41

481 32 22
                                    

EYLÜL
Akşam olmuş, hala hastaneydik. Kader beni aramış, defalarca nerde olduğumu sormuştu ben de Ozanla olduğumu söyleyip geçiştirmiştim. Hemşireler sürekli gelip kan alıp giderken doktor da bir türlü gelmek bilmemişti. Ben sıkıntıdan patlıyordum, Serkan da sanırım uyuyordu, gitsem gidemiyordum, kalsam zor geliyordu, kimseyi de arayamıyoedum. Ama yine de bekledim, zaten yapacak daha iyi bir işim yoktu. Serkan beni aslında sevmiyorken hastanede tüm gün başımda beklemişti, aynısını ben de yapabilirdim değil mi? Eski günlerin, bana yaptığı sayısız iyiliğin hatrına ona en azından bu kadarını yapabilirdim değil mi?

Biraz kestirecektim, kapının tıklatılmasıyla hemen kalktım, doktor gelmişti. Doktor bir Serkan'a bir bana baktı ve Serkan'ın uyuduğunu görünce beni dışarı çağırdı. Ama kapının önünde konuşmamıştı, odasına gidiyorduk... bu ne demekti şimdi?

Doktor : siz hastanın yakını mısınız?

Eylül: evet, ben şey... arkadaşıyım

Doktor : peki, ama ailesine haber versek iyi olur, önemli bir durum var

Eylül: Serkan ailesine haber verilmesini özellikle istemedi. Yani bana söz verdirtti, şimdi arayamam onları

Doktor: bakın, arkadaşınız iyi değil. Bu tek başına kaldırabileceği bir şey değil.

Eylül: sorun ne? Serkan'ın nesi var?

Doktor : sonuçlara göre... arkadaşınız kan kanseri...lösemi yani...

Beynimden vurulmuşa dönmüştüm. Serkan... kanser miydi? Ama nasıl olurdu bu? Daha düne kadar o çok iyiydi, her şey yolundaydı... mutluydu, keyfi yerindeydi... hasta olamazdı ki... imkansızdı bu...

Eylül: hayır hayır, sizin bir yanlışınız var, onun sadece tansiyonu düştü biraz ama o kadar... Serkan kanser falan olamaz

Kabul edemiyordum...mümkün değildi.. Serkandı bu Serkan...

Doktor : çok üzgünüm. Sonuçlar ne yazık ki öyle olduğunu gösteriyor... ailesine haber verip bir an önce tedaviye başlamak gerekiyor. Tabi bir de kendisinin tedaviyi kabul etmesi gerekiyor...

Eylül: ne demek bu yani şimdi? Tabii ki kabul edecek... edecek

Doktor : umarım... bir çok insan hastalığı kendilerine yediremeyip tedaviyi kabul etmiyor...

Ama Serkan kabul ederdi dimi? Etmesi lazımdı.. iyi olması gerekirdi...

CEMRE
Serkanlara gelmiştim. Defne kapıyı açmıştı..

Defne : öf ne işin var senin burda be?

Cemre : seni görmeye gelmedim merak etme. Serkan'a geldim.

Defne : Serkan burda yok gerizekalı. Şimdi git burdan...

Nazan : Defne ne oluyo? Sen neden burdasın Cemre?

Cemre : Defne doğru mu söylüyor Nazan hanım? Serkan evde değil mi?

Nazan : hayır. Biz de seninle sanıyorduk. Ne oldu ayrıldınız mı yoksa?

Cemre : hayır tabii ki Nazan hanım. Biz... yani herşey iyiydi. Aradım ama açmadı, ben de burdadır diye geldim

Defne : yok diyoruz işte kızım... hadi git. Kardeşim sonunda akıllandı galiba.

Mecburen gitmek zorunda kaldım. Serkanı tekrar aradım ama açan olmadı. Nerdeydi ki? Neden telefonunu açmıyordu?

SONGÜL
Yemekler bitmişti, Mert beni arabasıyla eve bırakacaktı. Şu saate kadar Güney beni sanırım 10 kez aramıştı. Ama yarım saattir aramayı bırakmıştı demek ki ümidi kesmiş, benim onu aramamı bekliyordu. Ben arabaya binerken Mert kapımı açmış, oturmama yardım etmişti. Arabaya binerken kıpkırmızı olduğumu düşünüyordum. Neden ergenler gibi olmuştum ki böyle? Üstelik evlenmiştim... direksiyonun başına geçtiğinde Mert'in de benim gibi kızardığını farkettim...

Mert : bugün çok güzeldi Songül...

Songül : evet güzeldi... tekrardan sağol Mert...

Mert utançla kafasını sallayıp kemerini bağladı... neden utanıp kızarıyorduk ki?

Mert arabayı çalıştırmadan önce tekrardan bana döndü ve sadece baktı... o an bana ne oldu bilmiyorum, günün yorgunluğu mu, iş bulduğu için Mert'e olan minnet duygusu mu yoksa Güney'in günlerdir bana olan ilgisizliği mi bilmiyorum ama birşeyden etkilenmiştim ve kendimi bir anda Mert'i öperken buldum. Üstelik o da bundan şikayet etmemişti...

Dayan YüreğimHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin