anlatmaya devam et.''
Löfer devam etti: ''Hasem beni tam dışarı atacaktı ki Moras buna engel oldu. Dakikalarca benim mağarada kalmam için dil döktü. İşte o an Moras'ın ne kadar iyi biri olduğunu tüm yüreğimle hissettim.'' Toras gülümseyerek içinden: ''Merhametli kardeşim benim.'' dedi. Löfer: ''Sonra Hasem öldü ama. Sadece ikimiz kaldık yolculuğumuzda. Onun sayesinde Harpat'ın krallık sarayına girdik. Yine Harpat'ın kralını onun sayesinde tanıdım. Şuan onunla aramız amca-yeğen gibidir. Moras'ın bana iyiliklerini saymakla bitiremem.'' dedi ve duraksadı. ''Sen konuşurken aklıma takıldı. Moras, Koras diye bir kardeşinden bahsetmişti bana. Sende demin ondan bahsettin. Amcası Koras'ın akli dengesini yitirmiş birisi olduğundan bahsetmiş. Bu doğru mu?''
Toras yüzünü ekşitti. Yüksek bir tonla: ''Hayır tabii ki de! Koras çok zeki birisiydi. Eskiden Kasdron'da matematik yarışmaları yapılırdı çocuklar arasında. Normalde kral çocukları, böyle yarışmalara katılmazdı. Ne yalan söyleyeyim ben de katılmamıştım. Çünkü o zamanlar bu davranış, avamın çocuklarıyla eş görülmek anlamına gelirdi. Koras ise buna hiç aldırmadan her sene yarışmalara katılırdı ve yarışmalardan sürekli birinci çıkardı. Babam Aryon'da aksi bir şey söylemezdi ona, hatta gurur duyardı. Çünkü benim ailemin hiç güçte, gösterişte gözü olmadı. Velhasıl Koras'ın akıl hastası olduğu dedikodusunu yayanlar asıl aptal olanlardır.''
Löfer söylenenlere şaşırmıştı. ''Bu arada komutan Horus da öldü bilmeni isterim. Doğu halklarının warglara karşı verdiği savaşta kaybettik onu. İyi bir liderdi. Peki sen nereye gideceksin bundan sonra? Ben önümüzdeki sene yapılacak konseye kadar buraların güvenliği için kalacağım. Konsey günü ise Ursula'yı canım pahasına da olsa öldürmeyi düşünüyorum. Bana katıl. Birlikte intikamımızı alalım.''
Toras derince bir iç çekti. ''Benim için artık tek öncelik kardeşlerimi ve halamı bulmak. Bunun için de Çığlık Ormanları'na gideceğim. Umarım sen amacında başarılı olursun.'' İki dost sarılarak vedalaştılar. Toras uçsuz bucaksız ormanlara doğru yolculuğuna devam etti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ON HANEDAN
FantasiON HANEDAN On Hanedan, bir Türk fantastik kurgu romanı. Yerli yazarlarımızın ısrarla uzak durduğu bu tür, aslında okuyucuyu daima diğerlerine göre daha çok cezbetmiş ve merak uyandırmıştır. Kitap uyarlaması fantastik filmlerin aldığı ilgi ve teveccü...