Yorum yapmazsanız bir sonraki bölümü sandığınızdan geç atarım
Zor bir hafta geçiriyordum. Başımızdaki devlet görevlilerini-kendileri yetimhane görevlileri oluyor- savması için erkenden gelmesi gereken teyzem hala ortalıklarda yoktu. Aaliyah ile eğlenen kardeşlerimin ne kadar güvende olduğu şüpheli de olsa onlarla birlikte vakit geçirmem için kendime ekstra zamanlar yaratamıyordum ki kendisine ekstra zaman yaratmam için başımda dikilen koca bir bebek daha vardı. Yetimhane görevlileri yüzünden kesilmiş bir randevu bile vardı, babamla ayarlanmış ve unutmadan başımda belalı bir aşık da vardı: Lizzy. Gerçi onunkinin aşk olup olmadığına tam emin değildim. Ah... bir de unutmadan, elimin etrafına sarılmış kalın bir sargı bezi vardı ki bu da Lizzy'nin sebep olduğu nadir(!) şeylerden biriydi.
Yani elde var sıfır.
Sessizliğe bürünen odada yatağın üzerinde oturmuş elimdeki Fransızca hikaye ile ilgileniyordum. Fransa'nın yerel hikayelerinden biri olan bu adını bilmediğim kitabı elimde öylece tutarken kafamda bir şeyleri toplayıp tartıyordum: Bundan sonrasında hayatım nasıl şekillenecek? Greyson konusunda neler yapılmalı? Shawn ile gizli bir ilişki yürüterek gerçekten Lizzy ve Felipe'e ihanet mi etmiştik? Sargımın üzerinde gezinen baskı nereden geliyordu?
Başımı kıpırdatmadan gözlerimi yavaşça Greyson'ın yaraladığı elime çevirdim. Shawn hemen yanıma uzanmış, bir elini başını altına yastık niyetine koymuş diğer elini de benim elimin üzerinde gezdiriyordu. Ders çalışmayı bahane ederek yanıma uzandığında en son ellerinin arasında olan Kimya defteri şu an yatağın üzerinde bile değildi.
"40 gram şekerin 160 gram saf su içerisinde tamamen çözünmesi sonucu hazırlanan çözeltideki şekerin kütlece yüzde derişimi kaçtır?"
"Ne?" dedi aniden kendine geldiğinde. Sorduğum soru karşısında afallamış gözüküyordu ve soruyu duyduğuna ama dinlemediğine kalıbı basabilirdim. Yüzümü ona çevirmeden soruyu tekrarladım. Soruyu algılayabildiğinde kaşlarını iyice çattı.
"40?" dedi sorar gibi.
"Ders çalışmayacaksan neden buradayım?" diyerek elimdeki kitabı kapattım ve toparlanıp yataktan inmeye çalıştım. Sargılı elimin üzerine basınca küçük bir ağrı elimi bütünüyle ele geçirse de ses çıkarmak yerine kaşlarımı çatıp ayağımın birini yere attım. Bütün gücümü kalkmak için kullandığımda Shawn'ın elleri belime dolandı ve beni yeniden yatağına çekip "Özür dilerim, affedersin." diye mırıldanmaya başladı.
Greyson'ın söylediği son söz hala aklımı kurcalıyordu. Felipe'e ihanet mi etmiştim yoksa kalbimin sesini dinleyip doğru olanı mı yapmıştım hala karar veremiyordum ve Shawn ihanet konusunu diline bile getirmiyordu. Ona göre ben kimseye ihanet etmemiştim. Zaten kimseyle çıkmıyordum, bir ilişkide olmayı denemiyordum bile ama Shawn ihanet etmişti, söylediğine göre. O Lizzy ile bir şeyler deniyordu ve onu yarı yolda bırakmıştı.
Beni bırakması için "Shawn..." diye mırıldandım ama bir yandan da bütün ağırlığımı kucağına koyuvermiştim. Bir yanım yanında durmak istemiyordum ama diğer yanım kesinlikle yanında ayrılmak istemiyordu. İşte başka bir sorunum da buydu.
"Bella, gitme lütfen." dedi yumuşacık bir ses tonuyla. Tuttuğu bütün nefesi boynuma doğru verirken elimdeki kitabı yavaşça sıktım. Sıcacık nefesi beni öylesine ateşlendiriyordu ki kendime hakim olmak bir yerden sonra bana ölesiye zor geliyordu. Shawn bu hareketiyle aniden gözümde başka biri oluveriyordu ve ben çok dayanıklı biri sayılmazdım.
"Sen yanı başımdayken bir şeylere odaklanmak oldukça zor geliyor bana." dedikten sonra yanağıma hafif bir öpücük bıraktı. Bu kez ben tuttuğum nefesi verdim. "Bu yüzden yanından gitmek istiyorum ya." diye homurdandım ama tanrı biliyor, ikimiz de bunun doğru olmadığını biliyorduk.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Fire On Fire // Shawn Mendes
Fiksi PenggemarAylar öncesinde Shawn'ın bana bakacağını söyleselerdi onlara benimle dalga geçtiklerini söylerdim bu imkansız gibi bir şey olurdu ama tam da şu an her bir dokunuşumla nefesini tutan Shawn'ın yanında oturmuş sessizliğin huzurunun içimize işlemesine i...