Herkes hazırdı. Kimseden ses çıkmıyordu. Bazı gözlerde korku vardı. Eve dönememe, eşine ve çocuklarına kavuşamama, acı çekerek ölme... Bunlar bazılarının aklından geçenlerdi. Bazıları ise hain planlar içindeydi. Kimden söz ettiğimizi biliyorsunuz. Averreos... Ursula'yı alaşağı etme planlarını halen zihninde diri tutuyordu. Daha önce isyan çıkarma yoluyla denedi ama başaramadı. Averreos'un Kasdron isyanında neden başarısız olduğu konusunu daha önce işlemedik. Hikayede eksik kalmasın. Şimdi tam da onu anlatma zamanı.
Bilindiği üzere Averreos öncelikle 1247 yılında Güney Cephesine gidip Tulkas Andorit'i öldürmüş, daha sonra ise Doğu Cephesine gitmişti. Orada Doğu'nun büyük komutanı Löfer Triyanon'un öldüğü haberini aldı. Bir süre savaş meydanında gerekli ortamın oluşmasını bekledi. Averreos, vakit geldiğinde yanındaki on üç şövalye ile Kasdron'a doğru yola çıktı. Başkent yolu üzerindeyken yanındaki adamlardan üçünü önden gönderip: "Siz benden önce oraya varıp falanca yerde falanca kişi ile irtibata geçeceksiniz. O beni tanıyor ve direktiflerimi biliyor. Şehir isyanlardan yangın yerine döndüğünde ben bizzat gelip tüm planımızı yöneteceğim. Siz söylediğim haberi iletir iletmez kışlalarınıza çekilip ortadan kaybolun." dedi. Emir üzerine gruptan ayrılan üç şövalye hızlıca yola koyuldu. Averreos'un ekibi ise sık sık kamp kurarak yolu uzatıyordu. Önden giden birlik, on altıncı günün gecesinde Kasdron'a ulaştı. Hemen planı uygulamak için o yol yorgunluğuna aldırmadan, doğru Averreos'un söylediği kişinin yanına gittiler. "Bizi Averreos gönderdi. Size -Bahçe temiz!- adlı parolayı iletmemizi emretti." dedi şövalyelere sözcülük yapan biri. Karşılarındaki adam durumu hemen anlamıştı. "Tamam anlaşıldı. Sizi buraya gelirken kimse görmedi değil mi? Ursula son zamanlarda çok dikkatli. Onun başına iş açabilecek kişileri adım adım izletiyor. Kesin beni de izletmiştir." dedi. Şövalye: "Hayır merak etme. Etrafa dikkatlice bakındık. Özellikle ayağımızın tozuyla direk sana geldik. Efendi Averreos dört, beş güne gelir. Hadi ne yapacaksak çabuk yapalım!" dedi. Adam yanına kılıç ve teçhizatlarını alınca evin dış kapısını açtı. Sağa sola bakındıktan sonra şövalyelere: "Gelin, etraf temiz!" diye bağırdı. Hep birlikte planı uygulamak için şehir merkezine giden ormana saptılar. Fakat yola çıkalı yirmi dakika kadar olmuşken aniden etraftan gelen ok yağmuru içinde kalmış buldular kendilerini. İki şövalye aldıkları ok darbeleri ile yere yıkıldı. Geriye kalan şövalye, kolundan ağır yaralanmıştı. İsyan planını yapacak adam ise hedef olmamıştı. Az sonra okları fırlatan ekip yaklaşmaya başladı. Karanlıkta yüzleri seçilemiyordu. Aralarından birisi tanıdık siması ile diğerlerinden önce fark edildi. Bu Orfos'tu. "Demek kral Ursula'ya isyana kalkışacaktınız ha? Bunun bedelini ağır ödeyeceksiniz. Hem de çok ağır!" dedi.
Şövalye ve isyancı adam tutuklanıp Kasdron hapishanesine atıldı. Adamlara günlerce ağır işkenceler yapılarak başka isyan merkezlerinin olup olmadığı soruldu. Beş gün sonra Averreos gelmişti. İstediği ortamın oluşmadığını görünce panikledi. Acilen Ursula'nın yanına giderek gelişmeleri öğrenmek istedi. "Gel kıymetli komutanım Averreos." dedi Ursula. Averros: "Verdiğiniz görevleri başarı ile yerine getirdim. Savaş bölgemdeki askerlere gerekli talimatları verip Kasdron'un güvenliği için geri döndüm." dedi. Ursula'nın yüzünde, karşısındaki muhatabına duyduğu öfke ile yine ona duyduğu acıma duygusunun aynı anda tecelli bulduğu ifadeler sezilebiliyordu. "Evet sana verilen görevleri yerine getirmişsin. Hatta bununla da yetinmeyip tahtımı ele geçirmek istedin öyle değil mi?" dedi. Bunun üzerine Averreos hiç beklenmedik bir cevap verdi. Ursula onun yaptıklarını reddetmesini beklerken o: "Evet yaptım. İnkar etmiyorum. İki cambaz bir ipte oynamaz Ursula bunu anlamalıydın. Beni ikna edip Otonas'ta kalmaya zorlayan sendin. Hatta ve hatta ellerinle beni ordu komutanı tayin eden de sendin. Benim gibi birisinin sana her zaman rakip olabileceğini anlaman gerekirdi. Kral olmak bunu gerektirir. Şimdi... Cezam neyse ver. Ben ölmekten korkmam!" dedi. Ursula sakinleşti ve şu son sözleri söyledi: "Seni affediyorum. Tabii ki şimdilik. Öncelikle bana, kapımıza kadar dayanan düşmanımızı alt etmek için yardım edeceksin. Sonra hesaplarımızı yeniden ortaya dökeriz. Kaderinin ne olacağına o zaman karar veririm." Averreos teklifi kabul etti. Başını onay babında öne doğru sallayıp odadan çıktı.
Kasdron kalesinin devasa kapısı önündeyiz şimdi. Taraflar, Toras ve Averreos'un anlaştığı üzere toplam üç kişi gönderecekler savaş meydanına. Önce Barvat atıldı ortaya. Karşısında bir kara şövalye olan Gomos vardı. O ise sıradan bir köylüydü. Aslında Toras onun yerine Ectais veya Occoday'ı düşünüyordu. Ama Barvat'ın yaşadıklarını ve hanedana karşı kinini bildiği için izin vermişti.
Barvat elindeki kılıçla naralar atarak Gomos'un üzerine yürüdü. Gomos ise kendini yormadan sadece basit vücut hareketleriyle darbelerden kaçıyordu. Barvat profesyonel bir asker değildi ve öfkesi ona yanlış yaptırıyordu. Yine o gardını almadan yaptığı hamlelerden bir tanesinde, Gomos kıvrak hareketiyle kılıcını Barvat'ın karnından geçirdi. Ekselonlu köylü, yere yıkıldı. Doğu birlikleri hemen gidip Barvat'ın naaşını oradan kaldırdılar.
Sonra Toras geldi ortaya. Onun karşısında ise Yakil vardı. Toras önce manevralarıyla rakibini süzdü. Biraz sonra Yakil, rakibinin sinirlerini bozmak için konuşmaya başladı.
''Demek kıymetli kralımın, tahtından edip yerine geçtiği kişi senin babanmış ha? Otonas'ta baban Aryon hakkında hiç de iyi şeyler söylenmiyor Toras bunu biliyor muydun?'' diyip gülmeye başladı. Toras çok sinirlendi. Savunma pozisyonundan saldırıya geçti. Kılıcını sert darbelerle düşmanına indiriyordu. Yakil ise şaşırmıştı. Toras'ın böylesine hızlı tepki vereceğini düşünmemişti.
Üç dakika kadar aralıksız gelen darbeler üzerine Yakil elindeki kalkanı daha fazla tutamayarak yere düşürdü. Toras sinirinden saldırısını bir an dahi durdurmuyordu. Yakil kılıcıyla gelen darbeleri önlemeye çalışıyorken diğer yandan da sürünerek geri çekiliyordu. Beş metre kadar süründükten sonra Averreos'un ayakları altına ulaştı. Toras tam son darbeyi vuracaktı ki Averreos dizleri üzerine eğilerek Yakil'in boğazını kesti. Toras şaşırmıştı. Averreos: ''Benim korkak bir askerim olamaz!'' dedi. Ekselonlar hemen yerdeki cesedi kaldırdılar. Toras da kendi saflarına geri döndü. Şimdi durum eşitlenmişti.
Üçüncü ve son müsabaka belki de Malyen'in kaderini belirleyecekti. Dokko, elinde hiçbir savaş aleti olmadan çıktı meydana. Averreos ise devi silahsız görünce kendi de baltasını kenara fırlattı. Toras içinden: ''Ne yapıyor bu adam? Karşısındakinin bir dev olduğunu fark edemedi galiba.'' diye geçirdi. Dokko koca cüssesiyle koşup Averreos'a güçlü bir darbe indirdi. Averreos yere düştü. Ama Dokko'nun ikinci hamlesine imkan vermeden hemen doğruldu. Devin etrafında daireler çizmeye başlamıştı şimdi Averreos. Aralarındaki mesafe en fazla iki metreydi. Yakın savaşıyorlardı. Dokko yine sert yumruklarından birini gönderdi rakibine. Bu sefer ıskalamıştı. Averreos hafifçe gülümsedi. ''Bir dahakine sakın ıskalama.'' dedi.
Sekiz dakika kadar mücadele devam etti. İki taraf da suskundu. Beklenmeyen vakitte Averreos ani bir hareketle zıpladı ve Dokko'nun sağ gözüne demir kolluğu ile vurdu. Dev, acıdan yere kapandı. Gözünden kan geliyordu. Averreos, Dokko'nun başına geldi. Koca kollarıyla düşmanının başını kavradı: "Öldürdüğüm ilk dev sen değilsin!'' diyip Dokko'nun boynunu tek hamle ile kırdı.
Toras'ın ordusu korkuyordu. Böylesine bir savaşçı Malyen'de çok nadir görülürdü. Averreos gururla kendi saflarına dönüyordu ki kapının önünde bir patlama yaşandı. Bu gelen Anberyon'du ve Kasdron kale kapısını alev toplarıyla dövmeye başlamıştı. Averreos hızla içeri doğru koştu. Şimdi işler değişmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ON HANEDAN
FantasiaON HANEDAN On Hanedan, bir Türk fantastik kurgu romanı. Yerli yazarlarımızın ısrarla uzak durduğu bu tür, aslında okuyucuyu daima diğerlerine göre daha çok cezbetmiş ve merak uyandırmıştır. Kitap uyarlaması fantastik filmlerin aldığı ilgi ve teveccü...