35 - The Patatoes

406 31 36
                                    

Her zamankinden 100 kelime daha uzun. Giderek kısalması gerekirken giderek uzaması beni deli ediyor

Küp şeklinde kestiğim patatesleri önümdeki derin kabın içine boşalttıktan sonra önünde durduğum tezgahın en uzak köşesinde duran zeytinyağına uzanırken telefonum bilindik bir ses çıkardı ve saniyeler sonra tezgahın üzerinde duran telefonumun ekranı yanıp Shawn'dan gelen mesajı gösterdi.

Shawn: Konuşabilir miyiz?

Uzandığım zeytinyağını alamadan öylece ekrana bakarken bir an duraksadım. Maya ve Lizzy olayından sonra Shawn'la konuşmayalı ve düşündüğüm şeyler beni sinirlendirdiği için düşünmeye ara verdiğimden beri 3 gün geçmişti. Okullar kapandığı için onu dışarıda görememiştim. Kimseyi görmemek ve okuldakiler hakkında en ufak bir dedikodu bile duymamak için ne telefonlara bakıyordum ne de sosyal medya ortamlarındaki grup mesajlarını okuyordum. Bu yüzden de Shawn'ı görmeyeli ama sürekli onu düşüneli sadece 3 gün olmuştu.

Gözlerimi kapatıp başımı hızlıca sağa sola salladıktan sonra derin bir nefes alıp verdim ve gözlerimi açıp uzandığım zeytinyağını aldım. Mesaja yine cevap vermemek için dönüp kaldığım yerden işime devam etmeye çalıştım. Baharatları koyup patatesleri karıştırdıktan sonra fırın tepsisine dökerken yeniden aynı bildirim sesini duyduğumda az önce koyduğum tavrı unutup elimdeki kabı hızlıca tezgaha bıraktım ve gelen mesajı okudum.

Shawn: Günlerdir seni görmeyi ve yanlış anlaşılmayı düzeltmek için bekliyorum. Kişisel alanına saygısızlık etmemek için elimden geleni yaptım ama artık dayanamıyorum. Beni dinlemen gerekiyor.

Neydi bu şimdi? Evime falan mı gelecekti?

Herhangi bir delilik yapmaması için telefona uzanacağım sırada salonda oturup yemeğin hazırlanmasını bekleyen ikizlerden Oscar aniden bağırdı. "Alissa teyzem arıyor!" Telefonu elime alamadan babam dönüp bana baktığında kaşlarını çattı. "Tatlım, hala hazırlayamadın mı?" diyerek tepsiye dökülmek için bekleyen patatesleri gösterip "Acele et ve salona gel." diye ekleyerek elindeki kaşığı bırakıp ellerini üzerindeki annemin eski mutfak önlüğüne silerken başımı salladım. Uzanıp patates dolu kabı yeniden elime aldım ve babam mutfaktan çıkarken kabı tepsiye boşalttım. Acele ederek tepsiyi fırına sürdükten sonra süresini ayarlayıp doğruca telefonuma koştum.

Bella: Ne demek dayanamıyorum? Sakın bir delilik yapma.

Kısacık bir mesajın Shawn'ı durdurup durduramayacağından emin değildim ama ne kendimi ne de onu tehlikeye atmak da istemiyordum. Eminim ki kapımda belirdiği an babam bunu hiçte hoş karşılamayacaktı ve Shawn'ı bu evden uzak tutmak için elinden geleni yapacaktı. Daha ortalarda hiçbir şey yokken bile Mendeslerin davet ettiği yemeğe gitmeden önce Shawn ile aramı yapmaktan hoşnut kalmayacağını bile söylemişti.

Telefonu cebime atıp koşarak mutfaktan çıktıktan sonra yemek masasının üzerine uzanmış Adler ve tam karşısında duran tabletten el sallayan teyzemi gördüğümde gülümseyerek oraya yaklaştım. Annemin cenazesinden sonra artık yılda bir kez gördüğüm teyzemi uzun süre sonra yeniden görmek içimde bir şeylerin kıpırdanmasına yol açmıştı. Annemden yaşça küçüktü, Alissa teyzem. O her ne kadar annemi en çok andıran kişinin ben olduğumu söylese de bence annemi en çok andıran kişi oydu. Artık saç rengi benzemiyordu ama yanakları ve dudakları hala annemle aynı geni taşıdıklarını ve kardeş olduklarını haykırır cinstendi. Aksan olarak düzelmeye başlamış İngilizcesi ve arada anlamını bilmediği cümleleri Fransızca ile söyleyişini bir kenara bırakırsak ona sarıldığımda anneme sarılmış gibi hissedebilirdim.

"Bella, benim güzel prensesim." Beni görür görmez söylediği ilk cümle ağzında Fransızca çıkınca ikimiz de kıkırdadık. Aileden Fransızca bilen tek kişi bendim ve babam da hayatta kalmasına yetecek kadar Fransızca biliyordu ki o da annemle tanıştıkları zamandan kalmaydı. Yani kendisi hep bu şekilde söyler.

Fire On Fire // Shawn MendesHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin