Bütün filmlerde klişe olmuş bir sahne vardır. Okulun en popüler çocuğu arabasından inerken bahçedeki herkes ona bakar ve hiç kimsenin tahmin edemeyeceği bir kız-asıl kız-arabadan inip çocuğun elini tutar ve okula el ele girerler.
Öncelikle benim film sahnem hiçte buna benzemiyordu ama kesinlikle aklıma kazıyacağım anlardan biri olmaya adaydı.
Kanada'nın eşsiz ve soğuk kışı yol boyunca uzanan ağaçlara kartpostallık bir görüntü arz ederken içine girmeyi binden fazla kez hayal ettiğim sıcacık arabasında Shawn'ın okul anıları ve arkadaşlarıyla yaptığı haylazlıkları anlatışını dinleyerek geldiğim harika bir yolculuk geçirmiştim ve bu yolculuk ne yazık ki sadece 10 dakika sürmüştü.
Kimsenin umursamadığı arabası okul bahçesine girip duvar kenarındaki otoparka park edilirken burayı hiç bırakmak istemediğimi hissettim. Bir yanımda muazzam bir kış görüntüsü diğer yanımda sıcacık arabadaki en sevdiğim insan. Shawn...
Arabanın motoru durduğunda Shawn'a dönüp teşekkür etme amaçlı bir konuşma yapmak istedim ve tek cümlemden sonra o da bir şeyler mırıldandı. "Güzel bir araba yolculuğuydu."
"O kadar erken konuşma."
Mırıltı şeklinde verdiği cevabı aynalardan arkaya bakarken söylemişti ve ben arkama dönmeden Shawn'ın tarafındaki pencerede Lizzy göründü. Shawn emniyet kemerini çözerken ben de aynı şey ile uğraştım ve Lizzy ile tek kelime bile etmemek için verdiğim çabayla "Çok beklemiş olmalı." dedim. Shawn kapısını açmadan önce son kez konuştu. "Beklememesini söylemiştim."
Söylediği son cümle üzerine birkaç saniye onu izledim. Bu sabah mutfak penceresinden onu izleyip de sigarasını yakarken telefonunu arabasının üzerine koyması ve onun yanına giderken karşı taraftaki kişinin ne söylediğini dinlemeden telefonu hemen kapatması hakkında düşündüğüm ve istediğim her şey doğruydu. Shawn bile isteye Lizzy'yi bekletmişti bu sabah. Aslında bu daha çok Lizzy'nin suçuydu ama umurumda değildi. Shawn aylardır yanında gezdirdiği Lizzy'yi belki de düşündüğümüz kadar önemsemiyordu.
Shawn bana bakmak yerine iner inmez arabanın kapısını kapattı ve çattığı kaşları ile Lizzy'le konuşmaya başladı. Sadece fazla anlam yüklememek ya da yanlış anlamış olacağımı düşünerek sıkışmış ve beni uğraştıran emniyet kemerini çekiştirmeye devam ettim ama her nedense kemerin tokası girdiği yerden çıkmak istemiyordu.
"Orada bir sorun mu var?" diyerek dikkatini bana veren ve Lizzy'nin de bakışlarını bana çeviren Shawn'a "Bilmiyorum." diye cevap verdim. "Sıkıştı sanırım."
Beklememi söyleyerek açtığı kapıyı kapattıktan sonra arabanın önünden geçti ve doğruca gelip benim kapımı açtı. Tek eli ile emniyet kemerinin sıkıştığı yerden kurtarmaya çalışan Shawn kolunu bacaklarımın üzerine koyduğunda üşümeye başlamış dizlerim bundan hemen etkilenip yavaşça katı birer taş parçasına dönüşmeye başlamışlardı.
Açamayacağını anlayan Shawn iki eli ile de uzanıp uzun bedenini dizlerime yatırdığında ikimiz de eğilip tokanın takıldığı yerden kurtulması için Shawn'ın hareketlerini izledik ve ne kadar yakınlaştığımızı bize aniden kurtulan emniyet kemeri fark ettirdi.
İkimizin yanağı birbirine hızla değip sürtünürken ben o dokunuşla kaskatı olmuş ve hiç kıpırdamamıştım. Shawn ise aniden dönüp ıslak ve soğuk dudaklarını yanağıma sürttü. Dünyaları verebileceğim birkaç saniyede Shawn'ın dudakları yanağımda kaldı ve sonra aramıza iki uzak kıta kadar olmasını düşündüğüm birkaç santimlik bir boşluk bırakacak şekilde geriye çekildi.
Tuttuğum nefesi geri verip açık ağzımı kapattıktan sonra yüzümü yavaşça ona çevirdim ve gözlerim ilk olarak soğuktan pembeleşmiş ince dudaklarına daha sonra beyaz yüzündeki kızarmış yanaklarına ve en sonunda da en sevdiğim tondaki kahverengi gözlere odakladım. Sıcacık nefesi burnumu ve dudaklarımı okşadığında Lizzy arabanın kaportasına büyük bir ses oluşturacak şekilde birkaç kez vurdu.
Shawn aniden yanımdan çekilirken saniyelerdir alamadığım nefesi alıp yanan ciğerlerimi söndürmeye çalıştım. Shawn'ın bıraktığı boşluğa inip ayaklarımı karla buluşturduğumda Shawn arabanın arkasındaki çantamı bana uzattı ve Lizzy daha fazla duramadığı diğer taraftan yanımıza geldi.
"İlk dersin ne?" diye soran Shawn'ın hemen arkasından Lizzy bir soru sorup arayı kapatmaya çalıştı. "Sen şu partideki kız değil misin, Felipe'in yanındaki?" Vereceğim cevabı pek dinlemeyeceğini Shawn'ın koluna girerken ona gülümsediğinde anlamıştım. Bu yüzden ben de ona kıza bir cevap verdim. "Evet."
Daha sonra ise Shawn'a cevap verdim. "İlk iki saatim boş. Sosyal Yardımlaşma kulübüne gideceğim. Sonraki dersim Fransızca." Shawn pembe dudaklarını birbirine bastırıp biraz kanın oralardan dolaşmasını ve orayı kırmızı bir renge boyamasını sağladıktan sonra yavaşça başını salladı. "Felipe ile ortak." Söylediği şey yüzünden ben de başımı yavaşça salladım. Onu düşünmek istediğim bir zamanda araya başkalarını karıştırmayı istemezdim.
"İyi o halde. Felipe onu bulur. Biz gidelim." diyerek Shawn asılmaya başlayan Lizzy onu otoparktan çıkarırken Shawn kısa bir veda sözcüğü mırıldandı ve onlar önde ben arkada otoparktan çıktık.
Çantamı sırtıma düzgünce geçirip okul binasından içeri girdiğimde en yakın arkadaşımı ve dün yanımızdan konuşmak için ayrılmak zorunda kaldığı eski-artık değil- sevgilisi Greyson'ı dolapların önünde öpüşürken görmek sabah sabah biraz midemi bulandırsa da en yakın arkadaş olmanın verdiği görevle gidip başlarına dikildim. Greyson yavaşça Sarah'dan ayrıldı ve zorlukla gözlerini açıp bana "Günaydın." diyerek gülümsediğinde ben de ona içten bir gülümseme yolladım. İkisinin birlikte olması beni mutlu ediyordu. Çünkü her ne kadar mutlu oldukları zamanlar bir elin parmak sayısını geçmeyecek kadar az da olsa onlar birbirlerini seviyorlardı ve asla birbirleri için yanlış kişi değillerdi. Belki artık yanlış zaman kavramını da atlatmış sayılırlardı.
"Günaydın." diyerek selamımı verdikten sonra Sarah'ya dönüp "Seninle konuşmamız gereken bir konu var." dedim. Aklımda hem az önce Shawn'ın arabasında yaşadığım şeyi anlatmak vardı hem de bu akşam Mendeslere davetli olduğumuzu söylemek.
Sarah gülerek elini Geyson'ın omzuna attı ve gözlerine bakıp "Uza buradan. Dedikodu vakti."dedi. Greyson Sarah'nın bu dediklerine kıkırdayıp omzundaki elini dudaklarına götürdü ve aşk sarhoşu gibi öptükten sonra avuçlarının arasında tutmaya başladı. "Öğle arası maçını unutma. Gelirsen senin için bir üçlük atarım." dedi. Sarah elini kurtarıp çantasını düzelttikten sonra "Arka arkaya iki üçlük sözü verirsen gelmeyi düşünürüm." dediğinde Greyson tekrar güldü ve "Her neyse." diye mırıldanıp yanımızdan ayrıldı.
"Buzlar erimiş." diyerek Greyson'ın koridorda kaybolmasını izlerken Sarah iç çekti. "O sıcak bir ülkeden, bense soğuk. Küresel ısınma umurumuzda değil." diyerek dudağını ısırırken şaşkınca ona baktım. Buzları eritmek derken daha fazlasını yaptıkları belliydi. Fakat bunlar şu an konuşulmasını istediğim şeyler değildi.
"Sana n'oldu?" diyerek bana dönen Sarah ekledi. "Felipe maça mı davet etti?" Kaşlarımı çatıp ona baktım. "Öyle bir niyeti mi varmış?" diye sorarken Shawn'ın arabada bu konuyu hiç açmadığı geldi aklıma. Beni davet etmemesi bir yana kimi davet edeceğini bilmek daha üzücü gelmişti bir anda. Bu Lizzy'den başkası olmayacaktı.
"Greyson'a gelip gelemeyeceğini sormuş. Sorunca duymamış gibi yap lütfen. Greyson'la tartışmak istemiyorum." diyen Sarah'ya başımı salladım. Gitmek isteyip istemediğimi bile bilmiyordum. Shawn davet etse istemesem bile giderdim ama Felipe... Cevap zaten belli gibiydi.
"İyi o zaman, öğle yemeğinde görüşürüz." diyerek yanımdan ayrılan Sarah'nın da koridorlarda kayboluşunu izledikten sonra hala koridorda duran Shawn'a baktım. Aynı anda başını çevirip beni görünce gülümsediğinde ben de ona gülümsedim ve Sosyal Yardımlaşma kulübünün yolunu tutup aşağı kata inmeye başladım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Fire On Fire // Shawn Mendes
Fiksi PenggemarAylar öncesinde Shawn'ın bana bakacağını söyleselerdi onlara benimle dalga geçtiklerini söylerdim bu imkansız gibi bir şey olurdu ama tam da şu an her bir dokunuşumla nefesini tutan Shawn'ın yanında oturmuş sessizliğin huzurunun içimize işlemesine i...