"Herkes biletlerini hazırlasın! Herkesin bileti yanında, değil mi?" diye sorup kalabalığın üzerinde göz gezdiren Bay Downson, grubun en önünde ilerliyor ve bir yandan da arkasına bakıp öğrencilerinin onu ekip ekmediğini kontrol ediyordu. Kelebekler ve onların muhteşem(!) dünyalarını görmemiz için haftalar öncesinden bir gezi ayarlamış ve bizi biraz şehir dışına çıkarıp bilgilenmemizi istemişti. Sınıftan tam katılım beklemişti ve sadece 2 kişi fire vermişti.
Sarah'nın "Şunu tutsana." diyerek ortalığa uzattığı telefonunu elinden aldım ve etrafta ben de göz gezdirmeye başladım. Amacım kahvaltıdan sonra boş kalmış Shawn'ı yanında kız yokken izlemekti. Hareket eden kalabalığın arasında onları seçmek zordu ama az ileride kapının önünde bir yığılma olduğunda küçük grubu gördüm ve Sarah'yı bekleme bahanesi ile olduğum yere dikilip onları izlemeye başladım.
Aslında etrafa dikkatli bakınca biyoloji sınıfındaki her kızın o grubu izlediğini fark etmemek imkansız gibiydi. Sebep tabi ki onların okulda önlenemez olan şöhretleriydi. Bunların yanında basketbol takımının bir kısmını oluşturmaları ve her birinin de tanrı vergisi güzellikleri yadsınamazdı. Her biri Yunan tanrılarının dünyadaki temsilcisi gibi ortalıkta dolaşırken insanların gözlerinin kaymaması da imkânsız olmaktan öteye gidemezdi.
Bir ara Yass'la göz göze geldik. Kendisi Dünya Karmaları grubundaki Türk olan tek çocuktu. Yani en azından kökenleri öyleymiş ve ismi de bir Türk ismiymiş. İlyas. Ama biz ona kısaca Yass diyorduk ve o da bundan memnundu. Diğer türlü ismini yanlış telaffuz ediyorduk ve buna biraz kırılıyordu.
Bana el sallayınca ona gülümsedim. O muhteşem gruba yaklaşamasam da içinden iki kişiyle tanışıyorduk ve bu iki kişinin arasında ne yazık ki Shawn yoktu.
Ona el sallamam aniden Shawn'ın gözlerini bana dikmesine neden olduğunda bedenim küçük çaplı bir heyecan dalgasına kapıldı. Elim havada donup kalırken Shawn'la göz göze geldim. Sabah ki karşılaşmadan sonra ilk defa yeniden göz göze gelmiştik ve soğuk havada cayır cayır yanmama sebep olabilirdi bu olay.
Gözlerini benden çektikten sonra Yass'a dönüp baktı. Neler olacak diye merak ederken dikkatim Sarah'ın sızlanması ile dağılıp gitti. "Nerede bu kahrolası bilet?" diyerek çantasını kurcalayan Sarah'ya baktım. Ne zaman önemli bir şeyi saklaması istense hep kaybederdi. İstisnasız.
Aceleyle çantamı kurcalayıp cüzdanımı buldum ve içinde yan yana duran kelebek şeklindeki biletleri çıkardım. "Biletin bende." dedikten sonra biletini ona uzattım. Başımı kaldırıp Shawn'ın grubuna tekrar baktığımda onlar çoktan yok olmuştu.
Umutsuz bir iç çekişten sonra biletimi kapıdaki biletçiye uzattım ve okutmasını bekledim. Sonra da içeri girip ortada bekleyen büyük gruba ilerledim. Dışarının soğuğundan gelip içerideki sıcakla karşılaştığımızda yüzümdeki donmuş her uzvun birer birer eski hallerine geldiğini hissettim. Aslında içeri girene kadar dışarının bu kadar soğuk olduğunu fark etmemiştim.
Bay Downson herkesi sayıp sayıdan emin olduktan sonra şaşırarak grubu yönlendirmeye başladı. Büyük bir kelebek vadisi içinde rengarenk ve çeşitli kelebek türlerini her yanından geçişinde küçük bilgiler vererek gösterdi. Belli bir tur ve öğrenmemiz gereken bilgiden sonra herkesi bir saatliğine serbest bırakacağını söylediği için Sarah sadece boş vakti bekleyerek ilerliyordu. Bense sadece Shawn'ı görebilmek için etrafıma bakınıyordum.
Uzun boyu grubunun içinde dikkat çekmiyordu. Fakat onu diğerlerinden ayıran mükemmel bir yüzü vardı. O mükemmel yüze uygun parlak kahverengi saçlar, kendini mükemmel kahverengi gözlerle tamamlıyordu. Her türden görmeye alıştığımız kahverengi ton onun üzerinde fazlasıyla asil duruyordu. Shawn MENDES, öylece ortada dikilirken bile, kusursuzluğun dünya üzerindeki heykeli gibi duruyordu.
"Önüne baksana be!" Arkamızda olduğunu bile fark etmediğim Felipe gelip bana çarptığında, beni korumak amacıyla Sarah söylemişti bunu. Hem de çıkışır gibi. Felipe önüme geçip ellerini omuzlarıma koyduktan sonra yüzüme baktı. İri cüssesi ve uzun boyu yüzünden başımı baya bir kaldırmam gerekirken o Sarah'nın dediklerini duymamıştı bile. "İyi misin? Seni görmedim." dediğinde boyumun fare kadar olup olmadığını düşündüm. Görünmeyecek kadar da küçük değildim ben.
Omuzlarımdaki ellerini fark edip silkindim. "İyiyim." dedikten sonra ellerini geri çekti ve bir adım geriye çekildi. Önümdeki mesafe tekrar açılıp kaybolan Shawn manzaramı kontrol ettiğimde basketbol grubundaki birkaç kişinin direkt olarak bizi izlediğini gördüm. Felipe ise takım kaptanıydı ve yanımdaydı.
Shawn'ın da içinde bulunduğu grup beni endişelendirirken dikkatimi toplamaya çalıştım. "İsteyerek olmadı gerçekten." diyen Felipe'in kibarlığı karşısında Sarah göz devirirken arkasına dönüp etrafına bakınmaya başladı. "Özre gerek yok. Devam et." diyerek yolu gösterdim ve ekledim. "Tadını çıkar."
Başını sallayıp yoluna devam edeceği anda aniden dönüp "Ben Felipe." diyerek elini uzattı. Bu beklenmedik tanışma faslına bir süre şaşkınca baktıktan sonra gülerek ben de elimi uzattım ve "Pekala Felipe. Seni herkes biliyor." dedim. Gülerek elimi sıktığında elim onun elinin içinde kayboldu.
"Ama ben herkesi bilmiyorum. Mesela senin ismin." diyerek durunca "Bella." dedim. Adımı mırıldanıp tekrar ettikten sonra başını salladı. Sonra bir şeyler daha mırıldandı ve elim hala onun elinin içinde beklerken elimi salladım. Fark eder etmez elini geri çekti ve yeniden özür diledi. İstemeyerek güldüm bu duruma. Dışarıdan korkutucu görünse de oldukça kibar bir insandı ve ulaşılmayacak kadar da burnu havada durmuyordu. Fakat benim tek derdim Shawn ile resmi olarak tanışmaktı.
"Oradakiler ve onları dikizleyenler!" diye seslenen Bay Downson bütün dikkati kendi üzerine toplamaya çalıştığında tekrar Shawn'ın grubuna baktım. Soğuk ve sert bir bakış atıp Bay Downson'ın söylediklerini dinlemek için önüne döndü. "Sizi rahat bırakmama çok az kaldı. Dişlerinizi sıkın ve yürümeye devam edin." diyerek duran kalabalığı tekrar yürütmeye başladığında Felipe'le birlikte yürümeye başladık. "Şey diyeceğim." diyerek fısıldadı, benden tarafa eğilip.
"Son gün son gece münasebetiyle akşam 211 numaraları odada küçük bir parti verilecek ve bu çok gizli bir parti." dediğinde yine kıkırdadım. "Yani?" diye sorup ona baktım. "Yani tanıştığımız için senden saklamama gerek yok. Gelmek ister misin?" diye gülerek sorduğunda omuz silktim. Muhtemelen buradan sonra yorulurdum. Uykusuz kalmak istemezdim ve ben parti insanı değildim. Önemli ve herkesin bir arada bulunmak zorunda olduğu toplantılar hariç partilere katılmışlığım çok sıradan bir alışkanlık değildi.
"Bilemiyorum." dedim karşımızda ilerleyen basket grubuna bakarak. Yass ile tekrar göz göze geldiğimizde birbirimize gülümsedik. "Sadece biz bize olacağız. Topçular ve onların çağırdıkları birkaç arkadaş." dediğinde hemen kestirip atmak gelmedi içimden. Sonuçta Shawn'ın da orada olacağını biliyordum ve oraya gidip saatlerce onu izleyebilir onun gülümsemesine tanık olabilirdim.
"Düşünürüm." dediğimde Felipe gülümsedi. "211 numaralı oda. Unutma. Akşam bekliyorum." diyerek benden söz almaya çalıştı. Bense sadece ona gülümseyerek gidişini izledim. Bir süre sonra kalabalık grubun içine girip gözden kayboldu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Fire On Fire // Shawn Mendes
FanficAylar öncesinde Shawn'ın bana bakacağını söyleselerdi onlara benimle dalga geçtiklerini söylerdim bu imkansız gibi bir şey olurdu ama tam da şu an her bir dokunuşumla nefesini tutan Shawn'ın yanında oturmuş sessizliğin huzurunun içimize işlemesine i...