6 - The Sorries

676 43 0
                                    

Daha önce vücuduma zarar veren bir eylemi kasıtlı olarak yapıp yapmadığımı hatırlamaya çalıştım. Her çocuk gibi ben de dışarıda büyümüş, yağmur altında ıslanmış ve toza toprağa karışmıştım. Annemin hala dışarıya çıkıyor oluğu güzel zamanlarda parklarda bahçelerde dolaşmış, salıncaklardan düşmüş ve dizlerimi yara bere içinde bırakmıştım. Fakat daha öncesinde burnum kadar can yakıcı bir olay yaşadığımı hatırlamıyordum. Her şey bir yana bu acıya sebep olan kişi ben olmadığım için acıyı içimde yaşama gibi içsel bir bastırma da yapamıyordum.

Tanrım! Daha öncesinde etkileşimde bulunmadığım ama sürekli onu izlediğim çocuk kapıyı burnuma geçirmişti resmen. İnsan birine daha nasıl rezil olabilirdi ki? Ya da böylesine onur kırıcı bir olay yaşayabilirdi? Ben bugün her konuda zirveye oynamıştım.

"Baban arıyor." diyerek beni uyaran Sarah'ın sesiyle gözlerimi kapatıp birkaç saniye bu dünyadan yok olmak istedim. Burnumun acısıyla hala ona haber vermediğim gerçeği beni bir parça endişeye düşürmüştü. 

Çok fazla beklettiğim aramayı artık kapanmadan açıp cevap verdim. "Bella! Tanrı aşkına, neden bu kadar uzun sürdü bu telefonu açman? Meraktan öldüm. Adler ve Oscar eve giremeyince buraya geldiler. Neredesin sen?" diye soran babamın sesi olması gerektiği gibi geliyordu. Fakat ben ne cevap vermem gerektiğini bilmiyordum. Aslında tam olarak nereden başlamam gerektiğini.

Sarah ile göz göze geldiğimizde uzanıp telefonu elimden aldı ve kulağına dayayıp yavaşça oturduğu yerden kalktı. "Bay Pressburg? Merhabalar, Bella şimdi size olay silsilesini açıklayamaz diye telefonu ben aldım..." diye anlatmaya başlayan sevgili arkadaşım beni bu dertten kurtarırken odanın içinde dolanma faslını bitirip yavaşça revirden çıktığında kendimi geriye bırakıp doğrulduğum yatağa yeniden yattım.

Dakikalar sonra açılan kapıyla içimde sıkıntılı bir şekilde tuttuğum nefesi ciğerlerim büzüşene kadar boşalttım ve daha büyük bir nefes aldım. "Çok söylendi mi?" diye sordum sonra Sarah'ya bakmadan. "Kim?" diye soran ses beklediğimden kalın bir sesti ve yerimden hızla doğrulmama neden oldu. Verdiğim ani tepki gözlerimin önünde yıldızlar oluşturdu ve gözlerimi kapatıp ellerimle ovuşturduktan sonra tekrar gözlerimi açtığımda karşımda görülmesi gereken muhteşem bir şey vardı.

Shawn yüzüne takındığı endişesi ve çattığı kaşları ile yüzüme yaklaşmış dikkatle bana bakıyordu. "İyi misin?" dedikten sonra gözleri yüzümün her yanında gezindi. Kurumuş hissettiğim dilim konuşmama pek izin vermeyince yutkunmaya çalışıp başımı olumlu anlamda salladım. Sonra gözleri gözlerimi buldu. Dalıp gitmek için hazırlanırken aramızdaki mesafenin farkına varıp benden biraz uzaklaştı.

Dudaklarını birbirine bastırıp küçük pembe dili ile yalayıp ısıttıktan sonra yatağın ucuna oturdu ve parmağını yüzüme doğrultup "O iyi mi?" diye sordu. Dalgınlıkla "Kim?" dedim. Islattığı dudakları yeni görünümü ile hafifçe kıvrıldı ve "Burnun." dedi sessizce.

Başımı hızla sağa sola sallayıp kendime geldikten sonra boğazımı temizledim ve "İyi. Burnum da iyi." dedim. Gülümseyerek başını sallarken hem utanıyordum hem de gülümsemesine bakmak istiyordum. Shawn, karşısına geçip sabaha kadar izlenesi bir güzelliğe sahipti. Onu gülerken görmek dünyada şahane bir şeye şahit olmak gibiydi.

"Şey..." diyerek yerinde kıpırdanınca ona konsantre olmaya çalıştım. Ona bakarken dikkatimin bozulması çok kolay oluyordu. "Burnun için çok üzgünüm. Biz içeride biraz hararetli bir konuşma yapıyorduk ve kapının arkasında biri olabileceğini düşünemedim." deyip elinde tuttuğu araba anahtarı ile oynamaya başladı. "Yani ne diyeceğimi gerçekten bilemiyorum."

Daha fazla konuşmaması ve gerçekten hiç suçu olmadığını söylemek için hazırlanırken odanın kapısı yeniden açıldı ve Felipe başını içeriye uzattı. Bizi içeride gördükten sonra vücudunun geriye kalan kısmını da içeri sokup arkasında içeri girmek için bekleyen Sarah'ya yol verdi. Sarah, Shawn'ı fark edince kaşlarını havaya kaldırıp Felipe'e döndü ve en son bana bakıp "Basketbol takımının geri kalanı da gelecek mi? Dışarıda Yass'ı da gördüm." dedi. Omuz silkip Shawn'a döndüğümde Shawn tuttuğu nefesi yavaşça verip dudağını ısırdı ve gülümseyerek yataktan kalktı.

"Birinin burnuna daha bir şey olsun istemem." diyerek ellerini teslim olmuş gibi havaya kaldırdıktan sonra kapıya doğru yürümeye başladı. "Ben sizi dışarıda bekleyeceğim. Toparlanırsanız sizi eve bırakırım." dedikten sonra Felipe'e selam verdi ve odadan çıktı.

Sarah ile göz göze geldiğimde tek bir kelime etmemesi için kaşlarımı kaldırdım ve başımı hafifçe sağa sola salladım. "O zaman ben de dışarıda bekliyorum. Sen buradaki işini bitirince..." diyerek gözlerini Felipe'e dikti ve devam etti. "...gelirsin."

Başımı sallayıp onu onayladıktan sonra Sarah odadan çıktı ve Felipe yatağıma yaklaştı. Onunla konuşmamak için doğrulup ayaklarımı yataktan sarkıttım. "Ee... ben bugün kimya laboratuvarında duyduğun şey hakkında konuşmak için geldim." deyince dikleşip ona bakmaya devam ettim. "Sana söylemedim. Ben aslında kendi kendime konuşuyordum. Kimsenin anlayacağını düşünmemiştim."

Başımı sallayıp yataktan indim ve tek kelime etmeden buz torbasını yatağın yanında duran küçük masanın üzerine bıraktım. Felipe tek bir adım atıp önümde dikilince olduğum yerde kalıp şaşkınca ona baktım. "Bak gerçekten üzgünüm. Normalde böyle biri değilim. Lütfen baştan almama izin ver." diyerek çaresizce bakan Felipe için ilk olarak ne diyeceğimi bilemedim. Onu affetmek isteyip istemediğimi bile bilmiyordum. Aslında ağzı kötü insanları çevremde pek tutmak istemiyordum ve Felipe'i daha yeni tanımaya başlamıştım. Sonuç olarak ne karar vereceğimi bilemiyordum.

"Sarah kadar kötü olmadığımı göreceksin." dediğinde kendime gelebildim. Çevremde bunu yapan tek kişi oydu ama o en yakın arkadaşımdı.

"Bak, eğer bugün beni geri çevirirsen ertesi gün basketbol takımını toplayıp beni affetmen yönünde gösteri falan yaptıracağım." diyerek gülümsediğinde ondan etkilenip ben de gülümsedim. Bir an için basketbol takımının adımı bağırması gözlerimin önünden geçti. "Hayır, böyle bir şey yapma." derken hala gülümsüyordum.

"O zaman bunu kabul ettin sayıyorum ve baştan başlıyoruz?" dedi sorar gibi. "Seni affedeceğimi söylemiyorum." dedim hemen ve fazlaca umutlansın da istemiyordum. "Sadece bana bırak." derken oldukça heyecanlı gözüküyordu. Bu haline gülüp yanından sıyrıldım ve kapıya doğru yürüdüm. Kapıdan çıkmadan önce Felipe'in sesini son kez duydum. "Burnun için üzüldüm ama hala güzel duruyor."

Gülümseyerek dışarı çıkıp kapıyı kapatırken Shawn, Sarah ve Greyson yan yana durmuş bana bakıyordu. Yüzümdeki gülümsemeyi silip yanlarına yaklaştım. Sarah kaşlarını çatıp bana baktı ve "Çantan nerede?" diye sormasıyla Felipe'in konuşması yüzünden çantayı almayı unuttuğumu hatırladım. Elindeki montuma uzanıp tam konuşacağım sırada Felipe revirden elinde çantamla çıktı ve gülümseyerek bana uzattı.

Montumu hızlıca giyinip elinden çantamı aldım ve sessizce teşekkür ettikten sonra Sarah'ya döndüm gitmek için. Sarah yerine Shawn konuştu. "Greyson'la konuşacakları bir şeyler varmış. Sadece biz gidiyoruz." Shawn'ın aniden soğuklaşmış tavırlarına kaşlarımı çatarak baktım. Bir anda değişmiş ruh hali rahatsız etmişti. Ellerini ceplerine sokup "Gidelim. Daha çok işim var." dediğinde Sarah'ya döndüm. Sarah da Shawn'a aynı benim baktığım gibi bakıyordu. Shawn, Greyson'a başıyla selam verdikten sonra Greyson yumruğunu hafifçe Shawn'ın omuzuna vurdu ve "Yarın ki maçı unutma." dedi. Shawn bir şey söylemeden başını salladı ve elini sırtıma koyup beni koridorlarda yürütmeye başladı.

Aşırı derece gergin geçeceğini hissettiğim araba yolculuğum için derin bir nefes aldım ve burnumu kullanmanın verdiği rahatlıkla montumun önünü kapatıp kendimi, Shawn'ın elinde, soğuğa bıraktım.

Fire On Fire // Shawn MendesHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin