27 - Not Get Drunk

417 36 33
                                    

Ellerini beline koymuş çatık kaşları ile etrafta Greyson'ı arayan Sarah'yı izlerken ve kulaklarıma acı veren müziğin sesiyle kulaklarımı ellerimle kapatmaya çalışırken aklımdan neden burada olduğumu geçirdim. Çünkü lanet olası yılbaşı gecesini düzenleyen bir okul kulübüne üyeydim ve görev bitmeden buradan ayrılamıyordum.

"Bulamıyorum." diye sızlanarak yanıma oturan Sarah'ya döndüm. Neredeyse ağlamak üzere olan br suratla yarım saattir sevgilisini arıyordu ve muhtemelen içinden küfürler yağdırdığı Greyson'ı hiçbir yerde bulamayacaktı. Benim sevdiğim adam ise karşımda Lizzy'nin kollarının arasında duruyordu, hem de pistin tam ortasında.

"Nereye kayboldu bu çocuk? Birazdan yeni yıla gireceğiz." diyerek hala aramaya devam eden Sarah'nın yanından kalktım ve "Hava alacağım." diye dudaklarımı kıpırdatıp yürümeye başladım. Spor salonundan dışarıya doğru açılan kapıya doğru attığım her bir adım nefes almamı daha da kolaylaştırırken kulüpten çocukların içecek masasının altında bir şeyler karıştırdığını gördüğümde dönüp masaya doğru ilerledim. Leo'nun masanın altından çıkardığı meyve suyu dolu bardağa uzandığım anda masanın diğer tarafında duran çocukların gözlerini kocaman olup ses çıkarmadan bardağı dudaklarıma götürüşümü ve koca bir yudum alışımı seyrettikten sonra kıkırdaşmaları ve ağzımın içini yıkayıp giden o ekşi tadı almamla aslında alkol dolu bir bardağı elime aldığımı anladım. Partiler alkolsüz olmazdı, değil mi? O zaman bu kervana ben de katılıyorum.

Bardakta kalan bütün alkollü meyve suyu fondip yapıp boş bardağı masaya koyduğum boğazım acı şekilde yanmaya başladı. Ortamın havasızlığı nedeniyle terleyen ve bunalan bedenime yavaşça çöken sıcağın neyin nesi olduğunu anlayamadım. Gözlerini dikmiş beni izleyen kulüp arkadaşlarım ise az önceki hareketimden sonra bütün bardakları kendilerinden tarafa doğru çektiklerinde elimi bir tane daha ver der gibi sallayıp yeni bir bardak istedim. Çocuklar vermek için birbirlerinden izin alır gibi bakıştıktan sonra bana yeni bir bardak uzattıklarından bardağı hemen kapıp onlara elimi salladım ve kapıya doğru yeniden ilerlemeye başladım.

Kapının kenarında duran askılıktan beğendiğim bir tane şal seçip kendimi kapıdan dışarı attığımda soğuk kış gecelerinin havası aniden yüzüme vurdu. Merdivenleri yavaşça inip ayakkabılarımın kara gömüldüğünü görüp kıkırdamaya başladığımda parti boyunca duymadığım bir sesin ismimi söylediğini duydum ama dönüp bakmadım kimin söylediğine. Elimdeki meyve suyunu yeniden kafama dikip içerken bardak aniden elimden kaybolduğunda ve içindeki sıvının bir kısmını dudaklarımdan kayıp çeneme doğru sızdığında karşımda, artık daha kocaman gözüken cüssesiyle Felipe'in durduğunu görünce göz devirdim.

"Tanrı aşkına, ne içiyorsun sen?" diye mırıldandıktan sonra aldığı bardaktaki meyve suyu koklarken aniden yüzünü buruşturdu ve bu bana aşırı derecede komik geldi. Haline kıkırdarken kaşlarını çatıp meyve suyumu döktüğünde itiraz edercesine bir ses çıkardım ama pek işe yaradığını söyleyemem. Güzelim içeceğim karlarla buluştuktan sonra oraya kırmızı renkte bir oyuk bırakırken gözlerimi yeniden ayaklarıma çevirdim. Hala karın içindeydi ve soğuğu hissedebiliyordum.

"Ayaklarım üşüyor." diyerek kıkırdarken Felipe ağzında bir şeyler mırıldandı ve üzerimdeki şalı çekip yerine daha sıcak bir şey bıraktı. Omuzların üzerindeki örtüye tutunup baktığımda kendi montum olduğunu görünce kocaman gülümsedim. Her seferinde bir centilmen gibi montumu taşıyan biri varsa bu kesinlikle Felipe'ti. "Yine görevini yerine getirdin."

Söylediğim söz üzerine durup kocaman çocuk gözlerime bakmaya odaklanırken ben yorgun göz kapaklarımı neredeyse kapatacakmış gibi hissediyordum. Ona bakarken zorlanıyordum. Belki bakmak istemiyorum ama Felipe'in beni görmek istediği kesindi.

Fire On Fire // Shawn MendesHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin