"Ben artık sabahları erken kalkmak istemiyorum." diye sızlanarak başını tabağının yanına koyan Oscar'ı izledim. Hemen sonra aynı sızlanışla Adler de başını masaya bıraktı ve aynı cümleleri sarf etti. İkisi de sabaha kadar bir işler karıştırıp uykusuz kalmışlardı ve şimdi de okula gitmek istemiyorlardı.
Babam kahvesinden bir yudum alıp onlara baktı. "Bundan sonra sabaha kadar bilgisayar başında oturulmayacağını anladığınızı umuyorum." dediğinde ikisi de başını kaldırıp yavaşça birbirlerine baktılar. Bir işler çevirdikleri kesindi. "Okula gideceksiniz. Toparlanın." dediğinde ikisi de mırıldanarak tabaklarını aldı ve mutfağa yürüdüler.
Saatime bakıp çok az bir vaktim kaldığını gördüğümde neredeyse bitmek üzere olan meyve suyumu tepeme diktim ve tabağımı alıp kalktım. "Bella hayatım, bekle biraz." diyerek beni durduran babama baktım ve oturmamı işaret ettiğinde yerime oturup elimdekileri masaya bıraktım. "Burnun nasıl?" diye sordu önce. Elimle burnuma dokunup acıyıp acımadığını kontrol ettim.
"İyi. Acımıyor." deyince babam gülümsedi. Elindeki kahve bardağını masaya bırakıp "Peki Mendeslere gitmek istiyor musun?" dediğinde kaşlarımı çattım. Konuşmanın nereye varacağını pek kestirememiştim. "Gitmememiz mi gerekiyor?" dediğimde babam güldü. "Dün gece biraz düşündüm de eğer o çocukla çıkacaksan aranızı ben yapmış olmak istemiyorum. Çocuklarımı biriyle paylaşma fikri saçma geldi." dediğinde gözlerimi devirip "Babaaaa!" diye sızlandım. Yerimden hemen kalkıp tabağımı ve bardağımı mutfağa götürürken arkamdan seslendi. "Gitmek istemediğini söylemedin!" Tabağımı suya tutarken Oscar ve Adler fısıldaşarak mutfaktan çıktı ve ben de babama cevap olarak "Gitmek istediğimi de söylemedim!" diye seslendim.
Babamın kahkahasını duyduğumda mutfak penceresinden Shawn'ın dışarı çıktığını görünce suyu kapatıp orada dikilmeye başladım. Shawn evinin merdivenlerinden inip konuşmaya çalıştığı telefonunu başı ve omzu arasında sıkıştırdı ve montunun fermuarını çekti. Düzelip konuşmaya devam ederek arabasına doğru ilerledi ve arabasına yaslanıp sigara paketini cebinden çıkardı. Telefonunu kulağından çekip ekrana baktı ve sonra arabasının üzerine koyup sigara paketiyle ilgilenmeye başladı.
Telefonda beklettiği her kimse önemli biri olmamalıydı. Bense telefondaki kişinin Lizzy olmasını isterdim. Gerçekten o kızı önemsememesini ve yanında tutmasına rağmen aralarında bir şeyler geçmemiş olmasını beklerdim. Camın bir tarafında tek başıma olan ben ve diğer tarafında gözükmemesine rağmen Shawn'la birlikte olan Lizzy'i görmeme rağmen Shawn'dan bir şeyleri yapmamasını beklerdim. Bu gidişle uzun bir süre beklemede kalırdım ben.
Shawn paketten bir tanesini çıkarıp ince parmakları arasında dolaştırdı ve dudakları arasına yerleştirdi. Sonrasında sigarasını yakıp elindekileri cebine attı ve arabasına yaslanıp telefonu yeniden kulağına koyarken babam konuştu. "Yani gitmek istemiyorsun."
Aniden duyduğum ses yüzünden tabağımı neredeyse düşürecekken sıkıca tuttum ve babama baktım anlamamış bir şekilde. "Ne?" dedim sonra. "Yani gitmek istemiyorsun Mendeslere. Buradan bunu mu anlamalıyım?" derken konuşmamızın hala devam ediyor olduğunu fark ettim. Tuttuğum nefesi rahatça bırakırken elimdeki tabağı da bulaşık makinesine bıraktım ve "Ben öyle bir şey de söylemedim." dedim.
Mutfaktan çıkmak üzereyken babamı pencereden dışarıyı izlerken gördüm. Sadece yüzünde bir gülümseme vardı ve bu utanç vericiydi. Shawn'ı izlediğini anlamamak aptallık olurdu. "Sonuçta bana değil sana anlatacakları var. Gidip gitmemek sana kalmış." dediğimde kalçasını tezgaha yasladı ve bana baktı. "Pekala, onlar için güzel bir Çin vazosu seçerim ve akşam Adler ve Oscar ödevlerini bitirince orada oluruz. Akşam 7'nin uygun olup olmayacağını sor ona." dediğinde başımı olumlu anlamda salladım ve mutfaktan çıktım.
Shawn'ı arabasına binmeden yakalamak ve biraz olsun konuşmak için hızlıca montumu giyindim ve çantamı alıp aynada kendime baktım. Her zamanki gibi durmak bile bugün acı vericiydi. "Ben çıkıyorum! Akşam görüşürüz!" diye seslenerek kapıyı açtım ve kendimi dışarı attım.
Merdivenlerden dikkatle inip eldivenlerimi giyerek Shawn'a doğru yürüdüm. Adımlarımı her zamankinden küçük attım. Çünkü olur da ben yanına ulaşmadan ya da yolu yarı etmeden arabasına binip beni görmeden giderse rezil olmamak ve geri dönmek için zamanım olurdu. Rezil olmaktan kurtulurdum.
Kendi bahçemden çıkmışken Shawn yüzünü bana döndü ve beni görür görmez telefonda konuştuğu kişiye bir şeyler söyleyip kapattı. Elindeki sigarayı daha bitirmemişken yere attı ve benden tarafa birkaç adım atıp bana yaklaştı. Bu saniyeden sonra ben de adımlarımı büyütüp ona doğru yaklaştım ve "Günaydın." dedim. Gülümseyerek "Günaydın." dedi. Sigara içmesine rağmen kar kadar beyaz olan dişleri gözler önüne serilince orada durup onu izlemek istedim. Sadece çok hoş biriydi ve evimizin yanına taşındığından beri gözlerimi ondan alamıyordum.
Kar taneleri yavaşça aramızda uçuşmaya başladığında Shawn "Nasılsın?" diye sordu. Sadece 2 gün öncesine kadar tek kelime etmeyen bizler ne zaman birbirimizin nasıl olduğunu merak etmeye başlamıştık bilmiyorum. Shawn'la konuşabilmek için bunca sene burnumu kapıya çarpmam gerekmişti ve geçmişe gidecek olsam ilk işim burnumu yeniden kapıya vurmak olurdu.
"İyiyim. Burnum da iyi." dediğimde kısacık güldü. Bense duyduğum sesi ve bana bahşettiği kısa kahkahasıyla mest olmak üzereydim. Sonuçta Shawn'ın sık sık gülümsediğini gören çok fazla kişi yoktu.
"Güzel." deyip başını yere eğdi ve çalmaya başlayan telefonunu ekranına bakıp susturdu. "Baban dün çok kızdı mı?" diye sorduğunda gülümseyen suratının yerini endişeli bir surat almıştı. Benim için mi endişelenmişti?
"Hayır. Üzerine konuşmadık bile." dediğimde bu kez şaşkın bir hal aldı yüzü. Sonra yeniden endişelendi ve "Yani bize gelip gelmeyeceğinizi konuşmadınız mı?" dediğinde sakin kalmaya çalıştım. Verdiği tepkiler daha öncesinden yakından şahit olduğum tepkiler değildi ve bu tepkiler beni sevindirirken kalpten götürebilirdi. "Bu sabah konuştuk o konuyu. Babam akşam 7'nin uygun olup olmayacağını sordu." dediğimde hızla başını salladı. "Fazlasıyla uygun ama anneme de söylemem gerek." diyerek evinden tarafa birkaç koşar adım attı. Sonra hızla geri döndü ve tam önümde dikildi. Çok fazla yakındı ki sigara kokusu hemen hemen ben içmişim gibi hissettirmişti.
"Okula nasıl gideceksin?" diye sorduğunda koku burada olduğunu daha fazla hissettirdi. "Yürüyerek." dedim şüpheyle. "Birlikte gitmek ister misin? Hem hava da soğuk ve kar yağıyor." dediğinde hala küçük kar taneleri havada uçuşuyordu ve hava ılıktı. Sadece gülümsedim ve başımı salladım. Shawn "Harika. Hemen dönerim." deyip beni arabasının yanında bıraktıktan sonra evine koştu ve kapıda biraz oyalanıp içeri girdi.
Çok bekletmeden dışarı çıktığında yine koşarak yanıma geldi. "Annem uygun olduğumuzu söyledi. Babana haber vermek ister misin?" diyerek evimi işaret ettiğinde başımı sağa sola salladım. "Mesaj atarım daha sonra." deyince arabasının kapısını açtı ve binmemi bekledi. Yine dünkü gibi çantamı alıp arabanın arka koltuklarına koydu ve ben emniyet kemerimi takana kadar dolanıp arabaya bindi. Arabayı yola çıkardığında "Geliyor olmanıza sevindim." diyerek gülümsediğinde bir şey demek yerine ben de ona gülümsedim. Buna en çok ben sevinmiştim zaten.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Fire On Fire // Shawn Mendes
Fiksi PenggemarAylar öncesinde Shawn'ın bana bakacağını söyleselerdi onlara benimle dalga geçtiklerini söylerdim bu imkansız gibi bir şey olurdu ama tam da şu an her bir dokunuşumla nefesini tutan Shawn'ın yanında oturmuş sessizliğin huzurunun içimize işlemesine i...