6.KISIM,3.BÖLÜM-TURNUVA

100 74 0
                                    

Günler peşi sıra akıp gidiyordu. 11 Haziran 1232 günü Ursula'nın aylar öncesinden düzenlediği gladyatörlük turnuvası başlayacaktı. Aslında Malyen'de son yaşanan gelişmeler sonucunda turnuvalar süresiz olarak iptal edilmişti. Tek bir tanesi kalmıştı. Bu turnuva senelerdir süre gelen en eski savaş arenası olarak bilinirdi. Organizasyona, ejderhalar hariç diğer ırklardan toplamda 10 kişi katılmıştı. Doğu halkından katılan savaşçılar da vardı ama onların amacı diğer rakiplerinden farklıydı. Batılı rakipleri buraya ünlerine ün katmak, şan şöhret sahibi olmak veya para kazanmak için gelmişti. Doğulular ise son savaşa kadar kalıp Ursula'ya suikast düzenlemek istiyordu. Elbette Ursula'da aptal değildi. Doğudan gelen savaşçıların az çok amacını görebiliyordu. Bunu anlamak için çok akıllı olmak gerekmezdi. Daha yeni, kendi elleriyle Malyen'in en büyük masasını yani Yüksek Konsey'i dağıtmıştı zalim kral. Hanedan krallarını öldürüp başlarını ülkelerine göndermişti. Resmen meydan okumuştu herkese. Ama bu turnuvada tedbirini kendince almıştı Ursula. Korkakça davranıp turnuvayı iptal etti algısının etrafa yayılmasındansa risk alıp kelle koltukta gezmek daha uygun geldi ona.

İlk haftalarda yapılan müsabakalarda Ekselon, Hazor, Boselyon, Triyanon, Noraşak ve Vorgules hanedanlarından katılan savaşçılar hem mücadeleyi hem de canlarını kaybetmişti. Arena tıklım tıklım doluyordu her gün izleyiciler tarafından. Özellikle Otonas'ta yaşayan Triyanonlular oldukça ilgi gösteriyorlardı turnuvaya. Yarı finaldeki ilk maçta Andorit halkından Royve ile warg halkından uzun süre ortalıkta gözükmeyen Ottasur karşılaşacaktı. Ursula arenanın başköşesinde bu görkemli maç için yerini almıştı. Royve hep bu anı beklemişti. Arkadaşı Egjol'ün katili şimdi karşısındaydı. Öldürülecekler listesini hazırlamıştı kafasında. Tek bir turnuva ile Malyen'i tüm kötülük odaklarından kurtarma şansı şimdi onun ellerindeydi.

Önce devasa kurt girdi arenaya. İzleyenler büyük bir çığlık kopartmıştı. Hepsi onun karşısına kim çıkarsa alt edeceğinden emindi. Ursula'da güveniyordu Ottasur'a. Ellerini sıvazlıyor ve ölmesini ümit ettiği rakibin sahneye çıkmasını bekliyordu heyecanla. Ottasur iki metre boyunda iri yapılı bir kurttu. Gözleri parıldıyordu. Pençeleri bir hançeri andırıyordu. Yelesi ise en zarif atların ki kadar gösterişliydi. Yavaş adımlarla arenanın ortasına geldi. Ardından kapıdan içeri Royve girdi. Elinde, hiç yanından ayırmadığı kılıcı ve üzerinde ise 2 milimetre kalınlığında çelikten yapılmış piyade zırhı bulunuyordu. Buradan anlıyoruz ki Royve savunma ağırlıklı değil daha çok saldırı yönlü savaşacaktı. Çünkü üzerindeki zırhın türdeşlerine göre kalın olduğu söylenemezdi. Karşısında hanedanlara korku salan ulu kurt varken üstelik. Ekselon şövalyelerinin eğitimde giydiği zırhların kalınlığı bile 3 milimetreydi. Yine de ağırlığın az olmasının hızını arttıracağı konusunda şüphe yoktu. O rakibinin ağır adımlarına karşın süratlice geldi meydanın ortasına. Ottasur, Royve'yi görünce kibir kokulu bir bakış attı ve konuşmaya başladı. ''Bana karşı koyamazsın. Ben ulu kurtum. Senin kitaplarda okuduğun savaşları duyduğun kahramanları ben bizzat gördüm, tanıdım, yaşadım. Andoritsin galiba. Sizi iyi tanırım. İki sene önce bir grubunuz bizim yuvalarımıza saldırmıştı. Oradaki tüm wargları katlettiniz. Ben hariç. Ve ben yaşadığım sürece sizlere rahat yok.''

Büyük kurt konuştukça sinirleniyor, sinirlendikçe ise tüyleri diken diken oluyordu. Konuşma sırası şimdi Royve'de idi: ''Bahsettiğin olayda bende vardım Ottasur. Sen beni tanımazsın ama ben seni tanırım. O gün çok sevdiğim dostum Egjol'ü öldürmüştün. Bugün hesap günü.''

Ottasur'un öfkesi bir anda yerini kahkahaya bıraktı. ''En son kaçarken birini dişlerimle ısırıp fırlatmıştım. Bahsettiğin arkadaşın o olsa gerek. Kemikleri de bir hayli sertti.'' Bu laflar üzerine Royve küplere binmişti. Hızlıca koştu, zıpladı ve kılıcı Ottasur'a savurdu. Ulu kurt birden yerinden fırladı. Daha demin rehavetle konuşan warg, pür dikkat Royve'nin kılıcına odaklanmıştı. Ama saldırıya geçmiyordu Ottasur. Sadece Royve'nin etrafında daireler çiziyordu.

''Baban olan Fidorfi'yi bilirim. Neden onun gibi olmadın merak ettim şimdi.'' dedi Royve. Ottasur sözlere kulak kabartmıştı. Kurtun göz bebekleri, babasının ismini duymasıyla birlikte birden büyüdü.

''Nasılmış babam bakalım insanoğlu? Ne biliyorsun onun hakkında?''

''Fidorfi'yi birçok kitapta okumuştum. Kasdron'daki Enni Ortus'ta da yazar. O insanlarla arası iyi olan, hiçbir hanedana kin gütmeyen biriydi. Ayrıca senin gibi konuşabiliyordu. Defalarca Dalk'ı, Harpat'ı ziyaret etmiş ve krallarca onurlu şekilde ağırlanmış. Neden babanın yolundan gitmedin? Neden ona benzemedin? Eğer böyle yapsaydın şuan seninle karşı karşıya değil, başka bir savaşta sırt sırta olurduk.''

Ottasur dişlerini birbirine sürterek gıcırdattı.

''Enni Ortus ha? O kitabın hikayelerini ben de dinlemiştim. Babam siz insancıklarla iyi geçinmiş olabilir. Zamanını sizin ülkelerinizde geçirirdi sürekli. Beni ve kabilesini bırakıp çok uzaklara giderdi. Bu beni ilgilendirmez. Zaten kendi ırkını unuttuğu için fazla yaşayamadı. Fidorfi basiretsizin tekiydi. Aklı başında olan herhangi bir kurt insanlarla dost olmaz!''

Royve, Ottasur'un babası hakkındaki düşüncelerine şaşırmıştı. Royve'de babasından memnun olmayan birisiydi. Aile üyelerinden muzdarip iki savaşçının mücadelesiydi bu. Peki Ottasur'da babasına kızmakta Royve kadar haklı mıydı gerçekten? İnsanları sevmek, onlarla yaşamak bir wargı suçlamak için yeterli bir sebep miydi? Söz tekrardan Royve'deydi:

''Biz insanların arasında kötüler olduğu tartışmasız bir gerçektir. Ama Malyen'de yaşayan diğer soylar için de geçerli bu. Ne yani senin kavminde kötüler yok mu Ottasur?''

''Seninle iyiyi kötüyü tartışacak değilim insancık. Ama şunu söyleyebilirim. Siz insanların nefes alması dahi Malyen'de zarar. En çok canlıyı sizler katlettiniz tarihler boyunca. Kendi ırkınıza dahi ne zulümler yaptınız. Şimdi gelmiş bana iyilik dersi veriyorsun. Yaptıklarınızın bedelini hepiniz ödeyeceksiniz.

''Peki sen madem bizlerden bu kadar şikayetçisin ve bu uğurda babanı bile karalayabiliyorken, neden gidip içimizdeki en acımasız hanedana yani Ekselonlara hizmet ediyorsun?'' Ottasur bu soruyu bekliyordu. Tek solukta: ''Ekselonları sadece kullandım ben. Aramızda hiçbir zaman bir bağ olmadı.'' diyerek cevap verdi.

''Siz senelerdir Ekselonların köpekliğini yapan bir kavimsiniz. Senin hiç mi onurun yok ha? Ekselonları kullanmış! Onların sizi Zoki'ye kapatmaktan başka ne faydası oldu warglara acaba? Peki ya Ursula ne kazandı sizden? İstediği yeri yağmalattı ve kendisi gidip oralara kondu. Ölen kurtlarının o hale düşmesinin sebebi de sensin Ottasur. Belki de wargların, Ekselon kölesi olmaları fikri de sana aittir. Çünkü sen korkak bir zavallısın.'' dedi Royve.

Ottasur dairelerine devam ediyordu. ''Elbette benim fikrimdi. Eğer ben o gün Ekselonlara yardım edeceğimi vaat etmeseydim, warglarımın hepsi Malyen'in en ücra köşelerinde ölüp gidecekti. Senin ataların neden o gün bize kapısını açmadı? Çünkü siz her zaman güçsüz bir millet oldunuz Andoritli. O güvendiğiniz Triyanonlar ise Otonas'ın tahtındayken dahi güçsüzdüler ve daima güçsüz kalmaya mahkum kalacaklar.''

Royve bu sözlere gittikçe sinirleniyor darbelerini hızlandırıyordu. Ottasur saldırdığında ise büyük kalkanını koca kurtun yüzüne doğru tutuyor ve böylece o güçlü dişlerin vereceği hasardan kendini koruyordu.

On beş dakika kadar karşılıklı olarak gerçekleştirilen temkinli hareketler, sonunda kendini yorgunluğa bırakmıştı. Royve saldıracağı sırada bitkin haldeki vücudunu aniden yerde buldu. Ottasur hemen bu fırsatı değerlendirdi. Royve'nin o kesmeye kıyamadığı uzun sarı saçları kana bulanmıştı şimdi. Cesedini dakikalar sonra görevliler alıp dışarı taşıdı. O gün doğu halkı önemli bir komutanını kaybetmişti.

ON HANEDANHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin