30 - The Owner Of My Heart

470 45 53
                                    

Kitap finalinde ne yazacağımı ya da bu bölümden sonra işlerin ne şekilde yürüceyeceğini gerçekten merak ediyorum

Son bölümde yapmadığınız yorumlarınızı yapın bakalım

Tamam, şimdiye kadar beni umursamıyormuş gibi gözüken çocuğu kullanılmayan bir sınıfta bulmak ve benimle konuşmak istediğini söylemesi bütün gurumu okşamış ve beni yeniden iyi hissettirmişti ama tam ağlamamın ortasında ve akan makyajımla gözükmek isteyeceğim son şey bile değildi.

Islanmış yanaklarımın üzerinde kazağın kolunu bir kere daha gezdirip oraları kuruladıktan sonra "Daha sonra konuşalım." dedim ve çıkmak için kapıyı açtım. Shawn beklemediğim bir hızla gelip kapıyı hızlıca kapattığında ne olduğunu anlamadım bile. "Ben yeterince beklediğimi düşünüyorum ve sana da düşünmek için yeterince zaman verdim."

Anlamlandıramadığım cümleler karşısında kaşlarımı çatıp Shawn'ın suratına bakarken o bıkkınca bir nefes verdi. Kapı kulpunun üzerinde duran elimi avucunun içine alıp sıkıca tuttuktan sonra beni sınıfın ortasına doğru çekerken bedenim hiçbir itirazda bulunmadan öylece peşinden gittim.

Taburelerden birine beni oturtup sırtımdaki çantayı yavaşça çıkarıp ayaklarımın ucuna koyarken hala ne yaptığını anlamaya çalışıyor dikkatle onu izliyordum.

Sonunda bir tabureyi tam karşıma çekip oturduktan sonra gözlerini gözlerime diktiğinde başımı çevirip sınıfın içinde göz gezdirmeye başladım. O bana bu kadar dikkatli bakarken mantıklı düşünemeyeceğimi bildiğimden ve ona karşı korumaya çalıştığım kalkanımın düşmesinden korktuğum için ona bakamıyordum.

Parmakları yavaşça çeneme dokundu. Yumuşak bir dokunuş ve tüy kadar hafif hissettiren eli yanağımı bulduğunda istemsizce gözlerim kapandı. Seviyorum. Bana dokunması hoşuma gidiyordu. Her ne olursa olsun her ne yaşarsak yaşalım gün sonunda elini yine yanağımda onu yine yanımda isteyeceğimi biliyordum ama Lizzy varken bu ne kadar mümkün olabilirdi ki?

Başımı yavaşça kendine çevirip ona bakmamı istediğinde kapalı olan gözlerimi açmadım. Sadece derin bir nefes aldım ve içimde kavrulmaya başlamış bir şeylerin küllerini daha da savurup yanan ateşi daha da harladım. Aynı şekilde Shawn'ın da derin bir iç çektiğini duyduğum başımı eğip yavaşça eline bıraktım.

"Çevrende olmayı seviyorum." dedi. Sessizlikle dolu sınıfın içinde bunu bir fısıltıyla söylemiş olsa o kadar canlı hissettim ki bu sesi, boş bedenimin içinde yankı yapmaya başladı. Aynı şekilde ben de seviyorum onun çevresinde olmayı. Sürekli ona bakmayı, kusursuz yüzünü incelemeyi, gülümsemesini aklıma kazıma isteğimi... Bunlar karşılıklıydı.

"Sen gülerken seni izlemeyi, yaptığım işlerde gösterdiğin özeni, sürekli pozitif kalmanı, sebepsiz yere mutlu oluşunu ve sana baktığımda hissettirdiğin şeyi seviyorum."

Başparmağı dairler çizerek elmacık kemiğimin üzerinde yavaşça hareket etmeye başladığında göz kapaklarımda oluşan yoğunlukla oracıkta uyumak istedim. Gali bu benim en huzur dolu uykum olurdu.

Taburesini yerde biraz sürüdükten sonra yeniden oturduğunda yüzümün üzerinde oluşan sıcaklıktan anladığım kadarıyla bana biraz daha yaklaşmıştı. Artık onun vücut ısısını kendi vücudumda hissedebildiğime göre kesinlikle çok fazla yakınımda duruyordu.

"Sana dokunmayı seviyorum." dedi oluşan kısa sessizlikten sonra. "Dokunduktan sonra utanıp başını eğmeni ve ben dokunduktan sonra bundan kaçmayışını seviyorum. Cesaretini seviyorum, Isabella."

"Bana dokunduğunda hissettirdiğin şeyleri başka kimsenin hissettiremeyeceğini biliyorum." diye fısıldadığında gözlerimi yavaşça açıp sadece birkaç santim ötemde duran gözlerine baktım. Eli yanağımdan yavaşça kayıp başparmağı dudağımın kenarında durduğunda Shawn'ın gözleri de oraya indi. Parmağını yavaşça dudaklarımın üzerinde gezdirirken "Bana dokunmanı, seni öpmeyi seviyorum." diye fısıldadı yine.

Aklımdan yine binlerce kez beni öpmesini geçirirken aniden başka bir soru beynimde bağırmaya başladı. "Peki, beni seviyor musun?"

Konuştuğumuz son gecede bütün cesaretimi toplayıp onu sevdiğimi söylediğimde karşılık olarak hiçbir şey söylememişti. Bu durumda beni sevdiğini söyleyemezdim ama elimi sıkıca tutuşu, gidişimi engellemek istemesi de beni sevdiğinin bir göstergesi sayılmaz mıydı?

Gözlerini yavaşça gözlerime dikti. O an için gözündeki bütün ışığın yavaşça sönüşünü ve yüzünün üzülür bir hal alışını izledim. Korkarım ki beklediğim cevabı veremeyecekti. Yıllarca beklediğim şeyi duymak sonsuza kadar benim için hayal olarak kalacaktı.

"Bella, bunu söylemek için yeteri kadar cesaretim yok." diye fısıldadı. Başını yavaşça sağa sola sallayıp yanımdan çekilirken nefesinden uzak kalmak üşümeme sebep oldu. Parmaklarımın birbirlerinin arasından geçirip hızlıca ellerimi kavuştururken gözlerimi de ellerime dikip Shawn'a bakmamaya ve sızlayan burnumdan sonra gelecek olan gözyaşlarımı görmemesine gayret ettim. Keşke en başında sınıftan kaçıp gitseydim.

Tırnaklarımın üzerindeki ojeleri kazımaya başladığım sırada gözümden akan bir damla yaş ellerime ulaşamadan ellerime uzanan Shawn'ın elinin üzerine düştü. Shawn'ın elleri aniden ellerimi sarıp beni yeni bir sıcaklığa kavuştururken başını başıma yaslayıp, acı çeken sesiyle, konuşmaya çalıştı.

"Öyle hissetmediğimi düşünmüyorum. Bende bıraktığın etkiyi hiç kimsenin bırakamayacağını ve senin hissettiğin şeyleri kesin olarak benim de hissettiğimi bilmeni isterim. Sadece ailemden bir örnek göremediğim için gerçek bir sahiplenilmenin nasıl olduğunu bilmiyorum."

Başımı kaldırıp yaşlı gözlerle gözlerine baktım. Gerçekten üzülüyordu ama beni sevdiğini söyleyemiyordu. "Lizzy'yi mi seviyorsun?" diye mırıldandım. Tek gerçek korkum oydu. Geceleri uykularımın bölünmesine neden olduğu zamanlar bile olmuştu.

Shawn başını hızlıca sağa sola sallayıp içime su serperken konuşmaya devam etti. "Kalbimin bir sahibi olacaksa bu kesinlikle sensin. Sadece biraz yardıma ihtiyacım var. Bu işlerin nasıl olduğunu bilmiyorum."

O anda aklıma gelen şey ile kaşlarımı çattım. "Flört etmeyi mi bilmiyorsun?"

Sorduğum soruya biraz güldükten sonra omuz silkti. Yüzünü yüzüme eğip dudaklarıma yaklaştığında "Belki de bilmiyorumdur." diye mırıldandı. Pekala, bu kadar cesarete ben de varım diyebilirdim sanırım.

Dudaklarımı onun dudaklarına değdirip, The Pearls'de yaptığı gibi, konuşmaya çalıştım. "Yaşadığım biraz deneyimden yola çıkarak istersen sana öğretebilirim." dediğinde ellerimden kaldırdığı elini yanağıma koyup beni kocaman öpünce bunun olumlu bir cevap olduğunu düşündüm. Gülerek öpücüğüne karşılık verirken içimden sadece şükrettim. Shawn'ın kalbi yalnızca bana aitti ve benimkisi de ona.

Dudaklarımı yavaşça emip geri çekilmek üzereyken koridorda duyduğumuz bağırış çağırışlarla hemen birbirimizden ayrıldık. "Sana söyledim. Çok fazla dikkat çekiyorsun. Sürekli peşimde dolanıp durmandan rahatsız oluyorum."

Duyduğumuz şeylerden sonra merakla çatılmış kaşlarımızla birbirimize dönüp neler olduğunu anlamaya çalışırken içinde bulunduğumuz sınıfın kapısı açıldı ve Lizzy'nin amigo takımında ve birkaç kere de Sarah'nın, Greyson'ın yanından kışkışladığı kız içeri girdiğinde arkasından Greyson da sınıfa daldı. "Hamileyim ben, aptal! Günlerdir sana söylemeye çalıştığım şey bu! Senden hamileyim!"

Duyduğu şey karşısında donup kalan Greyson'ın yüzü yavaşça solarken bizi fark etmesi ve daha da kötüsü Lizzy'nin arkadaşının da dönüp bakması ile ortalık iyice karışmıştı. Şimdi elimizde flört etmeye çalışacak olan biz, ilişkisi zarar görmüş ama haberi olmayan bir dost, arkadaşlarımızın ne zaman yaptıklarını bilmediğimiz bir bebek ve iki yalancı vardı. Skor hiç bu kadar yüksek çıkmamıştı.

Fire On Fire // Shawn MendesHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin